KARA GÜNLERİNİ UNUTAN ERZURUM
Mustafa Çetin Baydar / 13 ocak 2002 Palandöken
Soğuk iliklerimize işliyor. Kendimizi bir an evvel evlerimize yahut iş yerlerimize atmak için neredeyse dakikaları, saniyeleri sayıyoruz. Karakış karşısındaki mukavemetimizi artırmak için kat kat elbiselerimize bürünüyor, sıcacık ayakkabıların verdiği güvenle adımlarımızı sıklaştırıyoruz. Eğer bir binek otosundaysak kışın dehşetini camdan seyretmek dahi tedirgin olmamıza yetiyor. Ama biliyoruz ki bu soğuk savletini bir süre sonra savuşturarak, sıcacık evlerimize iş yerlerimize ulaşacağız, karın tokluğu gönül hoşluğu ve emniyet içinde hayatımızı sürdüreceğiz.
Ey günümüzün karnı tok sırtı pek muhacir evlatları.
Şu 12 Mart Kurtuluş bayramlarını, giderek artan bir vurdumduymazlık ve bilinçsizlikle kutlarsınız. Size bayram bu şekliyleı kutlatanlar, 12 Mart 1918'in öncesinde ve sonrasında Erzurum'un uğradığı ihanetleri, acıları, zorlukları es geçerek, içi boşaltılmış bir sevincin gösterisini sunarlar.
Ey muhacirliğin ne demek olduğunu unutan efendiler, beyler, baylar, hanımlar, bayanlar!
Biliniz ki dedeleriniz nineleriniz bu günlerde bir misalini yaşadığımız karakışlardan 1916 karakışında , yanlarına aldıkları bir iki parça eşya ve birkaç günlük azıkla Moskof önünden “kaçakaç”a başlamıştı. Kimi atlı, kimi yaya, kimi de kağnılardaydı.
Geceden yükleri tay eylediler
Sabahtan öküze “ho” eylediler
Erzurum satıldı pay eylediler
Seneler seneler hain seneler
Gide de gelmeye hain seneler
Onlar ne gidecekleri yeri, ne de nasıl bir âkıbetin kendilerini beklediğini bilmiyorlardı. Bildikleri sadece arkalarına bakmadan kaçmaktı. Çünkü kafir içinde kalmamaya aht ederek yola çıkmışlardı. Köyü, kenti, varlıklısı, varlıksızı ile Erzurum ve Pasin Ovası, sanki Karakış Yaylağı'na doğru ayaklanmıştı. Ama bu yaylak, artık kimsenin yüzüne bakmadığı söylenen Erzurum'da kurulmak üzere olan canpazarında kalmamak , vahşi bir hayvan gibi saldıran düşmanın dişlerine ve pençelerine takılmamak için son çare olarak bulunmuş Karayaylak idi. Geçmişte atlarının karnına değen otları yararak güle oynaya yaylanın yolunu tutanlar, şimdi hıçkırarak yer yer yüksekliği diz kapağını aşan kar yığınlarını aşmak suretiyle Karayaylağın bilinmezlerine doğru yol alıyorlardı.
Hıçkırıkların arkasındaki hicranı en işi şairler dillendirir. Burada sözü Muhacir kervanları arasında bulunmuş bir şair yüreğine, hemşehrimiz Kemalettin Kâmi'ye bırakalım.
Ey muhacir ağla, Neden çıkmıyor sesin,
En canlı mümessili sensin bu sahnenin
Zira anan, baban, vatanın herşeyin senin
Çiğnendi pay-ı vahşeti altında düşmenin
Sinende her ne varsa bugün hepsi ağlasın
Hiçbir köşende ağlamayan kimse kalmasın
Ey muhacir Evladı! Erzurumlu atalarının seksen yıl ötelerden hala yükselmeye devam eden hıçkırıklarını hala işitemiyorsan İşte sana yine Kemalettin Kâmi'den ikinci bir ibret dersi:Hicret
Allahım ne bunaltıcı, ne boğucu bir gece
Gözlerimiz bulutlandı arabaya binince
Karanlıkta kaçıyoruz, çoğalıyor korkumuz,
Umulmadık bir felaket geçiriyor ordumuz
Fakirleri yalınayak, zenginleri atında
Yollar uzun bir inilti yıldızların altında
Gönüllerin göz yaşına inandığı bir anda,
Çok sevgili yuvamızı yâd ellere bıraktık
Dirseğimi dayayacak bir pencerem yok artık
Elveda ey harap olan baba evi elveda
Bütün Gece yol alırken tehlikeler içinde,
Ellerimi unutmuşum kardeşimin dizinde
Arkamızda kayboluyor beldemizin bağları
Arkamızda beyaz başlı Anadolu dağları
Sanki “Gece yolcuları gitmeyiniz” diyordu
Arkamızda bizim gibi gurub eden bir ordu!
Arkamızda neler yok ki dokunmasın insana
Viran bir köy önlerinde indik eski bir hana
Gönüllerin göz yaşına inandığı bir anda
Bin bahçeli beldemizi yad ellere bıraktık,
Gölgesinde barınacak tek ağacım yok artık,
Dallarında bülbül öten bahçelere elveda!
Başbakanlık Osmanlı Arşivinde yer alan belgelere göre 1916 Kaçakaçı'ndan önce Erzurum vilayetinde 705 bin kişinin yaşadığı, bunun 488 bininin muhacir olup 217 bininin istilada kaldığını; Erzurum geri alındığında 173 bin hemşehrimizin geri döndüğünü, 108 bininin ise gittikleri yerlere yerleştiklerini tesbit ediyoruz. Anadolu Karayaylağı'nın yuttuğu insan sayısını bu hesaba göre 207 bindir.(*) Bu naklettiklerimizden sonra şimdi Kemalettin Kami'nin bir mısraını günümüz şartlarına göre düzenleyip soruyoruz:
”Ey muhacir Evladı düşün, niçin çıkmıyor sesin?”
----------
(*) Zikreden Dr.Haluk Selvi. Milli Mücadele'de Erzurum. 2000/ sayfa 27