Rahmetli Nazir Akalın'ın dört yıl önce bugün Hakkın rahmetine kavuşmuştu. Vefatında yazdığım yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Mekânı cennet olsun.
AK ALINLI BİR ŞAİRİN ÖLÜMÜ
"Gözünden süzülür en kanlı sırlar,
Yaşadığın ana sığar asırlar;
Yağmurlara bıraktığın kahırlar,
Bir gece kabrine yağar mı dersin?"
Nazir Akalın
2000 yılının ağustos ayının son günü akşam saatlerinde Hasan Ali ağabeyi telefonla arıyorum. Telefondaki otomatik kayıt, sanki bilinçli bir şekilde artık Hasan ağabeye bir daha ulaşamayacaksın diyordu: "Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor..." Ve sabah oluyor işe gidiyorum. Masamın üzerinde duran radyoyu haberleri dinlemek için açıyorum: "TRT Çukurova radyosunda prodüktör olarak çalışan Hasan Ali Kasır Mersin'de akşam saatlerinde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti." Anlıyorum ki, telefondaki o meş'um sesi duyduğum saatte Hasan Ali ağabey Rahman'a yeni kavuşmuştu.
Yine bir akşam saatinde telefonum çalıyor ve yine bir dostun ölüm haberi ve yine trafik kazası: "Nazir bir saat önce tren çarpması sonucu vefat etti." İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. İçim eziliyor, Allah'a sığınıyor ve onunla ortak dostluklarımız olan kişilerden bazılarına bu acı haberi veriyorum. Nedense aklıma ilk Hanifi İspirli geliyor. Telefon açıyorum, evde olmadığından hanımına haber veriyorum. Bu acı haber onun da boğazında düğümleniyor. Rıdvan Canım ağabeyi arıyorum, aynı şekilde büyük bir acıyla Rahman'a sığınıyor ve sözler boğazında düğümleniyor. Bir başka dost, "sahi biz bu dünyaya gereğinden fazla mı bel bağlıyoruz" diyerek ölümün soğuk yüzünü derinden hissediyor.
Nazir'i İhtar Yayıncılıktan çıkan Gerilla Türküleri adlı şiir kitabıyla tanıdım. Kalem ve Onur dergisini çıkardığımızda, derginin yayın kurulunda olmamasına rağmen dizgisinden mizampajına kadar her şeyiyle candan ilgileniyordu. Onun dergicilik tecrübesi bizden eskiydi ve birikimi çok daha fazlaydı. Nazir gösterişsiz bir hayat yaşardı. Yüzünde derin ve etki bırakıcı bir hüzün saklıydı her zaman. Konuşmalarında nazik bir dil kullanır, gereksiz sözü uzatmazdı. Çok müeddeb bir kişiliği vardı. Çalışmalarında çok titizdi ve azmi şaşılacak ölçüde büyüktü. Dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanlara yapılan haksızlıkları yüreğinde hisseder, şiirlerinde bunları dile getirirdi. Onuruna çok düşkün birisiydi. Kalem ve Onur dergisini isminden dolayı çok sevdiğini söylerdi. Çok velud biriydi. Çalışmalarını geniş bir yelpazeye yayılan dergilerde yayınlardı. Ayane, Mavera, Kardelen, Karçiçeği, İkindi Yazıları, Mina, Kültür Edebiyat, İslami Edebiyat, Köprü, Varide, Vahdet, Üçüncü Yeni, Güneysu, Gündönümü, Şadırvan, Kül, Yeni Sıla, Harman, Avaz, Kırkambar, Tepe, Palandöken. Kalem ve Onur, Hece, Yedi İklim vd. gibi dergilerde yayınlardı.
Nazir Akalın Türk şiirinin Aruz, hece ve serbest nazım alanlarında başarılı örneklerle edebiyat dünyamıza iz bırakan bir şairdir. Onun mütevazı kişiliği edebiyat mahfillerinde öne çıkmasına imkân vermiyordu. Ama onu yakından tanıyanlar, şiirle kurduğu amansız ilişkiyi ve bu alandaki yetkinliğini yakından bilirlerdi. Değerli edebiyatçı Turan Karataş onu, "güçlü ve tok sesli Nef'i'nin çağdaş bir halefine" benzetiyordu. Bir başka edebiyatçı Taceddin Şimşek ise onun dilini bir "çığlık dili"ne benzeterek şöyle diyordu: "Şiiri gönüllü bir nöbet haliyle yaşıyor Nazir Akalın. Ve bir cığlık dili arıyor yaşadıklarına. Sesi klasiğin iklimine akraba. Kelimelerle kıyasıya bir kavganın içinde. "Yüreğinde kurşun eritir"ken, kahırlarını ve öfkelerini de çağın yüzüne çarpıyor. Aslında o, seksen karanlıklarından ikibinlerin fecrine yürüyen "soylu çocuklardan" biri..."
"Militan Kurşunlarla Manşet Atıyorum", "Afgan Kasidesi", "Filistin Kasidesi", "Bosna Mersiyesi", "Öksüz Gerillaya Mektup" "Bir Karakol Kaçağı", "Sanığın Karanlıkları", "Hicret", "Bir Şehide Mersiye" "Asaletin Kan Buharları", "Bir Sorgu Dosyasından", "Sürgün", "Kimlik Kasidesi" gibi şiirleri Nazir Akalın'ın yaşadığı çağla derin sorunlar yaşadığının delilleridir. Ölüm, onun şiirlerinde cesaretle ve büyük bir sorumlulukla ele alınan bir kavramdır. Ölümü bile kavgayla düşündüğünü ve bütün mazlum halkların öfkesini yüreğinde büyüttüğünü görürüz. "Ölüm Dansı" adlı şiirinde şunları yazar:
"ardıma içimi kemiren bir kral pişmanlığı
göğsümde umman olup beni boğan eylem var
bu ölüm benim değil yıllar yılı öldürüldüm ben
bütün mazlûm halkların kanı gözümden akar"
Nazir Akalın 28 Şubat mağdurlarındandı. Görev yaptığı üniversiteden ayrılmak zorunda bırakılmıştı. Onun uzlaşmaz, onurlu, hak karşısında asla eğilmeyen tavrı pek çok sürgün hayatı yaşamasına neden olmuştu. Sürgün onun için bir kaderdi artık:
"...bir uzaklık çöreklenmiş içime
bu da senden sevgili
uçurumlar kesti yolum
idrak ettim sürgünleri
çıldırdım
baştan başa her denize
böyle emir böyle ferman eyledin
ömür gemim batıverdi
kaderimin ey mahşeri
çıldırdım"
Büyük veli Mevlâna "Herkesin ölümü kendi rengindedir" diyor Mesnevisinde. El-Hak doğrudur. Nazir Akalın, yaşadığı bu kısacık hayatında hep onurlu yaşadı, çok sıkıntılar çekti; garipti, yalnızdı ve bir akşam yine yalnız evine dönerken elim bir kazada hayatını kaybetti.
Nur içinde yat ey ak alınlı şair!
Vedat Aydın.