Şiirlerinden Hareketle Âşık Sümmani'nin Hayatı Ve Düşünceleri
Dilaver Düzgün 03 Haziran 2010 Perşembe
XIX. yüzyılda âşık tarzı şiir geleneği içinde yetişen Sümmani, ortaya koyduğu şiirlerinde hem kişisel hayatıyla ilgili sorunları gündeme getirmiş, hem de üzerinde bulunduğu coğrafyanın, yaşadığı dönemin olaylarına değinerek çağının insanını ve yaşayış tarzını dikkatlere sunmuştur.
Âşık tarzı şiir geleneğinde rüya ve bade, aşığın hayatında önemli bir dönüm noktasını teşkil eder. Rüyada pir elinden içilen badenin kişiyi şiir söyleme konusunda yetenek sahibi yaptığına inanılır. Asıl adı Hüseyin olan Sümmani'nin hayatındaki rüya olayı da aynı fonksiyona sahiptir. “On birinde ben ustamdan vird aldım” ve “Tarih seksen dokuz on bir yaşımda / Cem oldu başıma iş birer birer” mısraları aşığımızın on bir yaşında böyle bir rüya olayını yaşadığını gösteriyor.
Buna göre Hüseyin, doğduğu köy olan Erzurum'un Narman ilçesine bağlı Samikale köyünün yakınındaki Ablaktaş mevkiinde uyuyakaldığı bir esnada kendisine bade sunulmuş, Gülperi adlı bir kız, pirler tarafından kendisine seyrettirilmiş, daha sonra da kendisine “Sümmani” mahlası verilmiştir.
Kendisinde birtakım olağanüstü durumlar görülen Hüseyin, başlangıçta çevresi tarafından anlaşılamaz. Hasta, hatta deli olduğu söylenir. Sümmani, hayatındaki bu değişikliği bir şiirinde şöyle dile getirir:
“Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu âlem oldu ürüşan
Selam verdi geldi üç beş dervişan
Lisanları bir hoş sadası tek tek
Lisanları bir hoş eder avazı
Onlarda mevcuttur ilm ü elfazı
Dediler cehdedin kılak namazı
Aldılar abdestin edası tek tek
Aldılar abdesti uyandım habdan
Aslımız yapılmış hak ü türabdan
Üç hat okuttular yeşil yapraktan
Okudum harfini noktası tek tek
Okudum harfini zihnim bulandı
Yaralarım göz göz oldu sulandı
Baktım çar etrafa kadeh dolandı
Nuş ettim kırkların badesi tek tek
İçtim badesini gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yar yüzünde saydım üç beş bengini
Halhalın ardında hırdası tek tek
Dediler Sümmani gel etme meram
Adamı çürütür dert ile verem
Ben için dünyada kavuşmak haram
Hüdam böyle çalmış kalemin tek tek “
Bundan sonra Sümmani'nin hayatında yoğunluğunu Gülperi için söylenmiş şiirlerin oluşturduğu bir şairlik dönemi başlar. Sümmani bir âşıktır ve sevgilisi için şiirler söyler, ama o, herhangi bir kıza müptela olan sıradan bir insan değildir. Onun kişiliğinin oluşmasında aşk önemli bir faktördür ama bu aşk, birtakım olağanüstülüklerle örülmüş, estetik ve dini değerlerle süslenmiş, böylece kendine has yeni bir anlam kazanmış bir çeşit platonik aşktır.
Kişiliğini oluşturmak için başka unsurlara da ihtiyaç vardır. Bunlar, kökleri çok eskilere dayanan zengin bir halk kültürü ve ilahi aşkı gaye edinen tasavvuf düşüncesidir. Bütün bu unsurlarla yeni bir terkibe varan Sümmani'yi Anadolu insanının duyuş tarzını âşıklık geleneğinin imkânları dâhilinde ortaya koyan bir şair olarak görüyoruz.
Hem beşeri, hem ilahi aşk ile tanışan aşığımız, zaman zaman iç muhasebesi yapma ihtiyacını duyar, insanın iç dünyasında olup bitenler Sümmani'nin öncelikli problemlerinden biri haline gelir. Bütün bunlar, aşığın kendi iç dünyasının sorunları olduğu kadar mensubu bulunduğu toplumun yapısını da gözler önüne serer. İşte Sümmani'nin gönülle ilgili değerlendirmesi:
“Deli gönül ile düştük bir cenge
Hikmeti sorulmaz iştir bu gönül
Günden güne girer her türlü renge
Bazı solar bir kumaştır bu gönül
Bazı yelkenini derin yürütür
Bazı ah vah ile ömrüm çürütür
Bazı lale sümbül çiçek bürütür
Bazı pus dumandır kıştır bu gönül
Bazı seyre çıkar hub seyranlanır
Bazı nefse uyar pek bühtanlanır
Bazı yoksul düşer perişanlanır
Her derde ey geda baştır bu gönül
Sümmani dünyada sen çekme yası
Allah de silinsin o kalbin pası
Göğsüne dayanır ecel pençesi
O zaman yoklarsın boştur bu gönül”
Sümmani, âşık tarzı şiir geleneğinin bir temsilcisi olarak Narman ve Erzurum dışına seyahatlerle bulunmak ihtiyacını duymuş, yani belli dönemlerde gurbet acısını tatmak zorunda kalmıştır. Bu ıztıraplar içinde kıvranan Sümmani'nin gurbet karşısındaki tavrı şu şiiriyle ortaya çıkar:
“Çoktan beri terk-i vatan olmuşum
Diyar-ı gurbette candan usandım
El kahrı çekmeden gönlüm hiç oldu
Aktı çeşmim yaşı nemden usandım
Deli gönül ister dağları aşa
Dünyada ne kaldı gelmemiş başa
Benim gam yükümü yüklesen taşa
Taş da dile gelir senden usandım
Canım kurban olsun merdoğlu merde
Benim emeklerim hiç oldu nerde
Sümmani göç eyle durma bu yerde
Ay yıl hafta değil günden usandım “
Sümmani, bir yandan manevi iklimlerin esrarengiz sarhoşluğunu yaşarken bir yandan da içinde bulunduğu toplumun çeşitli sorunlarına eğilir. O, önce insan olmayı, gerçek insan olmayı önerir. Fert ve toplum hayatının düzenli bir biçim kazanmasını sağlamak için sahip olduğu birikimi çevresine aktarır. İnsan yetiştirme problemini öne çıkarır. Bu amaçla söylediği şiirlerin birinde şöyle nasihat eder:
“Tövbekâr ol gönül tarikten çıkma
Şeytandan şefaat şifadar olmaz
İylik eyle sakın bir gönül yıkma
Görüşme kötüyle onda ar olmaz”
Bir başka şiirinde şöyle der:
“Sümman Hak emrine inanmak lazım
Haktan gayrısından usanmak lazım
Bed-haya işlerden utanmak lazım
Gâh arlı gâh arsız haya sendedir”
Yine bir tecrübe birikimi ve yine bir öğüt:
“Divaneler kendi kendin överler
Nihayet huzurda boyun eğerler
Şüphe yoktur gelir kapın döverler
Eğer dövmüş isen el kapısını
Her belaya tahammül kıl şükreyle
Her nefeste Yaradanı zikreyle
Her kelamı derununda fikreyle
Açma malayani dil kapısını
Sümmani bihaber gezdiği rahtan
Asla kurtulmadı hicrandan ahtan
Her ne ister isen iste Allah'tan
Yanılıp da çalma kul kapısını “
Her fani gibi Sümmani de kendisinin ölümlü olduğunun farkındadır.
Bu nedenle hayatı boyunca iyilik etmek, gönül yapmak için çaba göstermek gerektiğini sık sık ifade etmiştir.
.