Erzurum'da Muhalefete Muhalefet
Mustafa Çetin Baydar tarafından Sa, 11/19/2013 - 17:20 tarihinde gönderildiÇöpten ve mezardan şehir...
Hanefi ispirli / 28 Ocak Palandöken
Bazıları yaşlandıkça; veya söyleyecek sözü kalmadıkça “Eski Erzurum!” diye başlayarak sayısız güzelliklerden dem vuruyorlar. Onların gözünde Erzurum; ovanın ortasında, sazlıkların arasında süzülen bir kuğu gibi. Hem de kaybolan bir medeniyetin de son temsilcisi.
Üstü açık dereleri, geçit vermez yolları, batısını dokuz ay kaybeden yönetimi; taze sebze ve meyve bilmez insanları, teknik gelişmelerden en son haberi olanları, iki metre kar tutan bacalardan yol tutarak yürüyenleri, kabadayı kültürü ve en önemlisi şehrin merkezinde ki tezek yığınları ile bir Erzurum'u özlüyorlar.
Ekonomisi olmayan, edebiyata katkısı bulunmayan, tartışmayan, tevekkül ile el açarak geri kalmışlığını kabullenen, neredeyse dört tarafı mezarlar ve çöplüklerden oluşan bir şehrin nesini özledikleri de ortada aslında.
Erzurum'u bir şekilde terk ederek buralardan gidenler, yaşları zevale, mali portreleri kemale erdiğinde, birden akıllarına dedelerinin Yoncalık Mahallesi'nde ki, Hacı Cuma'da ki, Gadana'da ki ahırları veya yıkıkları geliyor. Tıpkı Amerikan filmlerinde ki şehre geri dönen mafya babaları gibi; bu şehirde ki kalıntılarını görerek ata ruhlarını arıyorlar. Onların ve okumadıkları için, kendilerini yeniliklere açmadıkları için, anlamak istemedikleri için Erzurum'dakilerin yaydığı frekans eski Erzurum'da bir şey varmış havası estiriyor.
Bundan yüzyıl önce, o kadar gitmeyin elli yıl önce bu şehirde okuma, yazma bilenlerin sayısı ne kadardı acaba, bilen var mı? Kaç evde kütüphane vardı veya kaç kişi, Kuran dışında kitap görmüştü. Hadi, onları matbaanın icadına bağladınız; peki kaç tane şair, kaç tane ekonomist, kaç tane mimar ve kaç tane hattat çıkardı bu şehir? Ben size söyleyeyim; hiç denecek kadar az. Çünkü geri kalmışlığını kader gibi yaşayan, merkezin çok ötesinde olan bu şehir; tarihi boyunca asker besleyip, valilerinin yaptırdığı camilerde namaz kılmıştır.
Erzurum yaklaşık elli yıldır bir devinimin içinde. Bunu artık görün. Bu gün evlerinde binlerce kitabı olan yüzlerce insan var bu şehirde. Kitapçılar, bazı kitapları sipariş üstüne sipariş vererek getirtiyor. Öğrenci ve üniversite mezunu insanların sayısı gittikçe yükseliyor. Şehirde gözle görülür bir yenileşme ve iyileştirme çalışması yapılıyor. Bunda bütün belediye başkanlarının ve yöneticilerin katkısı var.
Babamın; “Oğlum, Erzurum'da eskiden ne vardı ki? Her taraf ya çöplüktü ya da mezarlık.” sözünde eski Erzurum yatıyor işte. Biz, siz, onlar, yeni bir Erzurum inşasına giriştik. Bırakın da bunu yapsın insanlar. Öyle uzaklarda oturup, tribünde oturup sövmenin, eleştirmenin anlamı yok. Katkıda bulunmak isteyen buyursun.
Erzurum'un muhtaç olduğu insan tipi, yerelden evrensele doğru gidebilendir. Bu noktada mahalli kalanlar, Ahmediye kitaplarında kalanlar, Kesik Baş hikayeleri ile yola devam edenler kendilerine ayrı bir kulvar bulmalıdırlar. Biz bu şehri, Kadıköy'den, Çankaya'dan, Antalya'dan, İzmir'den birileri gelerek nostalji yapacak diye o yıkık ve harap haliyle bırakmayacağız. Bunu her anlamda yapacağız. Kuru dut ile çay içenlerin, taze sebze meyve bulamayanların, Hazreti Ali'nin cenk hikayeleri ile coşanların, çerçileri özleyenlerin, kümes gibi evlere özlem duyanların, sporda bırakın başarıyı, sporun ne olduğunu bilmeyenlerin şehri bitti artık.
Bütün olumsuzluklarına rağmen; bu gün çeşitleme yaparak bütün nimetlere ulaşabilen, uçağa bindiğinde dünyanın her yanına gidebilen, Kant, Sarter okuyan, dünyayı tanıyan, ekonomi tartışan, siyaset bilimi üzerine kafa yoran; Kur'an okumayı “binbir hatim”in çok ötesine taşıyan bir şehir doğuyor. Bu şehir için çekilen sancılar henüz erken sancılar da olsa, böyle bir değişimin bütün doğu şehirlerine örnek olacağına inanıyorum.