Mütevekkilzâde Hacı Galip Efendi

1-Hacı Ali Galib Efendi'nin Hayatı:

Ali Galib Efendi,1882 yılında Erzurum'da dünyaya geldi. Babası, dönemin mahkeme başkatiplerinden, mütevekkilzade Abdullah Efendidir. Çok küçük yaşlarda iken babası Abdullah Efendi'nin vefatı üzerine,ablasını beyi, kaymakam Maksut Efendi'nin velayeti altına girer. 18 yaşına girinceye kadar iptida (ilkokul),Rüştiye (ortaokul),idadi ve sultani(Liseyi)bitirir.

Bir yandan tahsiline devam ederken diğer yandan da Erzurum'da ma'rüf Kadiri Tarikatı şeyhi Hacı İbrahim Haki (Rühi) Hazretlerinden manevi terbiye alır. Rüştünü ispat eden genç Ali Galip Efendi, şeyhinin refakatinde Medine-i münevvere'ye gidir. Hem tahsilinin devamı hem de manevi terbiyesinin ikmali için dört yıl burada kalır. Daha sonra bir buçuk yıl Bagdat'ta, bir buçuk yılda İstanbul Ayasofya Medresesinde olmak üzere toplam üç yıl zahirive manevi ilimler tahsil eder. Akabinde Şehhi İbrahim Hakkı Hazretlerinin işaretiyle Erzuruma döner.

Şu anda Erzurum'da <bknz>Şair Nefî Orta Okulu</bknz> olarak bilinen binada, o zamanki adıyla <bknz>Muallim Mektebinde</bknz>, Hüsn-i Hat (Güzel yazı)okutur. 1925 yılında şapka kanununun çıkmasıyla birlikte görevinden istifa edip Erzurum eşrafından Hoca Hüseyin Efendi (Doğulu) ile birlikte manifatura dükkanı açar.

Cumhuriyetin ilk yıllarında evlenir ve Ebu'l -vefa ile Ebu's Sefa adında iki oğlu meydana gelir.

1925 yılında, Cumhuriyet tarihinde <bknz>Şapka Hadisesi</bknz> olarak bilinen olaylara adı karıştığı için, daha 43 yaşında iken idam edilmiştir. Şu anda makberi, Erzurum'un Güney Batısında bulunan Tutcu (Tuzcu)Köyünde, Yunus Emre'nin türbesinin yanındadır.

ALLAH (C.C) rahmet eylesin.

2-Mürşid- Mürid İlişkisi

Ali Galip Efendi, ilk feyzini Hacı İbrahim Baba olarak bilinen Haki (Ruhi) Hz'.lerinden almıştır. Daha oniki yaşında iken Şeyh Hazretlerinin Dergahına intisab etmiş, hatta bir ara mektebe dahi gitmek istememiştir. Tahsilinin yarım kalmasını istemeyen eniştesi Kaymakam Maksut Efendi, İbrahim Haki Hazretlerine baş vurarak Ali Galip Efendi'yi dergahtan kovmasını ister Şeyh Hazretleri, O'nu evi gönderir; fakat sabah namazına kalkınca Onun, evin diş kapısının eşiğine başını koyup uyuduğu görür. Bu hadiseden sonra müridine manevi baba olan Şeyh Hazretleri, zamanı gelince tahsilini tamamlaması için Medine-i Munevvere'ye götürüp emin ellere temsil eder.

Hacı Farizasını ifa etmek üzere Mekke'ye giden Erzurumlu hacılar,konuk oldukları Hacı Galip Efendiden çok memnun oldular. Dönüşte Hacı İbrahim Babaya "O senin neyindir?" diye sorarlar. Ruhi mahlasıyla şiirler söyleyen Şeyh Hazretleri O'nun hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirir:
Elbette olur na'il-i tahsin-i cihan kimde kemal var
Mahbub-i zaman oldu o kim hüsn-i hisal var
Ve...

Seni medh etmesün yanulsun ehl-idil ü daniş
Ki emvar-i mekarimle vücudun ferd ü yektadır

beyitlerinin ardından şu dörtlüklerle duygularını daha sarih olarak açıklar.

Hazret-i Adem 'den bize hedaye
Şeriat babanın ferdanesidir
"Elest" bezminde varlık secdeye
Tarikat ehlinin medanesidir

Her kimin var ise ilm ü irfanı
Okuyanlar bilir sırr-ı sübhanı
"Ahsen-i Takvim " den verir nişanı
Ma'rifet şemsinin pervanesidir

Sırr-ı Huda ile gizlidir Hali
Leyl ü nehar artsın aşk u kemali
Hakikat beytinde zemzem misali
Rühi!nin gözünün dürr-danesidir

Ali Galip Efendi, şeyhine o kadar bağlıdır ki bir defasında -belki defaatten Hac mevsiminden yapmış olduğu tavafın sevabını Hacı İbrahim Babaya eder. Bunu dostlarından haber alan şeyh hazretleri, mektubunda bu hayırlı olaydan bahsederek mutluluğunu dile getirir:

"...Tevfikat-ı ilahiyeye ittikaen, saabet-i nebeviyeye i'timaden bu sene-i mübarekede de selametle ziyaret-i Beyt-i Huda ile şerefyab olmanız ve sevabınıda bende-i kerim-e bütün bütüne ihta eylemeniz beni fefka'la-de memnun ve mesrur bırakmıştır. Ne büyük ecere-i azim ve ne saadettir.

Şeyhinden bu kadar methiyeler alıp manevi mashariyetin doruğuna yükselen Ali Galip Efendi, ruhuna gıda alan İbrahim Hakkı Hazretleri için bir hayli metiyeler yazmıştır. Bunlardan birkaçını burada zikr etmek yerinde olacaktır:

Ol neş-e ile mest-i tecelli yere düştüm
İlham-ı Huda oldu o dem şöylece nazil

"Tevfik-iİlahiyy'ye hass-ı ezelidir
Bu merd-i Huda'nın kim olur silkine dahil"

Bu Huda'nın merdinin yoluna girenlerin sosuza kadar Allah dostu olacağını belirtmekle, şeyhine olan sonsuz bağlılık ve sadakatin en güzel örneğini vermiş olur.

Bu itimadın bir diğer istabıda şu beyitte görülür:

Gelmez ümmid-i şifa yadıma hiç bir kişiden
Yine sendedir efendim yine bu derde deva

Duygularını özünü teşkil eden bir beyitle konuyu noktalayalım:

Aşk-ı Ruhi olalı can u gönülde Galip
Hakk'ı andan dilerim gayrıya olmam Talib

3-Tarikatı:
Hacı Ali Galip Efendi, daha oniki yaşında iken, Erzurum'un yetiştirdiği güzide şahsiyetlerden birisi olan Şeyh Hacı İbrahim Hakkı manevi kucağına sığınmış; bir yandan tahsilini devam ettirirken diğer yandan da manevi ilimler başlamıştır. Böylece kadiri tarikatının sofiliğini tercih etmiştir. Kısacık ömrü boyunca da bu yolda hizmetlerini sürdürmüştür.

4-Menkibeleri:
Hacı Ali Galip Efendiye ait elimizde yazılı belgeler mevcut olmadığı için Erzurum eşrafından olup ta hala hayatta bulunan şahsiyetlerden yaptığımız derlemelerden bir hayli ilginç menkıbeler topladık bunlardan bir kaçını burada zıkr etmek yerinde olacaktır.
Bir kadir gecesinde, Lala Mustafa Paşa Camii'de Lihye-i şerif çıkarılacaktır. Ali Galip Efendi,minberin üst kısmında bulunan Lihye-i Şerif Bohçasını başının üzerine alıp salavat-ı şerife okuyarak indirir ve kürsüye yaklaşmaya başlar. Aynı zamanda iyi bir semazen olan merhum, semaya başlar. İşte o anda yani sema esansında, Ali Galip Efendinin oğlu Hacı Vefa Efendiye göz yaşları içerisinde anlatır.

Hacı Galip Efendi, şapka kanununa muhalefet suçundan dolayı ölüme mahkum edilir. İnfazdan bir gün sonra zuhür eden kerameti ravi şöyle anlatır:

"Hacı Galip Efendi idam edilmiştir. Eşraf arasında sevilen bir kişi olduğun için bu olay bizi çok üzmüştü.Ertesi gün sabah namazı için uyandığımda Ali Galip Efendinin güzel sesiyle ezan okuduğunu duydum. Halbuki o artık hatıralarımızın arasındaki yerini almıştı. Merakla Tebrizkapısına indim. Gördüğüm manzara beni hayrete düşürdü. Çünkü Ali Galip Efendi, darağacında asılı olduğu halde ellerini kulakları hizasına kaldırmış ezan okuyordu. Oysa birgün önce o,defnedilmişti."

1917 yılında Erzurum, Rus ve yerli İşbirlikçileri olan Ermenilerin işgali altındadır. Hacı Galip Efendide merhum Hacı Cemil arıcı ortak bakkal dükkanı işletmektedir. Soğukların çökmeye başladığı bir sonbahar günü dükkanda otururlarken Ali Galip Efendi,hemen oracıkta bir şiir yazıp ortağına verir. Başlığı Erzurum Destanı olan bir şiirden iki dörtlüğün muhtevasına bir bakalım.

.....
Bahar eyyamının ahengi çağı
Alem-i İslam'ın yanda çerağı
Göründü askerin şanlı bayrağı
Dağlar bağlar döndü yine gülzare

Nasrün minallahi ve fethün karib
Sırrı zühür etti ey kavm-i
Erzurum moskofa olmadı nasip
Çaresiz kaldı düştü firare

Keramet ehli olan Hacı Galip Efendi ağlar önceden bir bahar gününde. Türk askerinin Erzurum'a gireceğini ve düşman ordularının çekileceğini bu şiirde açıkça belirtmektedir

5.Devrin Siyasi Ortamı ve Hacı Galip Efendinin Ölümü:
Birinci Dünya savaşının tüm şiddetiyle devam ettiği yıllarda Erzurum, Rus orduları tarafından işgal edilir. Yerli uşakları Ermenilerde onlara yardakçılığa başlar ancak Erzurum'un imanlı halkı başlarında Kazım Karabekir Paşa olduğu halde 12 mart 1918 yılında gerek Moskofu ve gerekse hayın Ermenilerin Erzurum'dan kovalarlar.

Ülkenin büyük bir bölümü işgal altında olduğu için kurtuluş harekatı Erzurum da yapılan kongre ile fiilen başlatılır... İman sahibi her Erzurumlunun yaptığı gibi Ali Galip Efendide bu fiili harekatın içerisinde yer alır. Kongrenin almış olduğu kararların destekleyerek yurdun işgalden kurtulması için çaba harcar. ALLAH(C.C)'ın inayeti ve Türk Milletinin gayeti neticesinde ülke düşmanlardan temizlenir. Akabinde birbirini izleyen inkılaplar yapılır. Bunlardan biriside 25 kasım 1925 tarihinde kabul edilen ve günümüzde şapka kanunu olarak bilinen inkılaptır.

Bu kanuna yurdun çeşitli yörelerinde muhalefette bulunanlar çıkar; hatta küçük çapta ayaklanmalar meydana gelir. Erzurum'da da birkaç kişinin ayaklanması neticesinde 80 kişi göz altına alınıp bunlardan 13'ü idam edilir. Ancak Ali Galip Efendinin durumuna açıklık getirmek gerekir. O,ne devletine isyan edip sokağa dökülecek kadar terbiyesiz,
ne de baskı ile inançlarından taviz verecek kadar itikatsızdır. Evet...isyana katılmamış merak saikasıyla ve hatta topluluğu yetiştirmek için hükümet binasının önüne kadar gitmiş, ancak görevliler çevrede kimi bulmuşlarsa göz altına almışlar. Bunlar arsında bulunan Ali Galip Efendiye "al bu şapkayı ört,seni serbest bırakalım"diye teklif yapılır. Ancak o,bunun imanını zedeleyeceğini belirtip teklifi red eder.

Erzurum'un kurtuluşu harekatına katılan yurdun düşmanlardan temizlenmesi için hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan bir ara devlete muallim olarak hizmet veren bu zat, sırf inançlarından taviz vermediği için idama mahkum edilir.

O tarihte , büyük oğlu henüz iki yaşında, küçük oğlu ise dünyaya dahi gelmemiş olan Ali Galip Efendi,1925 yılının sonlarında, ömrünün en verimli çağında, 43 yaşında iken hakkın rahmetine kavuşmuştur.