Mustafa Çetin Baydar
“Doksan yıllık Erzurum sinema serüvenine bir sembol isim seçin!” denecek olsa sanırım parmakların ekserisi sinemacı Refik'i gösterecektir. Zira o bu doksan yılın yaklaşık yarısını, Doğu sinemasının eşiğini bekleyerek tamam etmiştir. Onun kadife ged geçirilmiş kilot pantolonu ve körüklü çizmeleri kimin aklından çıkabilir? Hele ki bu çizmelerden çıkan tekmelere hedef olan kimi yeni yetmelerin! “Televizyonun radyonun olmadığı, gazetenin üç beş müşterisinin bulunduğu devirde nasıl şöhret olunabilir?” sorusunu soranlara Sinemacı Refik'in hayat serüvenini tetkik etmelerini tavsiye ederim. O yıllarda Erzurum'un en ünlü şahsiyeti Müftü Solakzade Sadık Efendiydi. Ama ayak takımı başta olmak üzere şehrin ekseriyetini teşkil eden zümre içinde müftü efendiyi tanımayan çıkabilir buna mukabil sinemacı Refik dendi mi kimse “O da kim? Diye sormazdı.
Refik, genç yaşlı, kadın çocuk her gün binlerce insanın önünden resm-i geçit yaptığı adamdı. Sade bu mu? Sinemacı Refik Erzurum'un en nüfuzlu kişisiydi. Bu nüfuzu, kerli ferli adamları ne edip edip sinemadan geri çevirmemesine borçluydu. Tanımadığı yoktu. Hele kapı komşusu olan askerlik Şubesi personeli bir manada onun ağzının içine bakıyordu.Erzurum'da halkın askeriye ile olan tek ilişkisini yürüten bu personele etraftaki söylentilere bakılacak olursa sinemacı Refik'in yaptırmayacağı iş yoktu. 1960 ihtilali olduğunda Erzurum DP teşkilatına bir çok ithamlarda bulunuldu. Bu ithamlardan biri de Karayolları 12.Bölgeye yaptırılmış usulsüz işçi alımlarıydı. Sinamacı Refik'in bu dedikodular sırasında sıkça ismi teleffuz ediliyordu. Sinamacı Refik'in Erzurum sosyal hayatına karışan renkli kişiliğini bu yazı çerçevesine bütünüyle sokmak mümkün değil. Sadece, onun, Erzurum Sosyal Değişimi'nin anahtar siması olduğunu kaydetmekle yetinelim.
SİNEMALAR, ÇİZGİ ROMANLAR, SIMIŞKA VE LAHMACUN
Erzurum sinema seyircisinin aksesuarlarından söz ediyorum. Gerçi yenen içilen şeyler nasıl aksesuar olur diyeceksiniz ama “seyir azığı” lafını çok alaturka bulduğum için böyle dedim. “Doğu sinemasının çevresinde ne olup bitiyor?” diye başını kaldıranlar başlıkta adlarını saydığım maddelerin satıcılarını karşılarında bulurlardı: Ciltlerin tepeleme yığıldığı pekos bil,Tom miks, Oklahoma sergileri. Sinema salonunu çıtlatma arenası haline getirmek üzere alıcısını bekleyen Sımışka külahları, acem ekmeğine sarılmış yumurta dürümleri, tren bacası gibi duman çıkaran seyyar sakızlı leblebi tezgahları.. Hele bir de kar yağmış, külahlar başa, atkılar, boyuna ağır paltolar omuza geçirilmişse bu sinema önü manzara daha da büyüleyici olurdu. Başlangıçta sinema önünde sepetlerde satılan yiyecekler, kebap, lahmacun ve kuruyemiş dukkanlarının yanaşık düzen halinde sinema ile saf tutmasıyla kurumsallaştılar. Bu kurumsallaşma Tıpkı film seyredenin sımışka yiyip rast gele çevresine ufürme hakları gibi kemikleşmişti:
-Ne diyirsen gardaş?Çicirt de mi yemiyah, pışgırmıyah da mı?
sinemanın erzurumdaki doksan yıllık serüveninden / Çetin Baydar