"SULTAN SEKİSİ" BİLİNCİ

Mustafa Çetin BAYDAR

2000 yılının eşiğindeki Erzurum, maddi ve mânevi kalkınması için çareler arıyor. "Sultan Sekisi Toplantıları" Erzurum'u, yeniden ayağa kaldırılma yolunda oluşturulmuş sivil platformların başında geliyor.

Sultan Sekisi ne demektir?

Bir şehrin maddi ve manevi kalkınması için bir sembol olarak seçilen bu kavramın, Erzurum Kültür Tarihi açısından anlamı nedir?

Merhum Abdurrahim Şerif Beygü dört asırlık “Osmanlı Öncesi Erzurum Tarihi” üzerine ilginç noktalar yakalamış bir tarih araştırmacısıdır.(*)

Erzurum şehir kimliğindeki “Ahi” ve “Fütüvvet” damgasının tarihi belgelerini, mahalle mahalle, köy köy, mezarlık mezarlık dolaşarak tesbit eden, bununla da yetinmeyip “Ahlat'a” kadar bu kültür çizgisinin izini süren merhum, bilmiyoruz yaptığı araştırmalarla Erzurum'un geleceğine de ışık tutacağını hayal etmiş miydi?

Evet!Erzurum bir ahi şehriydi.

Ünlü Arap gezgini İbn-i Batuta, bu tarihi gerçeğin bir başka tanığıdır.

Narmanlı Camii'nden Sıvırcık Mahallesine doğru giden sokağın sol tarafındaki evler arasında adeta yitip kaybolmuş ama kültür tarihimiz açısından bir mücevher mesabesinde olan bir yıkık türbe vardır.(**)
Ahi Türbesi adını taşıyan bu yitik tarih köşesi, İbn-i Batuta'nın konuk olduğu Ahi Toman Baba'ya kadar bizi götürür.

İbn-i Batuta, yalnız Erzurum'u değil 14.yüzyıl Anadolu'sunu “Hüner, Alınteri, İman esaslı dayanışma ve Misafir severlik” prensiplerine dayalı bir Kardeşlik Cumhuriyeti haline getirmiş olan Ahiler hakkında çok değerli bilgiler verir.

Sultan Sekisi kavramını araştıranlar, genellikle “Abdurrahman Gazi'deki Sultan Sekisi mevkıi'nin, muhtemelen buraları şereflendirmiş bir hükümdara izâfeten tesmiye edilmiş olduğunu” düşünürler.

Bu düşünce, Erzurum'da bulunmuş Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Dördüncü Murat gibi Osmanlı Padişahlarından başlayıp, Timur'a, Uzun Hasan'a, Selçuklu Bey ve Sultanlarına ve nihayet Şehrin Türk Kurucuları olan Saltuklu Atabeyleri'ne kadar uzayan çizginin, araştırmacı bakışlarla tetkikini gerektirir.

Öyle ya! Hâla “Sultan Melik” “Emir Şeyh” “Sultan Murat” isimlerinin yaşadığı bir şehrin en ünlü mesiresinde, niçin bir sultana izâfeten “Sultan Sekisi Mevkî” bulunmasın?.

Erzurumlu Kimliği'ni, Sultan sekisine çıkarak soluklamış, orada yemekler yiyip, oyunlar oynamış insanlar, bir sırlı mevkiide bulunduklarını hep hissetmişlerdir. Esrarlı bir kültürün parçası olmak, ama bu parçayı layık-ı veçhile tanımlayamamak. Doğrusu karışık bir duygu!

Şehirlerin bir takım çözülmez sırlarının olması oraları lahûti kılar. Ama Sultan Sekisi, Abdurrahim Şerif Bey'in verdiği bilgiler ışığında bir sır seki olmaktan çıkıyor, bir ışık sekisi haline geliyor.

Gelin birlikte Erzurum Tarihi'nin 191. Sayfasına göz atalım:

“Ahi Evren'in neslinden bulunan adamlar her sene Kırşehir'den Erzurum'a gelerek, Ahi Evren'in türbesindeki kuyudan bir testi su getirip Mehdi Abbas'ın Mescidi üzerine yapılan camiin minaresine asarlar, böylece şehirde sığırcık kuşlarının çoğalması ve bu yüzden Ahi Evren'in duası bereketiyle çekirge afetinden şehrin masun kalması temin olunurdu. Ahi Evren halifelerinin her yıl Erzurum'a gelişlerinde Debbağlar tekkesinde büyük bir merasim başlardı. Bütün Esnaf Şeyhleri istikbale koşar, eller öpülür dualar edilir, tekkede saklı olan tarikat bayrağı çıkarılarak tekkenin kapısına asılırdı. Bu ziyaretler ve merasim bittikten sonra bütün şeyhler esnafları ile birlikte Abdurrahman Gazi'ye giderek SULTAN SEKİSİ'nde kazanlar kurulur, kuzular kesilir, pilavlar pişer, somatlar çekilirdi. Yemekten sonra ustalığa çıkmış sanatkâr kaç tane varsa bunlar halifenin önüne diz çökmüştür. Diğer esnaf ise halka çevirmişler dizleri üzerine ellerini koymuşlardır. Debbağlar Şeyhi halifeye, tarikata yeni giren bu ustaları takdim eder, halife dua ederek şed peşte malları bellerine bağlayıp enselerine birer sille vurur, bunlar da halifeden başlayarak bütün şeyhlerin elini öptükten sonra ustalık izni verilmiş olurdu.”

Bu bilgilerden sonra bundan yarım asır önceki Erzurum çocuklarının hafızasına kazılı olan “Türbeye gidip sultan sekisine çıkmak” kavramına geçebiliriz.

Bir Ahi şehri olan Erzurum'da usta olmak, olgunlaşıp kemal kesb etmek manasına gelen “Sultan sekisine çıkmak” tâbiri atalardan evlatlara geçmiş bir çocuksu bilinç yansılaması olamaz mı?

Nitekim Erzurum Fütüvvetnamesi'nde yer alan manzum duada bunun ip uçlarını görüyoruz:

İlla ey tâlibi san'at
Sadâkatle eyle hizmet
Bu san'atta olur himmet
Denilir Ahi Evren Sultandır.
Helalden kesbikâr etmek
Haramdan içtinap etmek
Keryeh murdarı pak etmek
İbn-i Abbas Ahi Evren Sultandır.

Ahiliğin Erzurum'daki derin izlerini sadece Sultan Sekisinde(huzurunda) değil, tabir caizse her taşın altında bulmak mümkündür.
Mehdi Efendi Mahallesinin bir diğer adı Sığırcık Mahallesi'dir (halk sıvırcık der) İşte çekirge afetinden korunmak için Ahi Evran duası bereketi ile Kırşehir'den getirilen su testisi bu mahallenin camisinin minaresine asılırdı. Mehdi Abbas camii ve türbesi, Ahi Türbesi de zaten bu mahallededir.
Şimdiki Erzurum gençleri ve çocukları arasında da hala yaşıyor olması lazım, şu herefene adeti de aslında Bir Ahi töresinin toplum katlarına yayılmasından başka bir şey değildir. Halk dilinde bozulmuş şekli ile Herefene, bir Ahi tarzı toplu yemek yeme tarzı olan “Herifâne”nin yâni hirfet vâri yemek yeme'nin adıdır. Günümüzde kimi hakaretâmiz bir vurgu ile kullanılan “Herif” kelimesi, aslında, hirfete mensup; hüner, ahlak, ikram, erdem sahibi bir ahi eri manasınadır.

Bakın ki nereden nerelere geldik.

Herifçe yemek yeme usulü olan Herefenede prensip, herkesin getirebildiği, gücü yettiği yiyeceği getirerek bir toplum sofrası kurmaktır. “Yarım yumurta ile herefeneye katılmak” tabiri, ahi töresini suiistimal edenler için kullanılan güzel bir halk taşlamasıdır.

Erzurum Vakfının öncülük ettiği Sultan Sekisi Toplantılarına Çağdaş Herifâneliğin Toplantıları gözü ile bakılmalıdır. Bu toplantıların hiç olmazsa sembolik bir bölümü Abdurrahman Gazi'de yapılmalıdır.
Ahiliğin cumhuri yanı olduğunu, bir emredici (organiztör) beklemeden toplumun selameti için hüner ve ahlak sahibi toplum öncülerinin harekete geçerek cemiyeti tanzim ettiklerini gördük. Giderek Türkiye ve dünya çapında bir Erzurumlu buluşması halini alma istidadı gösteren Sultan Sekisi toplantılarının ilk etabı, herkesin kendini organizatör olarak kabul ettiği Sultan sekisi buluşması ile başlayabilir. Uçaklar trenler,otomabil ve otobüsle sılayı rahme koşan gurbetçi Erzurumlularla, bu şehrin mukımleri, meselâ her yılın Temmuz ayının ikinci cumasında, türbe'de, hiçbir çağrı beklemeksizin buluşur ve bu gün boyunca şehir ruhu, töreleri canlandırarak kendini yeniden idrak eder. Bunu, takib eden gün ve günler, iş adamları, bilim adamları, siyasiler cemiyetin ve şehrin problemlerini ve geleceğini konuşur, başarılar tebcil edilir, zaafların giderilmesi için tedbirler alınır.

Haydi Erzurum'un çağdaş Ahileri! Sizi bekleyen çok önemli görevler var.
(*)Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Abdurrahim Şerif Beygü'nün tarih çalışmalarını ele alacak bir Ulusal Kongre toplarsa, hem bir vefa borcunu öder, hem de eskimiş tezler ve yeni fikirler ortaya çıkar.
(**) Ahi Türbesi'nin gün ışığına çıkaracak adımı atma şerefi bakalım, Üniversiteye mi , milletvekilleri mi, gönüllü kuruluşlara mı yoksa belediye başkanlarımıza mı nasip olacak.