ERZURUMLULARIN TANIMADIĞI BİR ERZURUMLU;
OSMAN KEMALETTİN EFENDİ
Bu unutulmuş Erzurumluyu gün yüzüne çıkaran Sayın Talat Uzunyaylalı şu bilgileri vermektedir.
“Divan-ı kemali “ Erzurumlu mutasavvuf Kemalî Efendinin eseri.
Bu divanla, yıllar önce, Beyazıt'taki sahaflar çarşısında tanıştım. Yere serilmiş ve üzerine adeta dökülerek bırakılmış yüzlerce eski kitabın arasında melil mahzun duruyordu.
Diğer kitapların arasında bu kitabı satın aldı. Karton kapağına bir sonbahar yeşili zemin basmışlardı. Bu zeminin üstüne siyah kapital harflerle DİVAN-I KEMALİ yazmışlardı.
Bu yeşil zeminin içine pencereyi anımsatan üst tarafları yaprak figürlü ,iki ayrı tonda pembe zeminli ikinci bir çerçeve yerleştirilmişti. Ve çerçevenin içine AŞK SIZINTILARI ifadeleri yazılmıştı. Bu ifadeler Mevlevi sikkesi şeklinde yazılmış ve daha ilk anda Kemali Efendinin bir Mevlevi olduğu vurgulanmak istenmişti. Kapağın en altına ise ; “ Toplayan BAHA DOĞRAMACI , İstanbul Sinan Matbası ve Neşriya Evi “ ifadeleri yer almıştı .
Birinci hamur kağıda basılmış kitabın ilk sayfasında sarı zeminli bir Camii görüntüsünün yanına aynada kendi yüzüne bakan bir adam resmi yapılmış ve altına da Kemali Efendinin şu mısrası düşülmüş :
“ Her ne yüzle baksa göz ayinede kendini görür
Vechini pak eyle kim mir'ata bühtan olmasın”
İkici sayfada yine sarı zeminli, nakışlı bir çerçevesi olan hattat “ Hamid “ ’e ayit , bir besmele -i şerif yer alıyor. Üçüncü sayfaya ise kırmızı çizgili bir çerçevenin içine, elinde asası, başında sikkesi, düzgün taranmış sakalları göğsüne kadar uzanan, düğmeleri kapalı eski bir pardösü giyinmiş Kemali Efendinin siyah- beyaz bir fotoğrafını koymuşlar. Fotoğraftan Kemali Efendinin olduğu hemen anlaşılıyor. Dördüncü sayfada sarı zeminli bir çerçeve içinde Kemal Efendinin müntesiplerinden olduğu anlaşılan, “ A. Azmi “ imzalı bir dörtlük var:
“Hayret veriyor sözlerinin sırr-ı meali
Seyrettiriyor suret-i eşyada cemali
Her mısra'ının noktalarından sızıyor aşk
Zevk çeşmesidir aşika Divan-ı Kemali
Takip eden sayfalarda Divan-ı yayına hazırlayan Baha Doğramacı'nın kaleme aldığı ön söz ve Kemali Efendinin “Hal Tercemesi “ yer alıyor. Daha sonraki sayfalarda ise, Divanda yer alan eserler .... Doğramacı ön sözünde şunları yazıyor.
“Terceme-yi halini aşağıya yazdığımız Osman Kemaleddin Efendinin bazı gazellerinin
bundan beş-altı sene evvel, ibn -ül emin Mahmut Kemal Beyin “son asır Türk şairleri”
namındaki eserlerinden okumuş ve gönlümde derin izler bırakmıştı. Büyük bir vecd ve irfan mahsulü olan ve her mısraı yüzlerce sahifelik kitap teşkil edecek gavamız ve hakayıkı natık eş'arından, diğerlerini de ele geçirmek emeli ile dolaşmakta iken, onbeş seneden beri kendi hizmetlerinde bulunup şiirlerini yazan, İstanbul Sular İdaresi memurlarından Mehmet Ozanoğlu ile tanıştım. Yine o zatın delaleti ile Osman Kemali Efendi ile görüşmek şerefine mazhar oldum.
Üstadın kendisine mahsus ve ahenk ilahi bir vecd ile okuduğu şiirlerini dinledikten sonra, müsaadeleri olduğu takdirde, bunları neşr etmek hususundaki cür' etkarene ricalarıma Dayanamayarak müsaade ettiler. Bu büyük müjde üzerine elde mevcut gazellerini, ileride toplayacağımız diğer gazelleri ile, mensur eserlerini ayrı ayrı birer kitap halinde bastırarak arzu buyuran ehl-i zevk muhabbete yadigar bırakmayı kendime bir zevk bilerek şimdilik birinci kitabı, kendisini çok seven ve sevilen Sinan Bey Kardeşimizin hamiyet-i arifaneleri ile “AŞK SIZINTILARI” namı adı altında Sinan matbaasında basmak ve memleket maarifine hizmet etmekle işe başladık. Tevfik ALLAH ’tan Osman Kemalettin Efedinin aynı kalem tarafından ifade edilen hayat hikayesi ise şöyle:
“Osman Kemalettin Efendi, Erzurum'un Pasinler kazasına bağlı Güllü köy nahiyesinde 6 Mart 1297 (1881) de doğmuştur. Bir yaşına geldiğinde çiçek hastalığına tutulmuş ve bu hastalık neticesinde gözlerini kaybetmiştir.
Nur -i basardan mahrum olan bu çilekeş yavru uzun ve üzücü bir çok hastalıklar geçirip bir büyüyünce Erzurum ’da bir medreseye götürülür ve oraya kendisin anlattığına Nazaran usul bilmeyen ve aynı zamanda hırçın tabiatlı bir hocaya teslim edilir. Bu hadit-ül mizac hoca küçük kemali'yi çok döğermiş. Bunu kendi manzum terceme -yi halinde :
Dediler ilm öğren olursun rahat
İlim büyüdükçe büyüdü mihnet
Bir üstadım vardı hırçın tabiat
Döğerdi ben anın demiri idim...
Mısraları ile anlatıyor. Bu hocanın derslerinden bir semere hasıl olmayınca o medreseden alınır ve kendisinin daime lisan -ı şükranla bahsettiği Erzurum ulemasından şeyh-ül- kurra Seyyid hafız Mustafa Efendiye teslim edilir. Bu zatın rahle -yi tedrisine devamla ,iki senede Kur'an-ı kerim'i hıfz ve ayrıca ilm-i kıraati talim eder. Arapça ve farsça dersleri görür . hafız bostan ve gülistan gibi eserleri okur ve Mesnevi'yi baştan başa ezberler. Kendi ifadesine göre yalnız mesnevi okumakla Mevlana tanınmaz. Divan-ı kebir-i okuyanlar Mevlana'nın aşk ,heyecan ve ruhunu ancak orada görebilirler.
Manzum tercüme halinde söylediği gibi henüz tahsilini bitirmeden görmediği bir yere gönül bağlar. O yerin derdi ile ağlar, sızlar derdine derman arar. Nihayet kolağası Ali Rıza Efendi adında bir zatla görüşür ondan bir takım tasavvufi sohbetler işitir, derdi büsbütün artar. Artık bir yerde karar edemeyerek gönlündeki yerini dağlarda aramaya çıkar. Tahammülün fevkinde bir çok minnetlere katlanarak parasız, minnetsiz, aç, susuz, yollara koyulur. Kasaba kasaba , köy köy, yolu Irak ’a düşer, Bağdat , Necef, Kerbela çöllerinde aylarca yanar yakılır. Bunu kendinden dinleyelim:
Yalnız başıma çıktım gurbete
İnsan katlanırmış türlü mihnete
Ahım alev oldu nar-ı hasrete
Her yandan ateşin nefiri idim
Kasaba kasaba gezip aç susuz
Gündüz gece oldu gecem uykusuz
Derin derelerden geçtim korkusuz
Sanki derelerin nehiri idim
Hıtta-yı Irak'ı köy be köy gezdim
Dağlara taşlara derdimi yazdım
Kerbela çölünde derdimi ezdim.
Yüklendim belalar bairi idim.
Necef'de yüz tuttum bab- izzete
Dedim tarap su serp nar-ı hasrete
Ulaştım Hasanla Hüseyin hazrete
Ehl-i beyt derdinin tefsiri idim.
Bu uzun yolculuktan sonra nihayet Trablusşam Müftüsü'ne mülaki olur ve bir müddet müftünün misafiri olarak kalır. Trablusşam'da on bir ay ikametten sonra Hatay'a gelir, İskenderun ,Antakya şehirlerini gezer. Oralarda Ehl- beyt muhabbetini terennüm eden gazeller ve mersiyeler söylediğinden kendisine “Alevi” denilir. Halep'e gelir, Halep Mevlevihanesinde bir müddet kalır. Artık; mecazi aşk, hakiki aşk inkılap etmiştir. Oradan Konya'ya gider. Abdulhalim Çelebi Konya dergahından kendisine çok iltifat eder ve mesnevihanlık tercihi ile başına sikke giydirir. Bundan sonra Mevlevi Osman Hafız olur.
Bunu da yine kendinden dinleyelim:
Mubarek vatandı Trablusşam
On bir ay orada eylendim aram
Müftiy-yi insanlık hariri idim,
Uymuştum insanlık hariri idim
Hatay'da dediler bana Alevi
Halep'e varınca oldum Mevlevi
Konya dergahında adım mesnevi
Yıkılmış gönüller tamiri idim.
Konya'dan İstanbul ’a gelir, Fatih medresesinde bazen da Edirne kapı haricinde Şeyh Murat dergahında kalır. Erzurum'lu Hacı Nazmi efendi ile kaç fudalanın derslerine devam eder. Bilhassa manastırlı İsmail Hakkı Efendi'nin dersinde kendini sevdirir. Nihayet derslerini itmam ederek icazet alır. Bundan sonra hususi dersler okutur. Bir Aralık Erzurum'a gider, birkaç ay orada kalır, tekrar İstanbul'a döner. Remiz de bir sene bostan bekçiliği ve dokuz ay kadar da Kasımpaşa ’da bir iplik fabrikasında amelelik yaptıktan sonra inzivaya çekilir. Yine kendinden dinleyelim:
İstanbul'da imiş nasip-i ezel
Havası latiftir hakkı pek güzel
Orda can alırlar canana bedel
Gördüğüm rüyanın tabiri idim.
Kazma kürek alıp taşmı sökmedim
Dolaplar çevirip ip mi bükmedim
Derin hendek kazıp bağ mı dikmedim
Bir zaman bağcıvan eciri idim.
Osman Kemali Efendi bu gün; üçü erkek biri kız, dört çocuk üç torun sahibidir. Halep Eyüp, Nişancı Mustafa Paşa mahallesi(20) nolu evde münzeviyane ve ma'nevi bir ferah içinde hayat geçirmektedir. 22/10/1946 Haydarpaşa”
Bu yazıların üzerinden 51 sene geçmiş. Çok büyük ihtimalle Kemali Efendi hakkın rahmetine kavuşmuştur. Belki çocukları da, Vefalı insanlar bize bu eserlerini bırakmışlar.
Başka eserlerini de yayınlamışlar mı? Doğrusu bunları bilmiyorum. İstanbul'daki kadir kıymet bilir Erzurumlular bunları öğrene bilir ve derginin çıkacak sayılarında bu makalenin devamını yazabilirler. Böylece kıymetli bir hemşehrimizi daha tanımış ve tanıtmış oluruz. Şimdi birlikte bir nasihatına kulak verelim:
Cihande akıl ol , merd ol, kerim ol
Ulul-azm ol, metin ol, mustakim ol
İki alemde istersen saadet
Arif ol hakkı incitme rahim ol
Nedamet aybdır her iş sonunda
Ne iş yapsan kılı kırk yar hakim ol
Haris olma, tama'kara tapınma
Kamaat eyle, mehcur-i leim ol
Kılıp kadı-yi hacata münacat
Tevekkül et ana, sabret halim ol
Esir-i nefs olup uyma hevaya
Olup su akma hakkın üzre mukım ol
Emin-ül halk olup kıl hakkı teslim
Özü doğru, sözü doğru, samim ol
Günah-ı ekberin kaç askarından
Selamat istersen kalb-i selim ol
Sahi ol , iyiliğin şerretme halka
Vucudun zenbdir terket adim o
Adavet etme şefkat eyle hakka
Vefa kıl ahdine yar-i kadim ol
Huyundur dost hem düşmen, bayında
Hazer kıl sahib-i hulk-i azim ol
Sözü bil nutk-hak, hayrişte sözü tut
Sözü az söyle, çok dinle fehim ol
Olur çun ehl-i hizmet seyyid-ül kavm
Kemali Kamil insan nedin ol.