Prof.Dr. Mustafa Erdoğan Sürat'in şiirlerini topladığı divanı sitemizde.
Prof.Dr. Mustafa Erdoğan Sürat'in şiirlerini topladığı divanı sitemizde.
ESAS (Erzurum Sanal Ansiklopedik Sözlüğü) başyazarlarından Prof.Dr. Mustafa Erdoğan Sürat'in İngilizce yazdığı "FLÖRT ve REJİM Solzhenitsof'tan SÜRÜP GİDEN BİR ROMAN" başlıklı son romanı, kendi çevirisiyle sitemizde! E-Kitabı sitemizden ücretsiz indirip okuyabilirsiniz.
Ankara’da, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nde, Mücadele Programları Daire Başkanı olarak görev yapmakta iken, 1988 yılında , dönemin Koruma ve Kontrol Genel Müdürü zat ile aramızda üçüncü şahıslarca oluşturulan suni anlaşmazlıklar sebebiyle, naklen tayinim gündeme geldi. Beni, Daire Başkanlığı görevine getiren, dönemin Müsteşar’ı Sayın Mustafa KETEN’di. Çalışmalarımdan da son derece memnundu. Birgün, beni makamına çağırdı ve şunları söyledi:
‘’Muammer, Genel Müdür kendisini ortaya koydu. ‘Ya ben, ya o!’ dedi. Onun için seni görevinden alacağım.Kurmaylar, bazen kıta hizmeti yaparlar. Seni Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü’ne kıta hizmeti yapmak üzere gönderiyorum.’’
Yaşım yetmişi aştı. Erzurum’daki aile çevremi saymazsam elini öpeceğim Erzurumlu kalmadı, elimi öpenler yanında tokalaştığım kişiler de ziyadesiyle var. Onlara tek tek uğrayarak muhabbet ettim. Hayrettin Kotangil, Hakkı Mezaarkalı, Salih Lütfi Şengül, Muammer Cindilli, Muzaffer Taşyürek, Hanefi ispirli, Mevlüt Aras, Vahap Yağanoğlu, Berhan Yılmaz, Tahsin Yağanoğlu, Hüseyin Bekmez, Nizamettin Korucu ve dahi Erzurum’da mülaki olup ta şimdi adlarını hatırlayamadıklarım..
Ya, günümüz Palandökenlerini yeşile boyayan genç ormanlar?
Bir önceki yazımı bitirirken kullandığım “Pasin ovasını bir boydan boya dolduran kuru fasulye tarlalarının bölge çiftçisine saçacağı zenginlikle gözlerimin ışıdığını hissettim.” cümlesini hatırlatarak ikinci yazıma başlıyorum.
Evet sevgili dostlar;
Bugüne kadar Erzurumlunun protein ihtiyacını giderdiği hayvansal gıdalara bir alternatif olarak KURU FASULYE elimizde bir koz olarak belirmiştir.
Pasin toprağına Kuru fasulye tarımı girmeden önce hububat ekilir, bire iki verim alınırdı. Bir diğer deyişle beş kuruşluk masraf, on kuruş olarak bize dönerdi.
Buna karşılık fasulye tarımı bire sekiz veriyor.
Şimdi soruyoruz: Bire iki nerde, bire sekiz nerde? Bakliyatın tarım toprağını dinlendirmesi de işin cabası.
Şehirlerin ne halde olduklarına bakmanın yöntemi, belde yöneticileri ile şehir seçkinlerinin mesailerini incelemekten geçer. Bunlardan önemli olan ise belde halkının mutlu mu, mutsuz mu olduğunun tespitidir.
Temmuz sonu, Ağustos başında Erzurum’da geçirdiğim günlerde bunu yaptım. Bu bağlamda Erzurum’u, neşe ile ıstırabın; umut ile ümitsizliğin el ele yaşadığı bir şehir olarak buldum.
Bir dostum, “Hatem Usta vefat etmiş” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Felç olup yatağa düştüğünü duymuş, bir mektup yazmıştım; ama, insanlık hâli bu ya, bir türlü Erzurum’a gidip ziyaret edememiştim; artık görüşmemiz rûz-i mahşere kaldı… Erzurum’da gömlekçilik yapan, gösterişsiz halktan bir arif hakka yürüdü. Ne diyelim: İnna Lillâhi ve innâ ileyhi râciûn! Erzurum’un Dadaş’ları herhalde çok hayıflanacak; amma, gösterişsiz bir halk adamı ölmüş; kimin umurunda, değil mi ya? Sohbetinde bulunmayanlar bilmezler elbette; amma, ben kendimi Sokrat’ın ölümünden sonra ortada kalan Eflatun gibi hissediyorum. Nitekim, Sokrat gibi, o da bir mîr-i kelâm idi ve onun dahi, sohbetinden müstefîd olan her çeşid insandan mürekkeb, bir cemaati var idi.
Biliyorsunuz ESAS'da zaman-zaman siyasi ve sosyal sağlığımızla ilgili yazılar da kaleme alıyorum. Fakat olağanüstü durumlarda çok sık mesela iki-üç gün aralıklarla sağlık mevzuuna girerim. Bu sefer de öyle olacak: gündemi haklı olarak işgal eden ana çizgiler burada mikroskop altına yatırılacak!
Önce şu damacana suları konusu: Suyun saklandığı kaplar kadar, o kapların uzun süre güneşe maruz kalıp kalmadığı mevzuu önemlidir. Zira güneşin ışık ve ışınlarındaki etki, terliksi hayvan dahil bir çok tek hücrelinin-yani mikrobun hızla üremesine neden oluverir.
Çocukluğumun ramazanlarını anlatmak, aradan geçen altmış yıla rağmen bana hala heyecan veriyor. Yedi kardeşin beş numarasıydım. O yılların Erzurum'u, şehrin son sınırları olan mezarlıkları artık zorluyor, mezarlıkların arkasında yeni mahalleler oluşuyordu. Nitekim, Leblebici yokuşunu sağlı sollu kuşatan mezarlıkların üst başında, eskiden göze sularının fışkırdığı arsalar üzerinde, yeni bir şehir varoşu, doğmaktaydı. Şehir halkının "Gümüşgöz" adını verdiği bu yeni varoşa, daha ziyade şehre henüz göç etmiş olan köylüler ve özellikle de Erzurum'un Türkmen tâbir edilen köylerinin halkı yerleşiyordu. Çocukluk ramazanlarımızı işte bu ortamda, demet demet inanç ve renk arasında geçirirdik.
Erzurum Sanal Ansiklopedik Sözlüğü ESAS'ın baş yazarlarından Prof.Dr. Mustafa Erdoğan Sürat'in kanunuyla yaptığı Bülbülün Kanadı Sarı icrası...