Nazir Akalın

Nazir Akalın

Nazir Akalın ilim, edebiyat aşığı. Kitap dostu. Cebinde tek kuruşuna kadar dergilere kitaplara gazetelere harcardı. Aç kalsada okumadan durmazdı. Çok hisli ve müthiş zeki bir insandı. Sözünü direk söylerdi. Hassas, cesur bir Dadaş'tı. Ben ona geleceğin Necip Fazıl'ı derdim. Büyük bir değerdi memleket için. Daha lise talebesi iken divan tarzında şiir yazabilecek kapasitede idi.
Erzurum'da Aziziye gazetesinde muhabirlik yaptı. Okudu. Milletin sesi gazetesinde edebiyat sayfası tertip etti yıllarca. Hürsöz gazetesinde yazdı.
Satrancın ustası idi.
Mükemmel Farsça bilirdi. Öğrenim gördüğü Edebiyat alanının tam bir mütehassisi idi. O gönüllü ve yürekli bir edip ve şairdi.
Ankara onuda Erzurum'dan almış ve bir daha geri vermemiş oldu.
Hırçın tabiatlı, heyecan dolu, coşkulu, güzel insandı.
Allah rahmet eylesin.

Nazir Akalın

Rahmetli Nazir Akalın'ın dört yıl önce bugün Hakkın rahmetine kavuşmuştu. Vefatında yazdığım yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Mekânı cennet olsun.

AK ALINLI BİR ŞAİRİN ÖLÜMÜ

"Gözünden süzülür en kanlı sırlar,

Yaşadığın ana sığar asırlar;

Yağmurlara bıraktığın kahırlar,

Bir gece kabrine yağar mı dersin?"

Nazir Akalın

2000 yılının ağustos ayının son günü akşam saatlerinde Hasan Ali ağabeyi telefonla arıyorum. Telefondaki otomatik kayıt, sanki bilinçli bir şekilde artık Hasan ağabeye bir daha ulaşamayacaksın diyordu: "Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor..." Ve sabah oluyor işe gidiyorum. Masamın üzerinde duran radyoyu haberleri dinlemek için açıyorum: "TRT Çukurova radyosunda prodüktör olarak çalışan Hasan Ali Kasır Mersin'de akşam saatlerinde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti." Anlıyorum ki, telefondaki o meş'um sesi duyduğum saatte Hasan Ali ağabey Rahman'a yeni kavuşmuştu.

Yine bir akşam saatinde telefonum çalıyor ve yine bir dostun ölüm haberi ve yine trafik kazası: "Nazir bir saat önce tren çarpması sonucu vefat etti." İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. İçim eziliyor, Allah'a sığınıyor ve onunla ortak dostluklarımız olan kişilerden bazılarına bu acı haberi veriyorum. Nedense aklıma ilk Hanifi İspirli geliyor. Telefon açıyorum, evde olmadığından hanımına haber veriyorum. Bu acı haber onun da boğazında düğümleniyor. Rıdvan Canım ağabeyi arıyorum, aynı şekilde büyük bir acıyla Rahman'a sığınıyor ve sözler boğazında düğümleniyor. Bir başka dost, "sahi biz bu dünyaya gereğinden fazla mı bel bağlıyoruz" diyerek ölümün soğuk yüzünü derinden hissediyor.

Nazir'i İhtar Yayıncılıktan çıkan Gerilla Türküleri adlı şiir kitabıyla tanıdım. Kalem ve Onur dergisini çıkardığımızda, derginin yayın kurulunda olmamasına rağmen dizgisinden mizampajına kadar her şeyiyle candan ilgileniyordu. Onun dergicilik tecrübesi bizden eskiydi ve birikimi çok daha fazlaydı. Nazir gösterişsiz bir hayat yaşardı. Yüzünde derin ve etki bırakıcı bir hüzün saklıydı her zaman. Konuşmalarında nazik bir dil kullanır, gereksiz sözü uzatmazdı. Çok müeddeb bir kişiliği vardı. Çalışmalarında çok titizdi ve azmi şaşılacak ölçüde büyüktü. Dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanlara yapılan haksızlıkları yüreğinde hisseder, şiirlerinde bunları dile getirirdi. Onuruna çok düşkün birisiydi. Kalem ve Onur dergisini isminden dolayı çok sevdiğini söylerdi. Çok velud biriydi. Çalışmalarını geniş bir yelpazeye yayılan dergilerde yayınlardı. Ayane, Mavera, Kardelen, Karçiçeği, İkindi Yazıları, Mina, Kültür Edebiyat, İslami Edebiyat, Köprü, Varide, Vahdet, Üçüncü Yeni, Güneysu, Gündönümü, Şadırvan, Kül, Yeni Sıla, Harman, Avaz, Kırkambar, Tepe, Palandöken. Kalem ve Onur, Hece, Yedi İklim vd. gibi dergilerde yayınlardı.

Nazir Akalın Türk şiirinin Aruz, hece ve serbest nazım alanlarında başarılı örneklerle edebiyat dünyamıza iz bırakan bir şairdir. Onun mütevazı kişiliği edebiyat mahfillerinde öne çıkmasına imkân vermiyordu. Ama onu yakından tanıyanlar, şiirle kurduğu amansız ilişkiyi ve bu alandaki yetkinliğini yakından bilirlerdi. Değerli edebiyatçı Turan Karataş onu, "güçlü ve tok sesli Nef'i'nin çağdaş bir halefine" benzetiyordu. Bir başka edebiyatçı Taceddin Şimşek ise onun dilini bir "çığlık dili"ne benzeterek şöyle diyordu: "Şiiri gönüllü bir nöbet haliyle yaşıyor Nazir Akalın. Ve bir cığlık dili arıyor yaşadıklarına. Sesi klasiğin iklimine akraba. Kelimelerle kıyasıya bir kavganın içinde. "Yüreğinde kurşun eritir"ken, kahırlarını ve öfkelerini de çağın yüzüne çarpıyor. Aslında o, seksen karanlıklarından ikibinlerin fecrine yürüyen "soylu çocuklardan" biri..."

"Militan Kurşunlarla Manşet Atıyorum", "Afgan Kasidesi", "Filistin Kasidesi", "Bosna Mersiyesi", "Öksüz Gerillaya Mektup" "Bir Karakol Kaçağı", "Sanığın Karanlıkları", "Hicret", "Bir Şehide Mersiye" "Asaletin Kan Buharları", "Bir Sorgu Dosyasından", "Sürgün", "Kimlik Kasidesi" gibi şiirleri Nazir Akalın'ın yaşadığı çağla derin sorunlar yaşadığının delilleridir. Ölüm, onun şiirlerinde cesaretle ve büyük bir sorumlulukla ele alınan bir kavramdır. Ölümü bile kavgayla düşündüğünü ve bütün mazlum halkların öfkesini yüreğinde büyüttüğünü görürüz. "Ölüm Dansı" adlı şiirinde şunları yazar:

"ardıma içimi kemiren bir kral pişmanlığı

göğsümde umman olup beni boğan eylem var

bu ölüm benim değil yıllar yılı öldürüldüm ben

bütün mazlûm halkların kanı gözümden akar"

Nazir Akalın 28 Şubat mağdurlarındandı. Görev yaptığı üniversiteden ayrılmak zorunda bırakılmıştı. Onun uzlaşmaz, onurlu, hak karşısında asla eğilmeyen tavrı pek çok sürgün hayatı yaşamasına neden olmuştu. Sürgün onun için bir kaderdi artık:

"...bir uzaklık çöreklenmiş içime

bu da senden sevgili

uçurumlar kesti yolum

idrak ettim sürgünleri

çıldırdım

baştan başa her denize

böyle emir böyle ferman eyledin

ömür gemim batıverdi

kaderimin ey mahşeri

çıldırdım"

Büyük veli Mevlâna "Herkesin ölümü kendi rengindedir" diyor Mesnevisinde. El-Hak doğrudur. Nazir Akalın, yaşadığı bu kısacık hayatında hep onurlu yaşadı, çok sıkıntılar çekti; garipti, yalnızdı ve bir akşam yine yalnız evine dönerken elim bir kazada hayatını kaybetti.
Nur içinde yat ey ak alınlı şair!

Vedat Aydın.

Nazir Akalın

1964-2002
Şair edebiyat araştırmacısı Nazir Akalın 1964 Yılında Erzurum'da doğdu. Edebiyat tahsili yaptı. Genç yaşta neşriyat hayatına atıldı, Dergiler çıkardı akademik tetkiklerde bulundu. Edebiyat alanında iki mastır tezi gerçekleştirdi, Edebi Tenkit konusunda hem teori hem de pratik denemeler sahibi olan Nazir Akalın varoluş mesuliyetini sorgulayan şiirleri ile ismini duyurdu. Gerilla Türküleri, Kanayan Simya, Şairin Eldivenleri Akalın'ın kitapları. Bunlar dışında Akalın'ın Edebi tetkikleri ve denemeleri mahiyetinde çeşitli yayın organlarında neşredilmiş makaleleri bulunuyor. Hem sanatkâr hem de münekkit vasfı ile geleceğin Ahmet Hamdi Tanpınar'ı nazarıyla bakılan Nazir Akalın otuz sekiz yaşında aramızdan ayrıldı.

01.09.2005 15:34:32

Nazir Akalın

ERZURUM ÇORAĞINDA YETİŞMİŞ BİR EDEBİ ŞAHSİYETTİ O..
Mustafa Çetin Baydar

Nazir Akalın gibi birinci sınıf bir beyin ve yürek adamı hemşehrisine sahip
çıkamayan Erzurum! Sana "çorak" demeyim de kime diyeyim ?
Oysa o sana ne kadar sevdalı, senin türkünü çığırmak için ne kadar
arzuluydu.
Çoraksın, nâdansın; Emrah'a, Reyhani'ye karşı işlediğin "hissizlik"
cürümünde berdevamsın.
Nazir Akalın , ömür pergelinin sabit ucunu Erzurum üzerine tespit ederek
Edebi rüyalarına henüz on beş yaşını idrak ettiği yıllarda başladı.
Adına mahalli gazete denen, ancak kese kağıdı değerini bir türlü aşamayan
silik, perişan mevkutelere "Kültür ve Sanat" sayfaları yapmak gibi bir
tutkuya, gençlik enerjisini verdi.
Üniversite kapısını çaldığında Mehmet Kaplan'ların, Kaya Bilgegil'lerin,
Orhan Okay'ların kimlik verdikleri irfan sıralarına bir sevgiliyi
kucaklarcasına koştu. Edebi meseleleri angarya kabilinden öğrenenlerin
çoğunlukta olduğu bu sıralardan, mevcût edebî irfânına, akademik düşüncenin
kanatlarını takarak geçti. Artık ona cevelan edeceği edebiyat dünyaları
gerekti.
İyi derecede Farsça biliyordu, eski Türkçe metinler onun soluklanma
sahasıydı, Arapça, İngilizce ve Almanca'sı, literatür taramaları için
kifayet ediyordu. Kimi nâmizaçların iteklene iteklene "edebiyatçı
akademisyen" yapıldığı üniversiteler ortamında, Nazir Akalın kıratında bir
Edebiyat sevdalısına itibar edilmedi. Ama o yılmadı, içine alınmasa,
üniversite dışında kalarak da ilim hayatı ile ilişkisini sürdürebilirdi.
Nizâmi-yi Gencevi Biyografisi bu cehdin mahsulü oldu. Bu onun birinci yüksek
lisans tezidir.
Kırıkkale Üniversitesi faaliyete geçtiğinde Nazir Akalın Erzurum'daki
yuvasından uçup, bu defa Ortaanadolu'nun çorağına kondu. Üniversite mensubu
olmasa da yazdığı makaleleri ile Akademik bir çizginin sahibi olan Nazir
Akalın ikinci Yüksek Lisans Tezini Namık Kemal'de Edebi Tenkit üzerine
Kırıkkale'de yaptı. Eğer ona "herkese bir tez, sana, doktor, doçent,
profesör olman için ikişer tez gereklidir" deseler, o derinlerden fışkıran
tebessümü ile "olsun" der, sevdalısı olduğu yolda, her engelle boğuşmayı
göze alırdı.
Sıra doktoradaydı. Konusunu seçmişti.. Ebâ Müslim Horasani Destanı'nda
Târihî, Dîni ve Efsânevî Unsurları incelemeye başlamıştı. İşte bu sırada 28
Şubat Denen "Aydın Kırgını" geldi.. Narman'ın bu Karayağız delikanlısını,
işsiz, aşsız ve horlanmış olarak üniversite kapısının önüne koydular.
Bu seferki göç, Ankara'nın varoşlarından birinde, en dar bütçe ile
ödenebilecek kirası olan bir eve doğru oldu.. Erzurum çorağından Türkiye
çorağına geçilmişti..
Nazir Akalın'in üniversiteden çıkarıldığı Kasım 1998'den Mamak Treni'nin
altında can verdiği 12 Aralık 2002 tarihine kadar geçen dört yılı,
Türkiye'de münevver olmanın nasıl bir ağır faturaya dönüştüğünü bütün
ayrıntılarıyla anlatacak vasıftadır.
Kitap dizgiciliğinden, büro işçiliğine, götürü işler yazarlığından,
lütfedilmiş danışmanlıklara uzayan; bir ucunda "viran olası hanede evlad-ı
iyal var" endişesi, diğer ucunda izzet-i nefis imtihanı barındıran ve de
açılacağı zaman açılmayıp, açıldığında da her an kapanması muhtemel,
karabasanlı kazanç kapıları.. Bir de buna asıl geride duran ve edebi
kişiliğin bir hava ve su gibi her an gıdalanmak istediği Edebi şahsiyetin
arayışlarının ekleyin ve büyüyen melâli tasavvur edin!
Sultan Abdülaziz, Sadullah Paşa ve Fuzûli Monografilerini işte bu melâl,
sulayıp yeşertecektir. Ve nihayet Nazir Akalın'ın bu dönemde üzerinde
çalıştığı büyük projesi "Osmanlı Şiiri Antolojisi".
Bu çalışmaların hepsi öksüz şimdi.
38 Yılık ömrün hasılası olarak ve tamamlanmış mâhiyette yüzlerce makale, üç
kitap (Kanayan Simya, Edebiyat Yazıları, Sadullah Paşa Yâhut Mezardan Nidâ)
elimizde bulunuyor.
Ancak "Elimden aldırdım o nazlı yâri" diye inleyen türküdeki gibi Nazir
Akalın,yaratanın takdiri ile elimizden kaydı, çorakta kaybolan sular gibi
yitip gitti. Yitip gittiği yer Ankara'ydı.. Erzurum'da da olsa bu milli
nadanlıklarımızla sonuç farklı olur muydu, bilemem!
Hadise gecesi vaka yerine koşan arkadaşları arasında bulunan Dr.Lütfü
Şehsüvaroğlu, öfkesinden trene ellerini sakatlayacak yumruklar indirirken,
acaba çorağın duyarsızlığından mı hıncını alıyordu?
Günlerdir bunu düşünüyorum.

Nazir Akalın

Gerilla Türküsünün Şairi: Akalın

Altı yıl önce Ankara'da geçirdiği bir tren kazası sonucu vefat eden Akalın'dan geriye, onurla yaşanmış 38 yıllık bir ömür..

12 Aralık 2008 Cuma 20:58

VEFATININ 6. YILINDA NAZİR AKALIN: GERİLLA TÜRKÜSÜ"NÜN ŞAİRİ

Nazir Akalın (Erzurum, 1 Şubat 1964 - Ankara, 12 Aralık 2002)"ın aramızdan ayrılışı altı yılı doldurdu. Bundan altı yıl önce Ankara"da geçirdiği bir tren kazası sonucu vefat eden Akalın"dan geriye, onurla yaşanmış 38 yıllık bir ömür, üç kişilik elemli bir aile, okuyucuya ulaşmış ölümsüz birkaç kitap ve yayımlanmayı bekleyen eserler kaldı.

İşbu yazımda, merhumdan geriye kalanlar üzerinde durmaya çalışacağım. Önce hayatını onurlu kılan birkaç husus:

1981"de yazdığı bir yazıdan ötürü “Medrese-i Yusufiye”yle tanışmıştır. 1985"te, başka bir yazısından ötürü hapis istemiyle yargılanmıştır. Bir başka yazısından ötürü de 1986 yılında, devrin başbakanı Turgut Özal tarafından mahkemeye verilmiştir. Aynı dönem içinde Erzurum ve Horasan Belediye başkanlarının aleyhte davalarına maruz kalmıştır.

Bütün bu davalardan 1987"de "ak"lanmıştır.

Benzeri mağduriyetleri iş hayatında da yaşamıştır Nazir Akalın. Üniversitede öğretim görevlisiyken, pek çok haksızlığa maruz kalmıştır. Bunlardan en önemlisi, kendisini bir savcı gibi hisseden üniversite rektörünün onu sorgulamaya kalkışmasıdır. Gerçi sayın savcı (!) ağzının payını almıştır, elbette güçlü şair Akalın da işsizliğe itilmiştir.

Nazir Akalın"ın edebî eserlerinin bedeliyle ilgili “hayatî” örnekler işsizlik dönemlerinde de sürmüştür. Onun paraya pula ihtiyacı olmadığı “işli” dönemlerinde yazılarını “fî-sebilillah” yayımlayan çevremizdeki bazı yayınevi, gazete ve dergiler, merhum işsiz iken nasıl tutum takınmıştır dersiniz? Yukarıda portresini çizmeye çalıştığımız sayın üniversite rektör/savcısının tutumuna benzemesi şaşırtıcı gelmemelidir: Bir çay dahi ısmarlamadan yayınevi veya gazete dış kapısını göstererek... İşin daha da acı yanı ise, onun ölümünden sonra, ilgili kurum ve kişiler, “timsah”lık taslamağa başlamışlardır, gözyaşlarıyla...

Akalın ise, hiçbir zorluk karşısında yılmamış, diriltici bir ruh ile çalışmalarını sürdürmüş, ölümsüz eserlerini vermiştir. Onun eserlerinde yaşadığı bu sıkıntıların izlerini görmek mümkündür. Yani bedelini ödemiştir yazdığı şiirlerin...

Gerilla Türküleri (İhtar Yay., Erzurum 1993, 80 s.) ve Kanayan Simya (Beyan Yay., İstanbul, 1998, 104 s.) Nazir Akalın"ın şiir kitaplarıdır.

Onun “bedelini” yaşayarak ödediği şiirleri genellikle Gerilla Türküleri kitabındadır. "Vurgun yemiş" bir halk çocukları şiiri vardır bu kitapta. Hayat pınarları kurutulmuş bir coğrafyalar topluluğunun sesini yükselten bir şair vardır. Militanca bir söyleyiş, bir karşı koyuş nidası, tanıklık... Dünyayı algılayışı, hiddeti, munisliği, çalkantısı, anlık vuruşları, geriye çekilişleriyle dinamik bir ses...

"tank paletleri altında

ezilmezden önce

iyi düşünmeli

müzedeki saygıdeğer baş

ve paralı askerleri"

(Yamyamçağ Yokuşunda...)

Bu bedel ödeme işi sadece yaşantı açısından geçerli değildir. Eserlerinin sanat kalitesi de yüksektir. Yani sanatının hakkını son noktasına kadar vermiştir. Mesela, edebî donanımlarının kökleri derinlerdedir: Mensubu olduğu milletin geleneğini özümsemiş bir şair. Biçim değil sadece, onun içini dolduran öz de dünyasının sınırları içinde: Naat, kaside, gazel, mersiye yazan şair, klâsik söz ve anlam sanatlarını, mazmunları da bunlarla birlikte orta yere serebiliyor. Ki o, bunları yeniden üretmektedir:

"mahşerde bir karanfil sana boyanır ağlar

kızıl kızıl meltemler seni ben sanır ağlar" (Hüzün Gazeli)

Kanayan Simya Nazir Akalın"ın ikinci şiir kitabıdır. Onu Kanayan Simya"da daha rahat görüyoruz. Zira, duygu ve düşünce dünyasına ait unsurları sanatın ve geleneğin klasik unsurlarıyla birleştirir, böylece şiirinin “alnı”nı “ak”lıkla nakşetmeye devam eder. Şairin her iki şiir kitabında dikkatleri çeken diğer hususlar arasında şu ikisine de sayabiliriz: Kültüre yaslanmış bir şiiri yazması, romantik bir duygu dünyasından seslenmesi.

"Kaşların kıvrımında şehrazadlar kan ağlar

Yüreğinde gamlı bir sıcaklıkla Züleyha

Gözyaşları bulaşır o Zühal yıldızına

Sanırım yanağında ülke ülke bir ben var" (Sevgiliye Şiirler)

Nazir Akalın"ın üçüncü kitabı, edebiyat yazılarını ihtiva eden Şairin Eldivenleri (Meneviş Yay., Ank., 2003, 288 s.) Şairin Eldivenleri edebî inceleme, tenkid ve denemelerden oluşan bir eserdir. Eserde yer alan yazılar onun son yıllarda kaleme aldığı ve çoğu değişik dergi ve gazetelerde yayımlanmış çalışmalarıdır. Akalın, bu yazılarını Edebiyat Yazıları başlığı altında yayıma hazır hale getirmişti. Sanırım Mehmet Aycı Şairin Eldivenleri"ni daha uygun buldu.

Şairin Eldivenleri beş bölümden oluşuyor: Tenkid Yazıları, Şairin Eldivenleri, Şark"a Doğru, Edebiyat Ortamı, Kitaplar Arasında... “Tenkit Yazıları” bölümünde Akalın"ın edebî tenkit üzerine kaleme aldığı “Tenkit Cehdi”, “Tenkitçinin İşi”, “Bizde Edebî Tenkit”, “Edebî Eserin Derinliği”, “Edebî Eser ve Gelenek” gibi teorik yazılar yer alıyor. Bu tarz yazılar aslında kitaba adını veren ikinci bölümde de sürüyor. Fakat burada ilk bölümden farklı olarak makalelerin, sadece şiire veya şaire yönelik olmasıdır: “Şiir ve Sayıklama”, “Şiirin Serüveni”, “Şairin Kâinâtı”, “Şiir Minyatürleri”, “Aşk ve Şiir”, “Şiirin Pozitif Duruşu”, “Şiirde İlim ve Fikir”, “Şiir ve Ahlâk”, “Şiir ve Slogan”, “Günümüz Türk Şiiri Üzerine”, “Şiir ve Bilgi”, “Şiirin Bedeli”, “Eski Şair Arkadaşlara Dair”...

“Şark"a Doğru” kitabın üçüncü bölümüdür. Burada klâsik edebiyattan intikal eden değerlere yönelen Akalın, “İlmî Cürümler” başlıklı makalesinde “Arap, Fars ve Türk medeniyetlerinin” (İslâm medeniyetinin) son çağda yaşadığı şanssızlıklara değinir. Ardından Şehname ve Leylâ vü Mecnun"a yönelik tespitlerde bulunur. Geçmiş birikimlere yönelik bu tahlilî yazıların yanısıra, kitabın son iki bölümü güncele dönüktür. “Edebiyat Ortamı” adını taşıyan bölümde Necip Fazıl ve Arif Ay"ın polemiklerini araştıran Akalın, A. Vahap Akbaş ve Durdu Şahin üzerine yazdığı yazıları da bizlerle paylaşır. “Kitaplar Arasında” başlıklı son bölümde ise, Nazir Akalın"ın okuma etkinliklerinden geriye kalan ve her biri ince elenip sık dokunmuş kitap inceleme yazılarından oluşuyor.

Adından da anlaşılacağı üzere, Şairin Eldivenleri öncelikle bir şairin kaleminden çıkmış olması bakımından önem taşımaktadır. Fakat, kitabı asıl önemli kılan, yazarının aynı zamanda hem akademik hem de güncel edebiyat üzerine gerek teori gerekse pratik anlamda üstün bir hakimiyet kurmuş olmasıdır. Doğrudur, Nazir Akalın, şiirlerinde manzum olarak ifade ettiği duygu ve düşüncelerini, onların arka plânını, elimizdeki kitapla toplu olarak yansıtmaktadır. Fakat, bununla da yetinmemekte, büyük emekler sonucu edindiği yüksek bilgi ve becerilerini de okuyucuya aktarmaktadır. Dolayısıyla onun medeniyetimizi algısı; bilim, kültür, sanat, edebiyat ve özellikle şiir dünyamıza ait vurucu yargıları eserde derinliğine yer almaktadır. Eser bu yönleriyle, daha önce örneğine pek rastlamadığımız bir nitelikler bütünlüğü taşımaktadır.

Sonuçta okuyucu, sadece şair Nazir Akalın"ın dünyasına ait gizli hazineyi kavrayıp şiirine girmekle kalmıyor; onun kendisinde oluşturduğu köklü “üst” birikimden de faydalanma imkânına kavuşuyor. Başta şairler (çünkü çok şey öğreneceklerdir) olmak üzere, sanat ve edebiyatta ilerleme katetmek isteyenler Şairin Eldivenleri"ni kesinlikle okumalıdırlar.

Akalın"ın vefatından önce yayına hazırlığını bitirdiği bir diğer kitabı, Sâdullah Paşa Yâhûd Mezardan Nidâ (Dergâh Yay., İst., 2003, 200 s.)"dır. Mehmed Galib Bey (1863-1935)"in kendisi gibi bir başka münevver devlet adamı olan Sâdullah Paşa (Erzurum, 1838- Viyana, 1891) hakkında yazdığı ve 1909"da yayımladığı Sâdullah Paşa Yâhud Mezardan Nidâ, Nazir Akalın tarafından tekrar gündeme getirilmiştir. Elimizdeki çalışma Latin harflerine aktarım, sıkı bir inceleme, detaylı açıklama ve notlandırmalar, sözlük, kaynakça ve dizin çalışmaları ile mükemmel bir nitelik taşımaktadır. Nazir Akalın, eser üzerindeki bu çalışmalarını, büyük bir şairane nezaket ve akademik titizlikle gerçekleştirirken, hiç kuşkusuz, kendisinden sonra gelecek edebiyat aşıklarına da ipuçları veriyordu. Öyleyse, nedense pek çoklarının dikkatini çekmeyen bu eseri, hemen, “okuma uğraşı”larımızın misafiri yapmamız şarttır.

Nazir Akalın"ın yayınlanmayan edebî çalışmaları da vardır. Bu eserlere temas etmemiz, merhumun sevenlerini yayın konusunda harekete geçireceği umuduyla birleşince, hoş olacaktır:

1. Nizami-yi Gencevi"nin Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri ve Leyli u Mecnün Mesnevisinin Tahkiye Unsurları Açısından Tahlili, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum, 1994.

2. Namık Kemal"in Edebi Tenkitleri ve Dayanakları, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enst., Kırıkkale, 1997.

3. Ebâ Müslim Horasani Destanı"nda Tarihi, Dini ve Efsanevi Unsurlar... (18 Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enst.de yapmakta olduğu bitmemiş bir çalışma)

4. 1998 yılından hazırlamağa başladığı Osmanlı Şiiri Antolojisi...

5. Sultan Abdülaziz hakkında büyük bir bölümü tamamlanmış bir monografi...

6. Fuzuli hakkında yayına hazır hale getirilmiş bir monografi...

Nazir Akalın"ı 6. vefat yılında rahmetle anarken, Fatihalarla birlikte bir beytini de okuyalım:

“hüzn içinde yürüyen dört insan omuzunun

anlamaz birçokları sonsuz güzelliğinden” (Kanayan Simya, s. 78)

Cevat Akkanat
.

Nazir Akalın

Nazir Akalın İçin..
Gah Ölüm benim olur,
Gah ben ölümün,
Ölüm haberleri duyunca....
1989 yılının kış aylarıydı O'nu tanıdığımda. Şimdiki Özel Güneş İlköğretim Okulu'nun yerinde Cumhuriyet Kahvesi ve biraz üst tarafta da Huzur Kahvesi vardı. Hanifi İspirli ile beraber oralarda görmüş tanımıştım, zayıf, sıska, ufak tefek biri gibi gelmişti bana. Boncuk boncuk parlayan iri simsiyah gözleri vardı. Hafif peltek konuşuyor ve konuşurken epeyce iddialı şeyler söylüyordu. Milletin Sesi Gazetesine gidip geliyorduk o zamanlar. Sanırım O'da eski belediye binasının altındaki pasajda bir yerlerde çalışıyor ve gazeteye kültür sayfası hazırlıyordu.
İlk konuşmamızdan itibaren yıllarca sürecek bir dostluğun temeli atılmıştı. Erzurum çapındaki her edebi hareketliliğin ilk önce uğradığı kişi O'ydu. Ben de ilk şiir sayılacak metinlerimi ona göstermiştim. Hanifi İspirli'nin beğenmediği hislerimi şiir kabul edip bayağı heyecanlandırmıştı beni. Örtüşen yanlarımız vardı Nazir Akalın'la. Bana şiirlerini okuyordu. Bana hayatını anlatmıştı birkaç kere. Yalnızlığı seviyordu o yıllar.
Üniversite de haksızlığa uğramıştı. İdeali akademik kariyer yapmaktı. Yıllar sonra yüksek lisans için gittiği Kırıkkale'de sosyal bilimler Enstitüsünde kariyer yapmaya çalıştı. Asistanlık yaptı, ancak sözleşmesi uzatılmadı ve işsiz kaldı. Erzurum'da olduğu yıllarda da epeyce işsiz kaldı, ama duygularını hiçbir zaman frenlemedi. Coşkusunu eksiltmedi. Belki yaşama bir itiraz olarak ismini Gerilla Türküleri koyduğu ilk kitabını yayımladı. Bir çok ulusal düzeyde dergiye şiirler yazdı. Araştırmaları ve eleştirileri de vardı. Rahmetli Hasan Ali Kasır'ın yayınladığı Hüzün Şiirleri Seçkisine büyük katkısı olmuştu. Bu kitap için benden de şiir almıştı. Kendisi hakkında yazılmış araştırma, inceleme ve makalelerin sayısı onlarcadır. Hazırladığı kitapların, araştırmalarının epeyce olduğunu biliyorum. Yayınladığı iki şiir kitabının yanında, yayına hazır onlarca kitabı daha mevcut ve yayınlamak arkadaşlarının boynuna borç olarak kalmıştır.
Nazir Akalın için bir gazete yazısı yazmak benim için dünyanın en zevkli işi olacaktı. Yaşarken anılası insanlardan biriydi. Ama 13 Aralık 2002 tarihinde açtığım e-mail kutuma düşen bir haberle yüreğim hoplamıştı. Nazir Akalın vefat etmişti. Bir tren kazasında vefat etmişti. İnanamadım ve Hanifi İspirli'yi aradım. Evet, ne yapacağını bilemeyen bir sesle ümitlerim tükenmişti. Nazır Akalın gerçek bir müstezaftı, gerçek bir şairdi ve gerçek bir edebiyat adamıydı. Yaşamı çok mütevazi geçti, hakettiğinin çok altında bir standartta yaşadı. Yaşamı O'na zindan ettiler. Turgut Özal'a hakaret davası nedeniyle göz altına alındığı yıllar büyük sıkıntılar yaşamıştı. Bütün bunlar geçti gözümün önünden ve heyhat ki ölüm yazısı yazmak nasip oldu. Erzurum için bir değerdi O. Yıllar sonra eli kalem tutan Erzurumlu birkaç isim sayıldığında baş taraflara Nazir Akalın ismi yazılacak.
Allah sana rahmet etsin ey güzel insan! Hata ile sevap ile bir ömrü kısacık yaşadın ve ömrünün baharında, çocuklarına doyamadan terkedip gittin bu fani alemden! Cumhuriyet Kahvesinde, Lalapaşa Camiinin bahçesinde gecelere kadar yaptığımız, şiir dolu, sevda dolu o nadir anların anısına, beraberce yürüdüğümüz bütün sokaklarda attığımız adım sayısınca, yazdığın her şiirin, her satırının, her kelimesinin, her hecesinin, her harfi sayısınca, Mevlam sana rahmet etsin. Mekanın cennet olsun. Nur içinde yat, sevgili ve aziz kardeşim!!!
...
suçum ne ki
gözkapağı gibiyim
ölü insan resimlerinin
ruhumun gurbeti kanlı meydanlar gibi
urganlarım kementlerim boynumda
haydi yavrum hayalimi kurşunla
kurşunla da bu yürek ikliminden
benden sana gidelim...
(En son yazdığı şiirden alınmıştır.)
.

Nazir Akalın

ŞAİRİN ELDİVENLERİ

Şairin Eldivenleri, 12 Aralık 2002 tarihinde elim bir kaza sonucu aramızdan ayrılan şair yazar Nazir Akalın'ın Meneviş yayınları arasından çıkan kitabı. Şairin vefatının senei devriyesinde onun yazılarını, şiirlerini okumak, hatıralarını yâd etmek geride bıraktığı dostlarının elzem vazifeleri arasındadır.

Nazir Akalın, Erzurum kültürünü temsil eden riyâsız ve yapmacıksız mert bir insandı. Caddelerini, sokaklarını ezbere bilecek kadar âşıktı doğduğu şehre. Özellikle gecelerine uykusuzluğuyla yoldaş olduğunu, onu yakından tanıyanlar bilirler. Palandökenin mahzun bir o kadar da mert duruşuna ne kadar da benziyordu Nazir Akalın! Tüm heybetiyle büyük bir sessizlik abidesi olarak kıblemizde duran Palandöken'e âşıktı şairimiz. Erzurum Kasidesi'nde:

Bir mahmûr sarsıntıyla seslendim dağlarına

Yere diz vurmak için geldim kutlu kapına

dizeleriyle, bir can yoldaşı gibi bağlı olduğu şehrin eşiğine başını koymuştu. Ne ki, bütün hüzün insanlarının yaşadığı gibi o da bir hicret yaşayacak ve o çok sevdiği şehrinden uzakta hüzünlü bir veda ile aramızdan ayrılacaktı.

Nazir Akalın, dilinde vücut bulan kuvvetli bir üslûp ve kimliğine yansıyan mert duruşuyla hep hayırla yâd edilecektir. Türk okur çevrelerinde geçerli olan magazin edebiyatı severlerin Nazir Akalın'ın yazılarından ve şiirlerinden hoşlanmayacaklarını söylemeye lüzum yok. Sorumlu edebiyat çevrelerinin de Nazir'in çığlığından yükselen kuvvetli sesi yeterince duyduklarını söylemek zor. Şöhrete pirim vermeyen mütevazı kişiliğiyle ortaya koyduğu eserlerin yazın dünyasında hak ettiği yerde durmadığını belirtmek lazım.

Rahman'a kavuştuğu ertesi gün şunları yazmıştım: Nazir Akalın Türk şiirinin Aruz, hece ve serbest nazım alanlarında başarılı örneklerle edebiyat dünyamıza iz bırakan bir şairdir. Onun mütevazı kişiliği edebiyat mahfillerinde öne çıkmasına imkân vermiyordu. Ama onu yakından tanıyanlar, şiirle kurduğu amansız ilişkiyi ve bu alandaki yetkinliğini yakından bilirlerdi. Değerli edebiyatçı Turan Karataş onu, "güçlü ve tok sesli Nef'i'nin çağdaş bir hâlefine" benzetiyordu. Bir başka edebiyatçı Taceddin Şimşek ise onun dilini bir "çığlık dili"ne benzeterek şöyle diyordu:

"Şiiri gönüllü bir nöbet haliyle yaşıyor Nazir Akalın. Ve bir çığlık dili arıyor yaşadıklarına. Sesi klasiğin iklimine akraba. Kelimelerle kıyasıya bir kavganın içinde. "Yüreğinde kurşun eritir"ken, kahırlarını ve öfkelerini de çağın yüzüne çarpıyor. Aslında o, seksen karanlıklarından iki binlerin fecrine yürüyen "soylu çocuklardan" biri..."

Nazir Akalın, 'titizliğin ahlak' olduğunu yaşayarak gösteren nadir entelektüel ve şairlerden birisiydi. Daha ilk şiir kitabının hazırlığını yaptığı zamanlarda, şiirlerinin muhtevasından ses uyumuna, kelime seçiminden sayfa düzenine kadar büyük bir titizlik ile okuyucunun karşısına çıkmaya hazırlanıyordu. Onun kişiliğinde kendini gösteren mertlik, yazı hayatında da açığa çıkar. 'Çocukluktan beri arkadaşlık ve kardeşlik hukukunun' olduğunu ifade ettiği Hanifi İspirli'nin şiirini incelerken hissiyata kaçmadan eleştirilerde bulunabilmektedir.

Beş bölümden oluşan Şairin Eldivenleri kitabında Tenkit Yazıları, Şairin Eldivenleri, Şark'a Doğru, Edebiyat Ortamı ve Kitaplar Arasında başlıklarıyla fikirlerini koyar ortaya. Yazılarında didaktik tarz yerine, edebiyat tarihine olan vukufiyetiyle tahlil yeteneğini kullanır. Mesleki olarak ilgilendiği Doğu Edebiyatına akademik bir soğuklukla yaklaşmaz, diyalektik bir zihin ile geleneğin geniş haritasında yönünü iyi bilen kaptan gibi yol alır. Doğunun, Fuzûlî, Latifî, Sünbülzâde Vehbî, Muhammed İbni Reşik Keyrevânî, Naîmâ, Bâkî, Nâbî, Nâilî, Nef'î, Neşâtî, Şeyh Galib ilh. Eski Arap, Fars ve Türk şairlerden; Batının, Aristo, Eflatun, Dante, Murray W. Bundy, Robert Lynd, Victor Hugo, Andre Bereton, Rene Wellek, Austin Waren, Aguste Comte ilh. gibi yazar ve şairlerin fikirlerini kimi zaman aktarır, kimi zaman ise tartışır. Doğu ve Batı edebiyatına olan alakası heveskâr bir edebiyatçının tutumundan öte, sorumlu bir entelektüel hassasiyetini gösterir.

Nazir Akalın'ı salt bir edebiyatçı kimliğiyle tanıtmak ona yapılmış bir haksızlık olur. O, yaşadığı çağın sancısını çeken, dünyanın neresinde bir zulüm varsa onu yüreğinin derinliklerinde hisseden bir vicdana sahipti. Filistin'de, Afganistan'da, Bosna'da yaşanan insanlık dramlarını şiirlerinde dile getirirdi. Liberalizmin ve çağdaş batı söylemlerinin aşındırdığı Müslüman kimliğine sıkı sıkı sarılırdı. Müslüman kimliğini kimi zaman bir yük olarak üzerlerinde taşıyan ve lüzum hissettiklerinde bir gömlek gibi çıkarıp kenara koyabilen kelam kurnazlarını hiç sevmezdi. Kimliğini et ile tırnak gibi birbirinden ayrılmaz gören ve bunu iftiharla üzerinde taşıyan muhlis bir zattı.

Mekânı cennet olsun!

Vedat Aydın
.