Üstâdımız Hatem Emmi
Prof. Dr. Şahin Uçar tarafından Ct, 04/26/2014 - 10:49 tarihinde gönderildi
Bir dostum, “Hatem Usta vefat etmiş” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Felç olup yatağa düştüğünü duymuş, bir mektup yazmıştım; ama, insanlık hâli bu ya, bir türlü Erzurum’a gidip ziyaret edememiştim; artık görüşmemiz rûz-i mahşere kaldı… Erzurum’da gömlekçilik yapan, gösterişsiz halktan bir arif hakka yürüdü. Ne diyelim: İnna Lillâhi ve innâ ileyhi râciûn! Erzurum’un Dadaş’ları herhalde çok hayıflanacak; amma, gösterişsiz bir halk adamı ölmüş; kimin umurunda, değil mi ya? Sohbetinde bulunmayanlar bilmezler elbette; amma, ben kendimi Sokrat’ın ölümünden sonra ortada kalan Eflatun gibi hissediyorum. Nitekim, Sokrat gibi, o da bir mîr-i kelâm idi ve onun dahi, sohbetinden müstefîd olan her çeşid insandan mürekkeb, bir cemaati var idi.



Şehirler boy boy insanın yaşadığı mekanlar olmakla beraber, her şehrin bu insan gruplarına bakışı farklıdır. Önce Erzurum'da çocuklara verilen isimleri sayalım: Axıllı, Bala, Sabi, Yeniyetme, Bacaksız,Ezâzil, Cırbağa.. Çocuğun: Orucuna "tekne orucu" Meyvesine "Gaga" Yemeğine "Dadax" Oyuncağına "cici" Uykusuna "pışpış" Düdüğüne "düllük" Banyosuna "çıpçıp" İdrarına "attırma" Çobanına "Hodax" Sümüğüne "Fırtıx" ve daha birçok isim bu minvalde sürüp gider.
İnanca âşık kaderleri bozan, dokunulmaz atanmış