BİNGÖL ÇOBANLARI

BİNGÖL ÇOBANLARI

KEMALETTİN KÂMİ KAMU

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum
Bekçileri gibiyiz ebaenced buraların..
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
Hergün ayrı pınardan doldurur testimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla
Kırlarda buluşuruz, kızımız, karımızla

Okuma yok yazma yok, bilmeyiz eski, yeni
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
Dolaştırır dururuz aynı daussılayı,
Her adım uyandırır ayrı bir hatırayı;
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda
Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla
-Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al
Diye hıçkırır kaval;
Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,
Daima eğeceksin başkalarına boyun
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı
Yamaçlarda her akşam batsın güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an
Madem kara bahtın adını koydu Çoban!

...Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden
Çıngırak seslerinin dağları deldiğinden
Anlattı uzun uzun
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla
Karıştım o gün bugün, bu zavallı çobanla
Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına
GÖNLÜMÜ YAYLA YAPTIM BİNGÖL ÇOBANLARINA