Erzurumdan Siyasi fıkralar
Mustafa Çetin Baydar
KAYMAKAMIN SEÇİM MERAKI
Yaklaşan seçimler genç kaymakamda derin bir merak uyandırır. Köylü hangi partiden yana oy kullanacaktır? Kasaba bürokratlarından bir kaçını da ardına takan kaymakam bir dağ köyüne doğru yola koyulur. Mevsim bahar, suların coşkun zamanı.. Köyün altından akan dere bir türlü geçit vermez. Kaymakam bağır çağır köy muhtarına sesini duyurur; muhtar gelir davetsiz misafirleri sırtlayarak teker teker sudan geçirir.
Konuklar köy odasında ikramlandıktan sonra kaymakam muhtarı yoklar.
-Seçimlere de bir şey kalmadı muhtar, köylünün oyları bu sefer iktidara mı gider yoksa muhalefete mi?
Muhtar içini çeker:
- Kaymakam bey bugün sizi sırtlayıp geçirdiğim dere var ya, geçenlerde keza merkezinden hanımlarımla dönerken yine o su karşımıza çıktı. Çaresiz sıra ile hanımları sırtlayıp karşıya geçirmem gerekti. Suyun tam ortasında zorlanırken küçük hanım 'Efendi ne dersen, böyük hanım mı daha hafif yoksa ben mi?' Diye sormaz mı?
Zaten burnumdan soliram, dedim ki:
-O ki, ik(ini)z de beni eşşek edip dalıma (sırtıma)bindiz; seni de zuggum dutsun, oni da..!
MÖRDÜLÜKLÜ HACI SELAHATTİN
Hacı Selahattin ABD'de konuk çiftçi sıfatıyla bulunmuş, yenilikçi yanı olan, Hac sonrası sakalını kesdiği ve müzmin CHP'li kimliğini sürdürdüğü için Erzurum ölçüsünde radikal bir tipti. Mördülüklü, bu partici dönemlerinde elfaz-ı galizesi ile de meşhurdu.
CHP propaganda ekibiyle bir ova köyüne gidişlerini şöyle anlatır:
- Cip köye girer girmez önce kulaklandılar. Cipin önünde pır pır eden altı oku kim gördüyse, yüzünü çevirip savuştu. Propaganda yapacağız, kimse yanımıza gelmir. Baktım karşıdan tırpaniynan maraba tipli biri çıktı, cipi tam önünde durdurdum aşağı indik.
- Selamın aleyküm, bu ne biçim köy? İki satır konuşacak adam yok. Bak biz propagandaya geldik!
Adam gerçekten yanaşmanın tekiydi. Elbisesinden bir ip çeksen on tana yaması düşücek kadar fakirdi. Altı oklu bayrağı o da farketmişti, önce yüzünü ekşitti sonra gürledi:
- He mi! Size rey verek ki, ekinleri çil çil götüresiz..
Bu tepkiyi alınca 'ola anlaşılan sen öğüdü yuvada almışsan, bu köyde hiç halkçı yok mu?' diye sordum
- O işlerle Kul Oğlu Ahmet uğraşır, ahan orda, bacaya torpah çekir. diyerek yıkıldı gitti.
Kuloğli Ehmet'ın yanına varınca aşağıdan seslendik
- Ola bu kavatlarnan nasıl baş edirsen, in aşşağı da birez konuşah..
- Ne baş edeceğem, sizin yüzünüzden günde on öğün ana-avradıma söğiller.
ANTİ KOMÜNİST KÖYLÜLER VE SOSYAL DEMOKRAT AĞA'YA KARŞI
Milletvekili Selçuk Erverdi 1969 seçim kampanyası esnasında atayurdu umudum'dadır.izzet ikramdan sonra sohbet meclisi kurulur, söz siyasete gelince Selçuk Bey siteme başlar:
“-Partideki muhaliflerim “Selçuk Bey'e köylüsi bili rey vermir” diyirler dayanamiram! Bakın siz siz rey vermesez de seçilirem, heç olmazsa köyümden oy alim ki, başımı tik dutim, canım!”
Köylüler:
“-Bey ey diyirsen, ey diyirsen de sizin partiye de gominist diyiller.”
“-İnandız mı? Hem goministlik ne bilir misiz?”
“-Bileceğimiz, irz, mal, namus, para, mülk, iş , herşey ortak!”
“-Bu yüzden Halk Partisinden gorhirsiz ele mi?”
“-He beg..Allah'ın bildiğini kuldan ne sahliyah..”
“-Peki ola cevap verin bahim, bu köyde tarla, çayır, mal mülk en çok kimde var?”
“-Allah daha da var etsin, sizde helbet !”
“-Para pul?”
“-Tavv! Para atlı biz yayan”
“-Peki ola hanginizin karısı , kızı, bacısından bizimkiler aşağı”
“-Anamız bacımız olsunlar, eseletlidirler.”
“-Eleyse deli gavatlar, goministlikten ben gorhmiraaam, siz niye gorhirsiz?”
PiROFOSOR DEDİGİN NE Çİ?
Erzurum'un son halk hikayecisi Behçet Mahir hastadır, Edebiyat Fakültesi Halk Edebiyatı hocaları hasta yoklamaya giderler. Kalabalık hoca grubuyla aniden karşılaşan ev halkı telaşlanır. Ancak Behçet Mahir'in karısının oralı olmaya hiç niyeti yoktur.
“- Ana! Neydecegih, bak bir sürü pirofosor gelmişler” diyen kızına telaşlnmaya gerek olmadığını şu sözlerle anlatır:
“-Pirofosor dedegin ne çi? Behçet'in yalanlarını yazir, yazir pirofosor olirlar”
DELİ ASAF
Erzurum ittihatçı kabadayılarından Aslan Dadaş'ın iki oğlundan biri Deli Esef öbürü kor Sabri'ydi. Bu kardeşlerin birçok nekreliği dilden dile dolaşırdı. Her ikisi de birer çarıklı erkân-ı harp'ti.
Deli Esef de Behçet Mahir gibi üniversitenin müstahdem kadrosunda çalışmıştı. 1970'li yılların başında emekli oldu. Türkiye Boks şampiyonlarından olan oğlu Yalçın da o yıllarda Polislik mesleğini seçmişti. Aynı mahalleden olduğum için babayı da oğulu da yakından tanıyordum. Bir gün Asaf amca ile Tebriz Kapısında karşılaştık. Hoşbeşten sonra Yalçın'ı sordum, başını öfke ile iki yana sallayıp:
“-Sorma, Urfa'ya sürmüşler!”
“-Deme emi!, ne için?
“-Ne için olacak, getmiş Türkeşci olmuş, Ecevit de tutmuş sürmüş. Ona dedim ki oğlum, siyaset senin neyen? Hökümatta o olmuş bu olmuş sene ne? Sabah kalktın bahtın: anan goynunda kim varsa baban odur!
KOR SABRİ
Bir çok mesleğe girip her defasında bir çeşit takaza sonucu işi bırakan Kor Sabri nihayet “kendi amirim kendim olayım” diyerek bir bakkal dükkanı açar. Oğlu Muharrem dışarıdaki sergi malları ile ilgilenirken, kor sabri içerde tezgahı beklemektedir. Bir kadın müşterinin, yumurta küfesindeki samanları ayıklayarak yumurtanın birini koyup diğerini kaldırdığını camekanın arkasından görünce, dışarı çıkıp
“Bayan ele sen neydirsen?” der
Kadın
“Ne yapacağım der, bozuk yumurta almamak için seçiyorum!”
Kor Sabri
“Yumurtalar daha bu sabah köyden geldi, bozuk mozuk yok” der
Kadın
“Kim demiş yok, ben kaç tane gördüm
Kor Sabri Celallenir “Ola muharrem ver o pahracı” der ve yumurta küfesinin başına oturur ve “bunun hangisi bozuk” diye tek tek yumurtaları kırıp bakraca doldurur. Kadın afallamış, olup biteni seyretmektedir. Küfede kırılacak yumurta kalmayınca, Kör Sabri muzaffer bir eda ile Muharreme seslenir:
“Al götür pahracı! Anan akşama kaygana yapsın!”
BİR YUMURTA HİKAYESİ DE GUCUR KAZIM'DAN
Erzurum'un İttihat Terakki Tarihine geçen en büyük komitacılarından biri olan Kazım Yurdalan, İsmet Paşa iktidara gelince iade-yi itibar etmekle kalmaz, Erzurum Belediye Reisliği görevini de alır. O zamanın kıt imkanları ile Erzurum'a hizmet vermektedir. Personeli yeterli olmadığı için çoğu zaman çarşı-pazar denetimlerini de bizzat yürütmek zorunda kalır. Bir gün Erzincan Çarşısında yaşlı bir kadının, bakkaldan yumurtanın fiyatını sorduğunu, ardından da eline bir yumurta alıp
“Vay ocağın delinsin Belediye reisi, bunculuh yumurta beş guruş ha! “ Dediğine tanık olur. Kazım Yurdalan ortaya söylenmiş bu söze, anında cevap verir, ama cevap tarzı ilginçtir. Önce sergiden bir yumurta alır, yere çömelerek tavuk konumuna geçer, yumurtayı o anda yumurtlamış gibi tutarak:
“Hanım hanım Belediye reisi ne yapsin , bunculuhsa , hoş bunu ben yumurtlamadım”
MAŞA İLE TUTULUP SOBAYA ATILAN GAZETE
Merhum Cevat Dursunoğlu'nun dedesi Ahmet Muhtar Bey Birinci Meşrutiyet Meclisinde Erzurum Meb'usudur. O zamanın meb'usları günümüzdeki “gece gündüz çalışıyor gözüken meclis” yanlışlığını yaşamadıkları için yılın büyük bir bölümünü memleketlerinde, temsil ettikleri halkın arasında, daha önemlisi mesleklerinden kopmayarak geçirirlerdi.
Ahmet Muhtar Bey sürekli İstanbul'dan haber alma mevkiinde bir insan. Ama gelin görün ki, şehrin tek gazetesi olan Envâr-ı Şarkıyye, muhabiri, muharriri, müdürü, müvezzi ile devlet memurlarının elinde; onlar ise şehrin valisine dalkavukluk yarışında. Sabah uyanıp da masasının üzerinde böylesi sicili bozuk bir gazetenin nüshalarını bulan Merhum Ahmet Muhtar Bey, her defasında uşağına şu emri verirmiş:
“-Ömer Efendi! O maşayı al, o kağıt parçasını o maşa ile tut, o sobayı aç, şimdi içine at, sen de git elini yıka!”