ERZURUM'DAN PORTRELER (8) / NAİM HOCA

NAİM HOCA
Mustafa Çetin Baydar

İnsanlar da kitaplar gibi okunması gereken varlıklardır.
Ama bizde ne kitaplar, ne de Şeyh Galib'in :
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen” dediği insanlar, doğru dürüst okunmaz.
İnsanlar her saati ibret dolu bir ömrü tamamlayıp hayat defterini kapar giderler de arkadan bu defterin kapağını kaldıran ya bulunur, ya bulunmaz.
“Ölülerinizi hayırla anın” emri de “hayattan mâna çıkarma” prensibi yerine yaratılış esrarına olan körlükler sebebiyle, çoğu zaman “ölü ardı dalkavukluklara” dönüştürülür.
Oysa, ölülerin anılışındaki hayırlı tutum, hayattan ve ölümden gereken dersleri çıkarmak olmalıdır.
Evet! Ömrünü ulusal medya yıldızı olarak tamamlayan Naim Hoca, hayat defterini doldurarak aramızdan ayrıldı.
Ama onun hayat sahnesinde doldurduğu yer ve oynadığı rol bu toplumun bir parçasıdır ve toplum yaşamasını sürdürmektedir.

NAİM HOCA KARAKTERİ NASIL DOĞDU?
Naim Hoca'nın Camii imamlığından önceki mesleği berberlikti.
Kitlelerin, Berber Naim'den bir ‘Naim Hoca karakteri' çıkarması, camii kürsülerinde onu keşfedişleri ile başladı.
Modern hayatla, geleneksel dini hayat arasında bocalayan kuşaklar özellikle mektepliler, değişik söylemi, vaaz kürsüsüne getirdiği meddah tavrı ile Naim Hoca'dan hoşlandılar.
Naim hoca vaazlarının özel cemaat oluşturduğu dönem, Erzurum'da sinema seyri tutkusunun dorukta olduğu yıllardı. Ramazan ayı öğle sonralarının “Oruç sıkmış gençleri”, top atılıncaya kadar zamanlarını ya 15 30 matinesine bilet alarak sinemalarda geçiriliyor ya da Naim Hoca'nın Zeynal, yahut, Caferiye veya Şeyhler camiindeki nekreliklerle dolu dini öğütlerini dinleyerek ve zaman zaman kahkahalar atarak değerlendiriyordu. Ekserisi Müslümanlığını ramazandan ramazana hatırlayan zümrelerden oluşan bu insanlar, giderek Naim Hoca tiryakisi oldular.
Frenklerin Homo Ludens dedikleri “Oynayan İnsan” Berber Naim'in şahsında camii kürsüsünde zuhur etmişti. Dindar olmakla birlikte hayattan da zevk almak isteyen bu insanlar yalnız camiide değil hayatın içinde de Naim Hocayı istihdam edecek kalabalığa eriştiler. Dolayısıyla bu oluşum camii ile sınırlı kalmadı. Stadyumlar, cirit meydanları, miting alanları artık Naim Hoca'nındı.
İslâmî eğitimden geçmiş yüzlerce hocanın yaşadığı muhafazakâr Erzurum'da, berikiler dururken yığınlar üzerinde Naim Hoca misyonunun prim yapmasının bir açıklaması olmalıydı.
Asıl mesleği olan berberlikten hocalığa geçiş mi, bu performansı hocamıza sağlamıştı?
Berber dükkanlarının söz ve fikir ustalığının merkezleri olduğunu bilmeyenimiz yoktur.
Şiir, hikmetli söz ve kıssanın envai türlüsü oradadır
Berber Naim hocalık icâzeti almadan, bir yanda makasını şıkırdatıyor, öbür yanda divan şiirinin sehl-i mümteni hükmüne girecek beyitlerini, ezberden şiir sever müşterisine fısıldıyordu. Klasik mollaların dağarcığındaki dini kıssalar da berber Naim'e, hiç şüphesiz, ilk kez bir halk hikâyecisinin üslûbuyla ulaşmış, bu üslüp, hocalık eğitimi ile birleşim on da bir kimlikkarakteri haline gelmişti..
Gariptir Naim Hoca'nın bu meddahvari vaaz üslubuna en etkin tepki 1970'li yıllarda bir Korgenaral'den geldi. Erzurum'daki 9. Kolordu Komutanı Selahattin Canbazoğlu, bir bayram vaazında onu dinledikten sonra “Kim bu ....?” diyerek il müftüsünü istizaha çekmiş, bundan böyle vaaz verdirmemesini müftüye telkin etmişti.
Bu olay, Naim Hoca-Devlet ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır .
Ancak onun bu tür ilişkilerde pek de yeni olmadığını düşündüren başka hikayeler de anlatılıyordu.
O renkli üslûbuyla Bizzat ondan dinlemiştim: “27 Mayıs'ın sonrasında beni Demokrat Partiye yakın diyerek göz altına aldılar. Müslüman: ne yemek var, ne tanıdık var, ne cıgara! Nezarette bekleyip duriram! Bu arada bir bahtım, bizim mehellede oturan bir poles. Oni da nereden taniram: birkaç gün önce bir kundak uşağı ölmüş, adam garip, yardım ettim götürdük sabiyi defnettik. Baktım o.. Ola ne ey! Etrafındakileri savdıktan sonra geldi. Hocam bir ehtiyacın var mı? Vay gurban olim, seni Allah gönderdi. Al bu parayı bene birkaç paket cıgara al, bir de şu adama bir telefon et, senin edeceğin hizmet bu! Poles cıgarayı getirdi, telefon ettiğini de söyledi. Bir zaman geçmemişti ki beni nezaretten çıkarıp goyverdiler. Sora öğrendim ki benim yüzümden vali de eyi bir azar işitmiş”
DP'lilerin Sivas'larda, Balmumcularda toplandığı bir ortamda bir emirle Naim Hoca'yı bıraktıran ve valiyi azarlayan otoritenin kim olduğunu ısrarla öğrenmek istedimse de rahmetli bu soruma tatminkâr bir cevap vermedi.
Naim Hoca'nın DP'liliği daha sonraki yıllarda AP'liliğe ardından da DYP'liliğe dönüşecekti.
Onu ulusal Medya'nın tanıması, Nuri Hoca'nın (Yılmaz) DYP döneminde Diyanet işleri Başkanlığı'na atanması ile başladı. O yıllarda yıldızı parlayan Tansu Çiller, Erzurumlu Ekrem Ceyhun üzerinden dindar kitlelerle iletişim kurmak istiyor, Ekrem Ceyhun, Nuri Yılmaz'ı, Nuri Yılmaz da Muhterem Naim Hoca'yı bu bağlamda yanında gezdiriyordu.
Birçok fotoğraf karesinde ısrarla Naim Hoca, Nuri Yılmaz ve Ekrem Ceyhun ve Tansu Çiller'in birlikte gözükmeleri işte bu dönemdedir.
Daha sonra Ekrem Ceyhun'la Tansu Çiller'in yolları ayrılınca, Naim Hoca kadim dostu Sayın Nuri Yılmaz'la birlikte yüzünü Cihet-i Askeriye'ye çevirdi.
Naim Hoca'nın, görkemli otellerin içkili sofraların da Kemalist şiirler inşad etmesi, Magazin Medyasından büyük övgüler alarak birden bire ülkenin en medyatik dini adamlarından biri haline gelmesi, işte bu son durakta oldu.
28 Şubat süreci, militarizmin Türkiye siyasetine ağırlığını koyduğu bir dönem olarak özellikle dini hayatı 1930'lu yılların ideolojik çerçevesine döndürmeye çalışırken, Sayın Nuri Yılmaz ve Naim Hoca bu söylemi halka telkin de, verilen her türlü görevi kabul etmiş göründüler, belki de gerçekten inanarak kabul ettiler.
Naim Hoca ömrünü, bu son misyonun doruk noktasındayken tamamladı.
Medya, ölümünü ve defnini haber yaparken, Naim Hoca'yı değil, bir yıldızını gömdüğünü çok iyi biliyordu. Bu törende hazır bulunmak üzere gelenlerin önemli bir bölümünün de Naim Hoca'nın parlayan yıldızından ışık kapmak isteyen aynı vadinin diğer medya yıldızları olduğunu söylemek fazla abartılı olmaz.
Naim Hoca , dine olduğu gibi dünya hayatına da neşe ve coşku ile bakan, bir üslüp denemesi olarak güzel bir başlangıçtı.
Ama o, siyasetin vadisine girince safiyetini kaybedip siyaset kurtlarının bir aksesuarı hâline getirildi.
Onu, zihnen hangi meşgalede olursa olsun, ehli kıble ve ibadette “sahib-i tertib” olarak gördüm.
Cenazesini tekbirlerle taşıyanlar da, ondaki bu istikametin farkında olanlardı.
Berber Naim Efendi'mize, Naim Hoca'ya Allah (c.c.) rahmet eylesin.