MUSTAFA ÇETİN BAYDAR
Cumhuriyet yönetimi Erzurum'un kenarında modern bir şehir inşâ etmekle kalmıyor, Tebriz kapısı ile Erzincan kapısını düz bir hatla birleştirmek üzere açtığı yolun güney tarafına, ha bire çatılı iki katlı yapılar konduruyordu. Cumhuriyet döneminin simgeleri olarak tasarlanan, bilardo salonlu, balkonlu yüksek kahveler; pastaneler, içkili lokantalar, eczaneler, çeşit çeşit mağazâlar bu muhitte boy salmaya başlamıştı..
Bu alafranga yapıların karşı sırasında, Yakutiye kışlası başta olmak üzere askerî binalar vardı. Lalapaşa Câmii'ne sırtını vermiş askeri mahfel, mahfelin tavlasından bozularak yapılmış Doğu Sineması ve nihâyet İstanbul Oteli, modernliğin artık Erzurum'daki muhitleri sayılıyordu. “Yeni Erzurumlu Zihniyeti”ni inşâ için önce Avrupai bir Erzurum çehresine ihtiyaç olduğu Şehrin Devrimci efendileri arasında söylenip dururdu. Ardı ardınca modern binalar yapmak bunların çevresini park ve bahçelerle süslemek, devrimi bu yolla ebedileştirmek elbetteki anlaşılır bir projeydi.
(.../..)
Boyacı İsmail ustayı sanki gizli bir el “yeter yürüdün dur ve etrafına bak!” dercesine durdurdu. Yorulunce sigara istetmişti. Tütün tabakasını çıkarıp kapaktaki sigara kağıdını baş parmağı ile işâret parmağının arasına yerleştirdi. Sonra da kehribar renkli kaçak Muş tütününü özene bezene kağıdın üstüne serdi. Sigarasını sararken bir taraftan da akşam güneşi ile camları alev alev yanan yeni belediye binasını seyrediyordu. İçinden “kırmızı kamber taşları” ile bir kale kadar muhkem bir yapı olmuş” diye geçirdi. Sonra bakışları sağ tarafa kaydı. Ruslara kalmasın diye yakılıp harabeye çevrilen tarihi hükûmet binasının da tamiri tamamlanmış böylece Erzurum kalem efendilerinin, heves güvez ile oturulup iş yapılacak çifter çifter, kınalı mekânları olmuştu.
"Şapka" Romanından