Erzurum Menkıbeleri

Menkıbeleri -1
Abdurrezzak Türk 05 Ağustos 2011 Cuma

Emir şeyhle ilgili bir rivayette: Emir Şeyh Bağdat'ta geziyormuş, Karşısına bir pir-i fani çıkar. “Sen buralarda ne geziyorsun?” diye sorar. Oda ’'Ben seyyahım” cevabını verir. Piri-i fani: “Seyyahtan kastın nedir?” diye tekrarlar. “Ben yetmiş bin evliyayı arıyorum.” “Sen git Erzurum eline yetmiş bin evliyayı bulursun...” “Emir Şeyh gelir, Palandöken dağlarının tepesinde müritleriyle birlikte çadır kurar. Murakabeye çekilir. Kalp gözü açılır bakar ki yetmiş bin evliya Erzurum ilinde yatmakta. Bunun üzerine Erzurum'da kalmaya karar verir. Tebrizkapı semtine yerleşir. Erzurum toprağı geçmişten yakın tarihe kadar şüheda kanıyla yoğrulmuş, üzerinde binlerce âlim, ulema, şeyh, meşayih yetiştirmiş şehri mübarektir.

******

Abdurrahman Gazi ile ilgili anlatılan bir rivayette: İslam orduları Erzurum'u fethettikten sonra, vakit namazlarında komutanın arkasında saf bağlar, bir defasında komutan kıraatte hata yapar. Namazdan sonra Abdurrahman Gazi itiraz eder.”Okuduğunuz yerde kıraat hatası var.” Diye. Kumandan doğru okuduğunu beyan eder. İhtilaf büyür ve çözemezler. Meseleyi Medine deki Halifeye (Hz. Osman) yazarlar. Gönderdikleri haberci belli bir süre sonra gelir. Abdurrahman Gazinin itirazı haklı çıkmıştır... Abdurrahman Gazi iki elini semaya doğru kaldırarak “Ya Rabbi bu gün olduğu gibi, bundan sonrada kıyamete dek bu şehre tüm haksızlıkları ve hataları düzeltecek isyan ahlakını nasip eyle.” O dua orada kabul buyrulmuş olmalı ki Erzurumlular tarih boyunca hep doğrudan yana olmuş, haksızlığa karşı baş kaldırmışlardır. Bu olaydan sonra Kuranı Kerimin yazılmasına karar verilir ve denir ki Erzurum Kuranı Kerimin yazıya dökülmesine sebep olan kutlu beldedir.

******

Namık zadelerin Rasim (Erverdi) Efendi, Kurşunlu medreselerinde Hacı Süleyman Efendiden okumuş, hocalık icazetini almıştır. Her ne hikmetse diyanetten görev almamış. Merhum öyle sessiz, öyle mütevazı bir hayat sürmüş ve o derece kendisini gösteriş ve zevahirden gizlemiş aynı zamanda Fukara perver muhterem bir zat. Devlet düşkünü, alil hasta fukaraları büyük bir titizlikle arayıp beslemek, onlara elinden geldiği kadar yardımda bulunmaktı. Öldüğünde cenazesini birçok kimseler nöbetle sabaha kadar beklemişler. Tabutu o zamana kadar nadir görülen bir kalabalığın elleri üzerinde mezarlığa kadar götürülmüş. Hatta halk “Bu cenaze dünyanın öbür ucuna dahi gidecek olsa yine ellerimizin üstünden indirmeyiz” diye bağırmışlar. Böylece bütün hayatı boyunca halkın, Allahtan başka sahibi olmayan fukaranın arasından ayrılmayan Rasim Efendinin cesedi isteği üzerine onlarla birlikte toprağa karışmıştır.

Bilhassa onun sakat hayvanları beslemekte gösterdiği titizliği şayanı hayret derecesindedir. Bir ara topal bir köpeği penceresinin önünde uzun müddet beslediği gibi, yine epey bir zaman kör bir kediye adeta bir evlat şefkati gösterircesine baktığı da vakidir. Hatta bu kedi bir ara kayıp olmuşsa da, kedinin yegâne tanıdığı Rasim Efendinin şefkat ve merhamet bastonunun sesinden sahibini bulabilmesi de şayanı dikkattir.

Merhum bir gün Ayaz Paşa camiinin avlusunda abdest almağa giderken, cami çeşmesinin ilerisinde iki kişinin bir şahsın dedikodusunu yaptıklarının farkına varır. Abdest aldıktan sonra yanlarına gider ve onlara şu ibret verici fıkrayı anlatır. “Ağa Leyla öldükten sonra Mecnun onun köpeğini öper, okşar severmiş. Bir gün arkadaşları Mecnuna köpeğin pis bir hayvan olduğunu bunu sevmenin hoş bir şey olmadığını söylerler. Mecnunda onlara “Ama bu Leyla'nın köpeği” diye cevap verir. Rasim Efendide bu şahıslara: Sizin demin dedikodu ettiğiniz adam ise Allahın kulu, der. “Kendi ruhunda başkalarının ruhunu taşıyan insan büyük adamdır”

Hak yolunda gidip, hakka kavuşanlara bizde Allahtan Rahmet dileriz.

DEVAM EDECEK
.