Abdurrahim Şerif Beygu

cetinbaydar · cetinbaydar@gmail.com | Group Moderator - Edit Membership Start a Group | My Groups 2 Ekim 2003

ÂLİMÂNE DADAŞLIK YAHUT ABDURRAHİM ŞERİF BEYGU

1930'lu yıllar..Yıkık, harap bitik Erzurum, maddi yaralarını sarmadan bu bereket toprağında birbiri ardınca iki zihni âbide yükselir : Erzurum Tarihi ve Ahlat Kitabeleri. Bu muhteşem çıkış gözleri kamaştırır..Umumi Vali Üçüncü Müfettiş Tahsin Uzer, bu değerli kitapların müellifi Abdurrahman Şerif Bey'in tayinini Trabzon'a çıkarır. Bu tarih ustasına bu sefer Trabzon'un Tarihi yazdırılacaktır. Trabzonlular tehalükle Abdurrahman Şerif Bey'in işe koyulmasını beklerler. Trabzon tarihi ile ilgili ne kadar bilgi ve belge varsa Trabzon Halkevi adresinde toplanmaya başlar. Ne yazık ki Trabzon'un havası Abdurrahman Şeref beye yaramaz, sağlığı bozulur, nihayet Trabzon'dan ayrılmak zorunda kalır.

Abdurrahman Şerif Kimdir? Tarih yazıcılığındaki birikimini ve başarısını neye borçludur?

Abdurrahman Şerif 1895 yılında Erzurum'da doğdu. Geçim gailesi henüz idadi talebesi iken onu zorladı. Tahsilini yarıda bırakarak İttihat Terakki Fırkasının Erzurum'daki matbaası Albayrak'ta mürettip olarak ça.lışmaya başladı.. Merhum Sıtkı Dursunoğlu da onunla bereber Albayrak'taydı.. Abdurrahim Şerif Bey'in talebeliği sırasında arkadaşları ona “Heradot” adını takmışlardı. Albayrak mücadeleleri ile tarih yazan bir gazeteydi dolayısıyla geleceğin tarihçisi için bulunmayan bir zemindi. Onun Albayrak günlerinde Dursunoğlu Sıtkı Bey'le özellikle Ermeni kültürel taarruzlarına cevap teşkil edecek çıkışlar yaptığını biliyoruz. O yıllarda Erzurum'a sinema henüz girmişti ve şehrin tek sineması Ermenilerin elindeydi. Bir gün bu sinemada Viyana muhasarası isimli bir film gösterilmektedir. Film taraflıdır. Abdurrahim Şerif Bey'i bu durum isyan ettirmeğe yetecektir. Sinema salonunda protesto ve takiben valiliğe başvuru sonunda maksatlı film vizyondan kaldırılır. Bu, Abdurrahim Şerif Bey'in İlk tarihçi otoritesini dile getirmesidir.

1916 Şubatında Erzurum'un kara günleri gelip çattığında, Abdurrahim Şerif Bey, Sivas'a hicret ederek mürettiplik işine Sivas Vilayet Matbaasında devam eder. Bu arada yarıda bıraktığı tahsilini kurs görme suretiyle de olsa Sivas'ta tamamlama imkanı elde eder. Muallim mavini olur. 1918 yılında Erbaa Marifine tayin olur. Artık çok sevdiği muallimlik mesleğine girmiştir. Erbaa'da bir yıl çalışır. Hedefi Muallim Mektebini bitirip eksiksiz bir muallim olmaktır. Bu fırsatı da Konya'da bulur. Konya Muallim mektebinde bir yıl daha okuyarak muallim diplomasını elde eder. Bu diploma onun Köy öğretmenliğine yetecektir, Abdurrahim Şerif Bey köy öğretmenliğinin yanında vazife yaptığı köylerin camii hocalığını da yapacak, böylece tarihi doğuran içtimai yapının içinde olgunlaşacaktır.

1920 yılı sonunda onu Bitlis Sultanisi iptidai kısmında görüyoruz. Âli tahsili olmayan Abdurrahim Şerif Bey o devir marifinin standartlarını zorluyordu..Onun yeri daha yukarılardı. Maarif Nezareti hakkı teslim etmekte gecikmedi bir heyet muvacehesinde imtihan verdirerek pekiyi dereceyle Orta Mektep Tarih Coğrafya muallimliğine atadı. Abdurrahim Şerif Bey Bitlis'te gelen bu atifete, gelecekte yazacağı Ahlat Kitabeleri ile mukabele edecektir. Abdurrahim Şerif Hoca Bitlis'ten Gümüşhane'ye geçti. İki yıl da burada çevresini aydınlattı. Onun muallim donanımı ile ata toprağına dönüş tarihi 1929'dur. Hoca Erzurum erkek Muallim Mektebi, Tarih, coğrafya hocalığında 1937 yılına kadar kalacaktır. O iki âlimane kitap da işte bu dönemin mahsuludur. O eserlerini verirken kimseden yardım görmedi. Kitaplarını kendi kısıtlı imkanları ile bastırdı, Araştırmalarını mektep tatillerinde, yine kendi dar bütçesinden artırdığı paralarla gerçekleştirdi, tercüme gerektiren metinler için gerekli ödemeleri yaptı.

Abdurrahim Şerif Bey'in ilk eseri Ahlat Kitabeleri'dir. Erzurum Tarihi'nin neşriyatı ise 1936 yılında mümkün olabilmiştir. Bu ilim sevdalısı insanın çocuk çocuğunun rızkından kestiği paraları harcayarak ve birçok yokluğa katlanarak kitaplarını neşretmesi onun ilmi ihtirasının bir delilidir. İstanbul'da baskı işlerini kovalarken haberdar olduğu çocuğunun ölümü dahi onu yolundan döndürmemiş, eserine olan şefkati bir ciğerparesine olan ebedi hasretine galip gelmiştir.

Ancak bunlardan da önemlisi onun Erzurum tarihini vücuda getirirken dadaş duruşunu bozmadan âlimane sonuçlara ulaşmasıdır. Dadaş sıradan olmayan işlerin adamıdır. Dadaş kimliği ile ilim meydanına çıkış ve burada gösterilen başarıyı merak edenler Abdurrahim Şerif Beygu'nün ilmi hayatını tedkik etsinler. Hocasız, mektepsiz, desteksiz bir keşfiyatçı..İstanbul üniversitesi 1942 yılında Abdurrahim Şerif beyin hayatı ve eserleri üzerine konferans tertip ediyor ve ünlü arkeolog M.Gabriel eser ve makaleleri ile Abdurrahim Şerif Bey'i dünya ilim alemine tanıtıyordu. Bütün bunlar Hüda-yı nabit bir alimden sadır oluyordu. Abdurrahim Şerif Bey'in Erzurum Tarihi'nin İkinci Cildi ve Erzurum halkıyat ve Harsiyatı ünvanlı iki kitabın daha hazırlığını yaptığını biliyoruz. Ama bu güne kadar onun terekesine sahip olanlar bu hazırlıkların müsvette olarak daha varlığını teyit etmemişlerdir.

1937 yılında Erzurumlu Tarih üstadını Trabzon'dan göç ettiren hastalık, 1943 yılında da Erzurum'dan göç ettiriyor .kader, mezarına mekan olacak Eskişehir'e onu çekiyordu. Eskişehir lisesindeki iki yıllık hocalığı sonucu geniş bir dost çevresi edinmişti. Ama artık öte dünyadaki dostluklara göçün zamanı da gelmişti. 49 yaşındayken bu seçkin Erzurum evladı hayata gözlerini yumdu.. Öğrencileri ve öğretmen arkadaşlarının göz yaşları arasında Eskişehir Yukarı Mahalle Mezarlığındaki kabrine konuldu. Bir süre sonra da yine aynı sevgi halesi ile mezarı yaptırıldı. Ama ne yazık ki bu mezar günümüzde kayıptır. Eskişehir'de dernekler kurup faaliyetler icra edecek kadar geniş bir Erzurumlu kitlesi yaşıyor. Abdurrahim Şerif Beyin Mezarını bulmak artık bu derneğin görevi olmalıdır. Erzurum Belediyesi de ısrarlı bir biçimde bu arayış sürecine destek olmalıdır. Eğer mezar bumlunamazsa bu mezarın bulunduğu alana Eskişehir belediyesi ile anlaşarak mermer üzerine granit harflerle yazılmış bir anıt kitabe yerleştirilebilir. Abdurrahim Şerif Beygu Hocamıza Allah rahmet eylesin diyebilmek için bu kitabe önemli bir vesile olacaktır.

Mustafa Çetin BAYDAR