From: ”ısmaıl bingol” <demname1@hotmail.com>
Date: Sun Sep 7, 2003 3:38 pm
Subject: Dün Gece Yâr Hanesinde(Erzurum Gazetesi-8.9.2003) demname1@hotmail.com
Send Email
Remove Author | Ban Author
Dün Gece Yâr Hanesinde
Her şey, bir gazetecinin kuyuya attığı taşla başladı. (Ece Temelkuran, 30.08.2003, Milliyet “Size Geliyoruz”un Elazığ bölümünde) “Hovarda eğlenir, yar ölür!”başlıklı yazısına aşağıdaki cümlelerle giriyordu gazeteci: ”Dün gece yar hanesinde/ Yastığım bir taş idi/ Altım çamur, üstüm yağmur / Yine gönlüm hoş idi...” Hazar Gölü''nün kıyısında sabah olurken Mehmet Bey''e soruyorum bu türküyü. Hiç bilmem de Elazığ türküsü, niyeyse bunu bilirim. ’Erzurum ile Elazığ arasında paylaşılamaz bu türkü' diyor, ’Deyimi mazur görün ''hovarda'' türküsüdür.'Gece bir kadının kollarında yatmanın şiiri, mor dağlara yazılan aşkın türküsü üzerine konuşuyoruz. Hovardaların mor dağlarını...”
Gazetecinin; Erzurumlu olsun olmasın, bu durumla azıcık ilgili olan herkesin yakından bildiği bu Erzurum türküsü için, Elazığlı Mehmet beyin ağzından bunları yazdığından, Deniz(Dal)'in Amerika'dan gruba (Erzurumlular) attığı 30.08.2003 tarihli elektronik postayla haberdar oluyoruz. Gönderdiği mesajda, konuyu Erzurum radyosunun değerli sanatçısı Raci Alcan'a havale ediyor ve sözünü, bir başka türkümüzü de mi kaybediyoruz korkusuyla şöyle bağlıyordu:“Sarı Gelin''den sonra bir başka türkümüz daha şüpheli türküler sınıfına dahil ediliyor anlaşılan.”
Bu vâveylaya ilk cevap (01.8.2003), “Sayın Muhatabına” (Ki; muhatabın kim olduğu da bayağı karışık.) başlığıyla, Samet Dalmış beyden geliyordu:
“Öncelikle,”Dün gece yâr hanesinde yastığım bir taş idi” türkü değil, Hakk aşığı, veli, fikir adamı, alim ve düşünür, Erzurum''da yetişmiş büyük zatların en başta gelenlerinden merhum Alvar İmamı Hacı Muhammed Lütfi Efendinin, bir zikir meclisinde içinde bulunduğu manevî havanın verdiği ruh haliyle aşka gelip irticalen söylediği ve müritlerinin de kayda geçirdiği, sağlığında da zikir meclislerinde okunan, aklı ve fikri kalbinde ve beyninde olan, yani aklı,fikri ve kalbi belden aşağı olmayan Hak âşıklarına ithâfen Allah''a olan aşkını dillendirerek söylemiş olduğu bir (ilahi) gazeldir.
Bugün Efe sağ olsaydı, bu gazelin oluştuğu mekânı ve ortamı düşünür, içkili ağızlarla meyhane benzeri ortamlarda söyleyenlere ve belden aşağı yorumlayarak edep ve adap sınırları dışına çıkarmaya çalışanlara, önce ıslah olmaları için dua eder ve saygısızlıklarından ve iftiralarından dolayı tövbe etmelerini isterdi. Şayet bu teklifleri kabul edilmezse, üzülerek bu kişilere lanet eder, hesabı öteki dünyaya bırakırdı.
Başka söze hacet yok. Çok merak eden, bugün hayatta olan Efenin müritlerini bulur, doğru bilgilenir.(Elazığlı adam mı bunu yapacak yoksa gazeteci kız mı; doğrusu anlayamadık. İ.B.) Kulaktan dolma bilgilerle kedi meşrebine göre yorumlarda bulunmaz ve bu yorumlarını yayarak müslüman bu milletin değerlerini törpülemeye çalışmaz. Ya da bu kem niyetlilere alet olmaz.
Cenab-ı Hakk müslümanlara, içlerinde muhatabına da, akıl, şuur ve basiret versin.”
Biraz türkünün elden gideceğine ve biraz da yorumlanış tarzına kızılarak kaleme alınmış olan bu yazı, Erzurumlu olmasa da Erzurumlu arkadaşları dolayısıyla şehrimize karşı özel bir sempatisi bulunan grubun değerli üyesi yazar Mehmet Doğan beyin hislerine tercüman olsa da, ikinci okuyuşta yazıda, maksadını aşan ifadelerin ve bazı yanlışların olduğu göze çarpacaktır.
Bunlardan bir kaçı şöyle sıralanabilir: İlki; ilahi olarak kabul etsek bile, Alvarlı Lütfi Efendinin divanında böyle bir ilahinin bulunmadığı torunu tarafından dile fetiriliyor. Eğer irticalen söylendiğinde kaydedilmişse, bu ona ait olduğu sonucunu doğurmaz. Çünkü, birilerinin ağzından, öldükten sonra bir çok şey uydurulduğunu biliyoruz. Kaldı ki; sözlerin içinde, bırakın ismini, Alvarlıyı vurgulayan tek bir işaret bile yoktur. Yalnız buradan, bu tatyanın Erzurum'a ait olmadığını iddia ettiğimiz kanısına varılmasın. Zira bunu, şimdi adını bilmediğimiz bir başkası da söylemiş olabilir. Ayrıca bu makamın, musiki üstatları tarafından daha çok Erzurum'a has bir makam olarak kabul edilmekte olduğu da gerçektir.
İkincisi, bahse konu eserin türkü olmasının ne sakıncası var? Hem, zararlı olan ve kötülüğü tavsiye eden türkü var mıdır, varsa da kaç tanedir acep?
Ve bize göre sonuncusu ve en önemlisi; Efenin ne yapacağı konusunda kendince karar vermektir. Rahmetlinin, beğenmediği hal ve hareketler için ikaza başvuracağına, tövbe etmelerini isteyeceğine katılırım; ama Yaratıcı'nın türlü türlü ıslah yolları olduğunu bilen biri olarak, bu kişiler için “ıslah yolunu” arzu edeceğine ve hele hele lanet kelimesini ağzına alacağını düşünemem bile. Sayın Dalmış'a ait şu son cümleyi bir daha okursanız ne demek istediğimi daha iyi anlatmış olurum herhalde: “Şayet bu teklifleri kabul edilmezse, üzülerek bu kişilere lanet eder, hesabı öteki dünyaya bırakırdı.”
Gelelim Raci Alcan'ın verdiği cevaba. Konuyu araştıran ve oldukça detaylı bilgi sunan sanatçının yazdıkları özetle şöyle:
“Türküler ve halk ezgileri, derlendikleri yörenin karakteristik özelliklerini taşırlar. Bu nedenle farklı coğrafyalara ait türküleri ve ezgileri birbirinden ayırmak mümkündür. Örneğin Karadeniz Yöresinin ”horon” u ile Güney Doğu Yöresinin ”halay” ı kolaylıkla ayırt edilebilir.
Erzurum yöresine ait ”tatyan” lar ile Kırşehir yöresine ait ”bozlak”lar hiç bir zaman benzerlik göstermezler. Tartışmaya konu olan tatyanların icra yeri Erzurum''dur.(...) Yörenin kadın oyun havası olarak bilinen eser, daha sonra birbirine çok yakın ortak bir melodi fakat farklı sözlerle uzun yıllardan bu tarafa Erzurum'' da icra edilmiştir. Tatyan benzeri melodiler, sınırlı da olsa çevre illerde görülebilir ancak bu türküler, Erzurum yöresinin tatyanlarından etkileni lerek oluşturulmuş melodilerdir. ( Örneğin; Erzincan yöresine ait ” Ey hamamcı bu hamama güzellerden kim geldi?” türküsü Davut Sulari'' den derlenmiştir. ) Tatyanlar sayısal çokluk açısından değerlendirildiğinde de Erzurum yöresinin kaynak olduğu anlaşılabilir. TRT repertuarına alındığı şekliyle; ”Dün gece yâr hanesinde” türküsü tatyandır. Kaynak kişisi Raci Alkır'' dır. Yöresi Erzurum'' dur. Elazığ yöresi ile ilişkilendirilecek hiç bir bilgi, belge, bağ bulunmadığı için veya aksini kanıtlayacak hiçbir geçerli sebep olmadığı için Erzurum yöresinin türküsüdür.
Tartışmanın diğer bir boyutu da tatyanların, dini müzik olup olmadığı ile ilgilidir. Sayın Sebahattin Bulut tatyanla ilgili olarak, kendisinin yaşadığı ve gözlemlediği bilgilerini naklederken; ” tatyanın günümüzden 60 yıl öncesine kadar Erzurum yöresinde oynanan sözlü kadın oyun havası oduğunu, daha sonraki dönemlerde tekke veya tasavvuf müziği biçimine dönüştürüldüğünü ”ifade etmektedir.
Tatyan kelime olarakta farklı birkaç anlama gelse de, dinle bağlantılı düşünülebilecek tanımına rastlanmamıştır. Tatyanların, tekke ve tasavvuf müziği ile ilişkilendirilme sebebi ise genel anlamda üç faktöre bağlanabilir. Bunlardan birincisi;geçmiş dönemlerde tatyan icracılarının yöredeki güzel sesli hafızlar olması, diğerleri de tatyanların edebi tür olarak gazel tanımı içerisinde yer alması ve her gazelin dini sözlerle bezetildiğinin düşünülmesidir. Bu yanlış yönlendirmelerin neticesinde daha sonraki dönemlerde derlenen tatyanlarda dini içerikli sözlerin bulunması, türküye kaynaklık yapan kişinin, tatyanı tekke ve tasavvuf müziği olarak kabullenmesindendir.
Edebiyat fakültesinden aldığım bilgi de ”Dün gece yar hanesi ” isimli türkünün sözlerinden çıkan anlama dayanarak ”dini musiki eseridir” tanımlamasının yapılamayacağı, sevgiyi anlatan bir şiir olabileceği, mutlaka dini bir boyutu var ise bunun icra yerleri ve icra sanatçıları ile birlikte, geçmişten günümüze kadar uzayan süreçte gelişimi değerlendirilerek ortaya konulabileceği şeklindedir.
Farklı bir yaklaşımda; türkünün Mehmet Lütfi Efendi'' ye ait olduğu konusuydu. Türkünün mahlasında Lütfi Efendinin ismi geçmemektedir. Lütfi Efendinin torunu sayın Hasan Mazlumoğlu''ndan aldığım bilgiye göre,”tatyanın sözlerinin dedesine ait olmadığı, dedesinin dönemini bilemese de, babasının bulunduğu meclislerde bu türkünün icra edildiğini hiç hatırlayamadığı”yönündedir.
Şayet benim edindiğim malumatta bir eksiklik söz konusu ise ve Efenin divanında bu şiir bulunuyorsa Sayın Dalmış''ın bizi de haberdar etmesini rica ediyorum.”
Konuyu etraflıca araştıran ve tatyan hakkında gayet tatmin edici bilgiler sunan sevgili Raci Alcan'a teşekkür ederken, yazımızın sonunda, gönül dünyamızın mimarları olan o güzel insanları bir kere daha rahmetle analım ve onlardan birinin, Tivnikli Kâmi'nin bir dörtlüğüyle bitirelim satırlarımızı:
“Yar köyüne giderisen ey saba
Söyle unutmasın beni bivefa
Kâmi''nin canıdır uğruna feda
Bu canı ben kurban deyu saklarım”