ERZURUMLUNUN TİYATROSU

san'at ve kültür

SEYR-İ ÂLEM ll
YAHUT
ERZURUMLUNUN TİYATROSU

Mustafa Çetin Baydar

Nüfusu yarım milyona doğru hızla ilerleyen tarihi kentimiz Erzurum'un fikir ve sanat namına dağarcığında neler bulundurduğu hiç kuşkusuz önemlidir.
Bir yanda devletin öncülük ettiği modern sanat ve kültür kurumları, beri yanda güçlü bir biçimde akıp gelen kültürel ananeler.. Ne yazık ki birinciler köksüz birer gövde, ikinci ise gövdeleşemeyen, ancak her yerden fışkırma istidadındaki ışkınlar.
Sanat disiplinlerini okullar verir, ama “estetik irade” denilen sanat terbiyesi, toplumun varlık kavgasından çıkar. Erzurumlunun fikir ve sanat bahsinde ruhunu en iyi bir biçimde tezahur ettirenler, bu itibarla şehir dokusundan beslenen sanatçılardır.
Anadolu San'at Etkinlikleri Merkezi'nin eski Halkevi salonunu mekan tutan tiyatro gösterisini seyrettikten sonra, toplumla bütünleşmiş estetik iradenin ne kadar sağlam bir zemin teşkil ettiğine bir kez daha tanık oldum.
Tiyatro, seyircisi ile vardır. Anadolu San'at Etkinlikleri Merkezi (ASEM) güç olanı başarmış, kendine özgü bir seyirci topluluğuna sahip olmuş. Bu topluluk şimdilik avami yanı fazla olan bir seyirci profili çiziyor. Çizsin! Tiyatro, seyircisini eğiten bir mektep olduğuna göre, giderek, zevkler incelecek, avamdan havasa doğru yükseliş başlayacaktır.
Anadolu San'at etkinlikleri Merkezi'nin çıkışında ikinci dikkate değer nokta, bu tiyatroyu sürükleyen sanatçıların alaylı bır gelenekten gelmelerine rağmen göz doldurucu kimlikleridir. Cumhur Seval, Temel Aydın ve Semih Yetimoğlu oyunculuk hünerleri ile amatörlüğün sınırlarını aşmış gözüküyorlar. Ancak, profesyonellik kollektif çabalarla sürekli kılınabilir. ASEM, ne kadar kitlelerle bütünleşmiş olursa olsun henüz işin başında. Halk Tiyatrosu; seyirlik köy oyunları, meddah, düğünler , meydan cambazları v.b ile bilinen bir üslübun sahneye taşınmasıdır. Bu taşıma işini sanatsal proseslerden geçirmeden bir diğer deyişle dantela gibi işlemeden olduğu gibi sahneleştirmek, kısa sürede işin cazibesini yitirtebilir. Seyr-i alem Erzurum ll oyununda da bunu görmek mümkün. Seyr-i Âlem'e bir tiyatrodan çok parodiler resmi geçidi diyebiliriz. Oysa Drama olmaksızın tiyatro sanatının inceliklerini sergilenemez. Evvela bir dramatik yapı öngörülmeli, ardından, beğeni ile karşılaşacak müzik, sıradanlaşmamış raks, kusursuz bir dekor, inandırıcı kostümler ve nihayet yorum gelmelidir.
Seyr-i Alem Erzurum ll oyununa seyircilerin gösterdikleri reaksiyonlara bakılacak olursa, asgari tiyatro şartlarının yerine getirilmiş olmasının, seyirciği tatmin etmeğe yettiğini söyleyebiliriz. Ama bugün böyle; ya yarın? Eğer Erzurumlunun Tiyatrosu kökleşecekse “Yarın Hesabı” hiç akıldan çıkarılmamalıdır.
ASEM'i seyredene kadar doğrusu bu oyuncular ve yaptıkları iş hakkında pek iyi kanaatlerin sahibi değildim. Özellikle Sebahattin Bulut Ağabeyimizin eleştirilerinden etkilenmiştim. Halk Oyunları Halk Türküleri Derneği'nin aynı vadide ortaya koyduğu sanat numunelerini bir zamanlar seyretmiş ve haz duymuş biri olarak Sayın Bulut'a hak verme eğilimim normaldi. Ama ASEM'i seyrettikten sonra konunun başka yönleri olduğunu da gördüm. Sayın Bulut, bu tarz tiyatro anlayışının haklı olarak kimin hesabına bir tavır olduğunu sorguluyor, özellikle sergilenen karakterlerin gerek iptidai espri anlayışı ve gerek kullandıkları düşük seviyeli Erzurum Ağzı tekellümlerden rahatsızlık duyuyordu.
Erzurumluya adanmış tiyatro başka şeydir, Erzurumlunun iktisaden geri, sosyal statü olarak düşük ve kültürel bakımdan yoksulluk kıskacındakı Erzurumlu zümrelere adanmış tiyatro yine başka şeydir. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük tiyatro üstadı Molier hem saraylıları, hem aristokratları hem de en düşük seviyeden insanları etkileyen tiyatrosu ile bu bağlamda bize yol gösterici olabilir.
Seyr-i Alem Erzurum'da, canlandırılan erkek ve kadın tipleri bir iki istisna dışında Erzurumlunun “kalikman” tabir ettiği veya “maraba” reaksiyonlu dünyadan seçilmiş insanlardır. Espiriler, tiplerin dünyaya bakış ve yorumlayışları, Erzurum ağzının en bozuk biçimleriyle kullanılması, karakter sergilenişleri de bu düşük seviyenin motiflerini ister istemez taşıyacaktır. Tabii ki Erzurumlu bu tiplerden ibaret değildir. Dolayısıyla yoksulluk kültürünün fırlayıp, gülünç tarafları ile sahneye çıkması, yalnızca bir parodi oluyor, tiyatro olamıyor. Bu sonuçta ASEM'in bir kusuru olmadığını peşinen söyleyelim. Geleneğin Tiyatro sahnesine taşınabilmesi için bir dizi prosese ihtiyaç olduğunu daha önce belirtmiştik. Erzurumlunun tiyatrosunun var edilebilmesi için, evvela Erzurumlunun Tiyatro Yazarlarının zuhur eylemesi gerekiyor. Birkaç naiv deneme dışında bu yolda bir Tiyatro eseri yazılamadı.
Oysa yirminci yüzyılın başında şu anda bizim Erzurum'da yapmak istediklerimiz Azerbaycan'da mükemmel bir biçimde yapılıyor. Üzeyir Hacıbeyli'nin başını çektiği sanatçılar Erzurumlu'nun da birkaç kez seyrettiği Meşhedibad, Arşın Mal Alan ve benzeri oyunlarını telif ediyorlardı.
Özetle söylemek gerekirse toplumlar ve onların kümelendikleri şehirler varlığını idrak ettikçe onu fiktif (itibari-sanal)ortamlara taşır . Ve bir de orada kendini seyre koyulur. Gülünç taraflarının bilincine varışı onu kahkahaya boğar, mehabetli yönleri ise büyük hayat macerasını sürdürmesine katık olur.
ASEM, bu ceht için Erzurumlular adına yola çıkmış kafilelerden biri. Solukları onları nereye kadar taşıyacak? Erzurumlu, küçük bir kesimiyle de olsa onları destekliyor. Şehrin Önde gelen yöneticilerinden bir iki istisna dışında kimsenin bu güne kadar seyr-i Alem Erzurumu görme tenezzülünde bulunmadığını üzülerek öğrendim. İçinde Erzurumlu zekası, hüneri ve spor cehdi barınmayan Erzurumspor olgusuna verilen desteğin yüzde biri, bu tiyatroya gelse ASEM pek çok imkansızı bir anda aşabilir. Cumhur Seval, Temel Aydın ve Semih Yetimoğlu'nu gidip icra-ı sanat eylerken görecek olursanız bize hak vereceksiniz. Bu grubu seyrederken nerden aklıma düştüyse, merhum Selahattin Daloğlu gözümün önünden gitmedi. Erzurum'da eğer Erzurumlunun tiyatrosu kökleşirse, sahnelerden birine her halde Selahattin Daloğlu'nun adını verenler çıkacaktır.