YENİ HİKAYE:
TEK OKUYUCU İÇİN KISA HİKÂYELER
HAYVAN GÖZLEMLERİM VE AHLAK DERSLERİ
Prof. Dr. Mustafa Erdoğan Sürat
İki kuş var. Bir kuş var. Hadi ahlak derslerine geçelim hikâye bitti. Biraz sabretsene, a...a...a! Biten bir şey yok, azcık sabır. Anlat öyleyse!
Bir kuş var. İki kuş var. İkisi aynı hayvan, birisi senin gözlemlediğin ve hikâyene aktardığın; diğeri yazılarda değil, gerçek hayatta yaşayan, asıl kuş. Anlatım, asla tam olmamalı, eksiksizlik tutkusu anlatımları adileştirir, ayağa düşürür. Haklıymışsın! O zaman anlatım bitsin, hemen ahlak dersi başlasın! Başla: Gözlemler bizim sahibimizdir, kararlarımızı, zevk ve üzüntülerimizi yönlendiren, yaptığımız gözlemdir: PİNOŞE belki iyi bir komutandı, fakat onu, vahim eylemleri bulunan bir cani biçiminde algıladık, nefret ettik ondan. Nefret bizim değil, sevgi de; hepimizin sahibi gözlem her şeyimizin sahibi o; ah bu gözlemler! Hepsi bu kadar, söylenecek ne kaldı? Sahi ne kalmış olabilir? Başa dönelim: Bir kuş... Geç kuşu, biraz yürü. Sağında bir akasya ağacı olacak, gördün mü? Ne ağacı be... Tanrım herhalde aklımı yitiriyorum. Nerede kalmıştık? Edebiyat ciddiyet ister, buyurun diyorum, azcık ciddiyet ve gözlem!
Fundalık alanlarda yaşayan tüm hayvanlar da niyet ve gözlem sahibidirler. Niyetin sahibi canlının kendisidir. Kuş yükseklerden sana bakarken belki de sana bakmaktan caymıştır, şu an başkasına alaka duymaktadır. Fundalık hayvanları, atalarının uzaktan nasıl gözüktüğünü daima merak etmişlerdir. Bizlerin, hızlı trenimizin pencerelerinden bakınırken resmini çektiğimiz; seyredenlere ise, iki ayağı ve tüylü, uzun kuyruğu üstünde, tilki misali-sanki- dengede zor dururmuş izlenimi veren türler ise, gerçekte, yan yatarken fotoğrafı dikine çekilmiş enli, hatta etli butlu Ebabil kuşlarıdır. Çok saygın bir ebabil olan ŞE... K. da, büyük dedesinin eski çağlarda ne yiyip, ne tür topraklara hızlıca tüy sürdüğünü, nereden su içtiğini merak etmeye başladığında, henüz on-beşinde şakacı birisiydi: hani “Hey on beşli on beşli, Tokat yolları taşlı”, anlarsınız ya! ... Harita mühendisi, ekibe kılavuzluk yapan kadına yönelerek,
-“Bak hava karardı, istersen sen köye dön” demek niyetinde idi. Fakat bu mühendisin niyeti neticede, havada tarihsel keşif uçuşları yapan çok sayıda ebabilden birisi değil miydi? Hatta insanı açık-açık konuşma ve hatta haddini aşmaya sevk etmeyin lütfen: harita mühendisimize ait o niyetin, Ş. K, kısaca Ebabil K. olduğunu, herkes bilmiyor mu? E, peki, geriye ne kalıyor o zaman? Bir kuş yorulduğunda ne yapar ki? Atalarının yaşadığı arazilere ait dev bir krokiyi zihnine iyice kazır ve yuvasına döner; ot şiltesinin üstüne boylu boyunca uzanıp yatar... Belki niyetlenir akşamdan yatmaya... Tren geçerken fotoğrafını çekiverdiğin o sere serpe yatmış kuşcağızdı, objektifin açısı dönüverdi, onu ayakta duran bir tilki zannettin. Ahlak derslerinin tehlikesini gören yorgun bir göz de, izlenimlerin tamamını okumadan bu noktada sayfayı kapatabilirdi, ne var ki sayfa kapamak gözlemci bir Ebabil'dir ve harita mühendisi olayındaki durumun tersine, kişi işleme değil, işlem kişiye sahiptir artık. Mühendisin niyeti olan kuş, harita mühendisimize aitti; buradaysa durum farklı: kişi gözlemin emrinde. Yani gözlem bir varlık, kişi-okuyucu- onun bir organıdır. Paranın üstü kalınca, asıl büyük kısım, cüzdan sahibine bırakılmaz mı? EBABİLOĞLU Ş.K.-ki açılımı Şevket Kadri'dir-paranın üstü kalsın dedikten sonra, hızla iniverdi faytondan. Geneleve gelmişti. Şevket Kadri beyin, geneleve gitmenin ahlaksızlık olduğunu anımsayarak evine döndüğü saniyede, bizlerin de, gözlemci ebabilin resmini çektiğimizi anımsamakta yarar var sanırım. Hikâyenin kolay algılanmasına yardımcı olacağı düşüncesiyle, Şevket bey'in aldığı notlar, aslında, meseleyi somutlaştırmıştır bile. Şimdi o notlara bir göz atmak birçok hususun dökümü gibidir: Sahne: Kuş kılığında bir çocuğu annesi çağırmaktadır. Çocuksa kuş olduğuna öylesine inanmıştır ki, “bir kuş asla annesi tarafından yemeğe çağrılamaz” felsefesiyle-yahut haklı ve doğru düşüncesiyle-hiç oralı olmaz.
-“Annen hangisi bakalım, yumurcak?” Şu köy evlerine özgü sundurmadan bize doğru bakan basma elbiseli hanım mı?”
-“ Hayır, bayım; benim annem, harita mühendisinin kılavuzluğunu yapıyor, O entari giymez meslek icabı, geniş kumaş pantolon üzerine uzun kollu, dizlere kadar gelen eşofman üstleri kuşanır, başörtüsünü üstüne salar!” Cevap böyleyse irdelemesi de şuna varıyor yani dersimize: Ahlakça sağlam çocukların anneleri hakkında ve hatta aile büyükleriyle alakalı bilgileri bulunur daima. O zaman tekrar, atalarının yaşam tarzını cansiperane araştıran, araştırmacı kuş EBABİL Ş.E...K. tarafından zihinde kaydedilmiş krokinin tasviri ve günlük NOTLAR-3 EKİM 2009 TOKAT:
Boyu birkaç VERST-Rus uzaklık birimi-, eni boyundan uzun-Soru: “Peki daha uzun olan boy değil midir?” Yanıt: “Orasını karıştırma!”- ve sonbahar yağmurlarıyla yeşermiş bir yaylak... Yay hayvanlarını kal cascavlak, HEHHEH! Kim güldü? Herkes ellerini sıranın üstüne koysun ve tahtaya doğru baksın. Yeniden gramer yazmak pahasına, Türkçe konuşacağız ve o kıkırdayan soysuzu hep birlikte bulacağız. Hep birlikte soysuz kaldım-CAK lığımız MIŞ LARI yormuş CA SINADAN saysa! Hepsi bu, herkes suçlu, cıvık aramızda, biz bir bütünüz, bu bütün, suçludur, cıvıktır. Cıvık ve cürüm dolu birileri karşısında, herhalde susacak değiliz: Elimiz armut toplamıyor ya. Buyurun hep birlikte âmin diyelim; bunlara beddua edelim. Dönelim doğa betimlemelerimize:
Arazi hafif yamaçlarla bezeli, yamaçların üstü kimi zaman ağaçlandırılmış izlenimi veriyor. Buralarda devinim biraz karışık: koyunlar gecenin nedensiz ayazında donuyor ve sanırım ağaçlaşıyorlar. Boyalı tüyleri donmuş bu hayvanların, alaca karanlıkta parıldıyorlar: sarı-yeşil, mor, kırmızı hatta içerisinde kurşun renkli petekler yer alan koyu lacivert bir ton. Rengârenk hayvan-ağaçların ömrü buzlar eriyince sona erecek, zira donmuş bacakları üzerinde dimdik duran, koç, sivri-sinek, leylek ve zürafa misali uzun bacaklı hayvanların havalar ısınıp don çözülünce nasıl da yere yuvarlandığını görmemek imkânsızdır, görülen manzaraya ise yürek mi dayanır... Eriyen sürü yamaçtan aşağı kayıyor ve sen, dedelerinin kuş bakışı-kim bilir kaç bin kez seyrettiği-toprakların bir krokisini çıkartmakta aciz kalıyorsun. Arazinin bir kısmı askerlerin atış alanı. Onların tatbikat atışı, makileri, ıslak hayvan ölülerini ve tozlu derilerinden yaşam fışkıran dipdiri tarla farelerini yakıp kavurmakta! Küllerle kaplı bir alanın yüzölçümü ölçülemez öğretmenim, hesaplayamayız. Şevket Kadri EBABİLOĞLU en zayıf öğrencisi Ş.E. ...K. tarafından verilmiş kay-pak cevaplarla baş edemiyor. “ Hava ısındı, üçgenler genleşti “ diyecek kadar gemi azıya aldılar öğrenciler. Devlet bu okulu her an imha edebilir, nitekim ediyor da... Tren, orta boy bir dağa açılan bir tünele girmeden önce yaşanan şu: Ne? Yaşanan ne? Sizi vagon restorana davet ediyorum genç bayan. Adım ne mi? Şevket Kadri tabii. Ahlaki nedenlerle bir faytondan inip diğer faytona binen ve genelev kapısından zinaya bulaşmaksızın kirişi kırıp tüyen EBABİLOĞLU benim. Kirişi kırmak mı dedim, ah şu argo. N' olur bağışlayın beni. Fakat faytonculara bıraktığım “üstü kalsınlar” la inanın bana treni satın alamasam da, şu kuşetli vagonu pekâlâ kapatabilirdim! Rica ederim. İkimiz de bekârız hanımefendi, tanışmak ahlaki bir şeydir.
Bu giriş bölümünden sonra genç kız, senin, Şevket Kadri Bey'in restoran davetini kabul etmişti; günah ve ahlak konusunda çok hassas olan sen EBABİLOĞLU Ş.E. ... K. ise kendini trenden atarak intihara teşebbüs eylemiş ama ölmemiştin, hatta yaralanmamıştın bile... Sadece, birkaç ufak-tefek sıyrık...
Ülken senin gibi bir yurttaşa sahip olduğu için ne kadar şanssızdır bilemezsin. Bu topraklarda para kazanıyor ve bu toprağın halkını acımasızca kendinle meşgul ediyorsun. Başka işin yok mu senin? Aslında ahlakı önemseyen bir zadegânın genelev kapılarında işi ne? Hadi oraya içeri girmemek için gidiyorsun diyelim. (Çünkü kapısına varmadan dışarıda kalmayı nasıl başarırsın? Bu noktada haklısın) İyi de neden devlet fahişeliği, niçin genelev? “İnanın ben yapmadım” ha. Yaptın. Saklama; bari mert ol!
İşte ambulans da gözüktü. Yattığın yerde keyif çatıyor, gözlemlerine devam ediyorsun. Ambulans tozlu yolda beyaz bir çeyiz sandığı gibi kayarak ilerliyor. Silueti giderek büyüdüğüne göre yaklaşıyor taşıt.
Sapasağlam bedenini sedyeyle taşıttırıyorsum, evet taşıttırıyorsum. Giderek itiraf ediyorsum. Şevket Kadri bensin...
.