BİR ZAMANLAR ERZURUM SAZLIĞI VARDI
Eski kitaplarda Cennette akan dört ırmaktan biri olarak gösterilen Fırat Nehri, Dumlu Dağları'ndan doğar. 1950'li yıllara kadar bu ırmak, yeryüzüne çıktığı noktada, cennet misâli bir ovayı çağıltıları ile inletir; bu ovada, üzerinde binbir türlü av kuşunun cıvıldaştığı, sularında sayısız türdeki canlının oynaştığı bir büyük sazlığı seyrederdi.
Modernizm ve onun mârifetli sihirbazı “teknoloji” 1950'li yıllarda İşte bu sazlığı katletti.
Bu katliamda iki kutuplu dünyanın kurulması, ABD'nin başkentinde “Hür dünyanın doğu sınırlarının Transkafkasyada başladığının” açıklanması ikinci derecede bir rol oynamıştı.
Önce belirtmek gerekir ki “Çevre Bilinci” bu derecede güçlenmemiş olsaydı; sulak alanların, korunması gereken en güzel tabiat armağanları olduğu gerçeği ortaya çıkmasaydı, biz tabiî denge tutkunları, sesimizi bu denli yükseltemezdik.
Erzurum Sazlığı'nın hikâyesi, bir bakıma, kendi ihtiyaçları doğrultusunda bir gelişme irâdesi ortaya koyamayan, buna mukâbil uluslararası projelerin gâfil bir uygulayıcısı durumuna rahatlıkla düşürülebilen bir toplumun hikâyesidir.
l950'li yıllar, sâdece filmlerdeki Amerikan hayatını değil, bu hayatın nesnel parçalarını da Türkiye'ye getirdi.
Marshall Yardımı çerçevesinde ülkemize gönderilen Tarım makinaları, askeri araç ve gereçler, süt tozu, peynir, yağ gibi gıda maddeleri bir anda en ucra köylere kadar ulaşıverdi.
Geven, pelit, tezek, şalgam yüklü kağnıların dünyasında yaşarken âniden zuhur eden Traktörler, mibzerler, biçerdöğerlerin önünde kendimizi bulmuştuk.
Erzurum'daki bu Amerikan Misyonuna verilen görevin Komünist Sovyet Dünyası'nı kontrol etmek üzere radar istasyonları kurmak , büyükçe bir Askeri Havaalanı inşa etmek, yakıt ikmali için Tank Çiftlikleri vücuda getirmek olduğunu üç-beş askeri yetkiliden başka bilen yoktu.
Cihet-i Askeriye'deki hareketlilik ise artık iyice dışa vurmuştu.
Cumhuriyet Bayramlarında biz çocukların keyifle seyrettiği, o heybetli Katana Birlikleri yavaş yavaş kaybolmaya, onların yerini Amerikan cipleri, cemseleri ve uçaksavarlar almaya başladı.
Transkafkasya'daki askeri boşluğu süper dünyanın bir numaralı süperi (ABD) gelip doldurmuştu. Devletler arası hukuku (Nato, hür dünya ideali v.s.), tarihi (Uydurma kahramanlar), politikayı (Amerikancı Sömürge Demokrasisi) çıkarları doğrultusunda bildikleri gibi düzenlediler. Tabii bu arada coğrafya ile de istedikleri gibi oynadılar.
Erzurum sazlığı işte bu hengamenin kurbanlarından biridir.
Erzurum Ovasındaki Ekosistem'in önemli bir parçası olan bu sazlık, Nato uçaklarının inip kalkabilecekleri kapasitede bir havaalanı kurabilmek için gözden çıkarıldı. Bu doğa katliamı ile yaklaşık 8 kilometre kare büyüklüğündeki bir sulu alan, florası ve faunası ile birlikte yok oldu.
Erzurum'a uğrayan her seyyahın öve öve bitiremediği bir tabiat harikasına nasıl kıyıldığını kısaca da olsa anlatmağa çalıştım.
Göllerinde sunaların yüzdüğü, dallarında yüzlerce tür kuşun öttüğü, sazlıklarında sayısız balığın oynaştığı bu sazlığın Erzurum şehir kimliğine kattıkları ile yok olması, ayrı bir hicranın konusudur.
Yüzyıllar boyu bu sazlıkla ortak bir hayatı sürdürmüş olan Erzurum'un maddî ve mânevi dünyasında bu doğa armağanından bir parça bulmak her zaman mümkündür.
Erzurumlu hasır üzerine serili yaygılarda doğup büyür, mezarını bir hasır parçası ile kapatarak ebedî âleme göç ederdi.
Hasır ve kamışlar en ucuz ve etkili tecrit maddesi olarak bu şehirdeki damların üstünü, bağdadi duvarların arasını kaplardı.
Erzurum hamamları ve fırınları, asırlarca sazlıktan külhanlarına akan kamış ırmakları ile beslendiler.
Erzurum ahenginin üzerindeki “sazlık himmeti” ise asla inkâr götürmez. Musikiden en habersiz insanlar dahi kamışlıktan kesilen kavalları, meyleri nice kez üflemiştir. Bizim yetiştip gördüğümüz ünlü çalgıcıların sazlık çevresindeki köylerden çıkmış olması elbette bir tesadüf olamazdı.
Arzıtı'lı Kemal, Ağadede, Seyfettin Sığmaz ve sonraki nesil, mey virtiöz'leri Suat Işıklı, Muzaffer Yöndem, Müslüm Abay kimbilir bu sazlıktan kesilmiş kamışlarla ne maceralar yaşadılar?
Erzurum sazlığından yükselen nağmelerin bir de canlı muganni ve muganniyeleri vardı : Kuşlar.
Geçtiğimiz asırda bu sazlıkta yaşayan kuşları tedkik eden bir ingiliz seyyahı tam 170 çeşit kuş saymış. Tarihçi Abdurrahim Şerif bey , köylülerin bu rakamı 200 çeşit olarak telafuz ettiklerini söylüyor.
Aman Allahım. bu serveti nasıl kaybettik?
.