Erzurum Menkıbeleri

Erzurum Menkıbeleri-8

Abdurrezzak Türk 18 Ağustos 2011 Perşembe

AŞKALE-GÜLLÜDERE köyünde yatmakta olan Kadiri şeyhi Maran Babanın asıl adı İbrahim dir.

İbrahim (Maran) Baba inşaat, ahşap işleri ve çiftçilikte mahir bir insan olduğu anlatılıyor. Hiç kimseden bir şey kabul etmeden aile efradını kendi el emeği alın teriyle geçindirmiş. Hayatı boyunca yöre insanının manen aydınlanması için sohbet ve irşat faaliyetlerini sürdürmüş arif ve kâmil bir zattır. Doksan yaşını aşmış durumda fani âlemden ebedi âleme göçtüğünde kendi isteği üzerine entarisi, takke ve sarığı ile birlikte kabre gömülüyor. Büyük harpte Pırtına kadar gelen Rus ordusu, komutanı köyde Maran Babanın kabrinin tahrip edilmesi emrini verir. Tahrip etmeye giden asker mezara yaklaştığında hiçbir şey göremez. Komutanına burada mezar yok der. Komutan uzaktan mezarın var olduğunu görür, kendisi hiddetle yaklaşır ama oda olmadığını görür. Uzaktan var yakından yok olduğuna şahit olan Komutan burada yatan zat kendisine sahip olmaktadır der. Askerlere mezar ve bu zata ait hiçbir şeye dokunmayın ve muhafaza altına alın emrini verir.

Çevre köylerdeki ahaliden çocukları askere gidecek olanlar Maran Babanın kabrini ziyaret ederek mezarından bir miktar toprak alıp çocuklarının giysilerinin omuz kısmına dikerek, korunacaklarına inanmaktadırlar. Bu gelenek hala devam etmektedir. Mezardan boş alan yerleri aile mensupları Maran Babanın çayırından getirdikleri toprakla boş alan yerleri her yıl dolduruyorlar.

****

VEYİS EFENDİ son dönemlerini camisinin yanındaki evinde geçirmiş. Evinden cami avlusuna bir kapı açtırmış, sabah namazları devamlı olarak cemaate caminin kapısını kendisi açarmış. Caminin her şeyi ile bizzat kendisi ilgilenirmiş.

Yanında çalışanlarına çok önem verir, hassas davranırmış. Şöyle ki kendi evine alınan gıdaların aynısını ve yeteri kadarını çalışanların evlerine de gönderirmiş. Kendisi, hanımı ve çocuklarına aldığı giysilerin aynı kalitesini de yanında çalışanlara alırmış ki sonra bizim evde pişene, hanımıma ve çocuklarıma bakıp da heveslenirlerse haklarına girmiş olurum. Rabbim benden hesabını sorar...

Veyis Efendinin yanında çalışanlarının kendisine duası da başka bir güzellik. Şahit olanların nakline göre; Çalışanın camide namaz sonrası duasında Yarabbi ben senden ahiretimin mamur olmasını istiyorum. Dünyalığımız efendimizle aynı, ona hayırlı ömürler ver. Onu iki cihanda aziz eyle. O vesile olmuş, bizi senin izninle ihya ediyor.

Veyis Efendi piri fanidir. Bir sabah namazından sonra sırra kadem basar, kayıp olur. Daha gözükmez. Bir başka rivayette hacca gider orada Rahmeti Rahmana kavuşur ve orda defin edilir...

****

İSMAİL SIRRI EFENDİ; Erzurum'da “Zincirli Hafız, kayın biraderi” denmekle yâd olunan cezbe ehli arifi billâh bir zat olan Kadiri şeyhi Hüseyin Ruhi Efendinin halifesidir.

. MÜRİTLERİNİN bir anlatımında ” Bir subay dergâhı fazla rahatsız eder olmuş, Şeyh efendiye haber gönderir ki, onun dergâhını yıkıp yerine arpa ektireceğim demiş. Bunu duyan şeyh efendi yanındaki şamdanı tutarak hiddetle sallamış bende onun gözlerini patlatacağım ifadesini kullanmış. Bir süre sonra subayın elinden bir kişi tutmuş halde tekkeye girerler. Subayın gözleri görmez, sıkıntı içerisindedir. Şeyh efendiden medet diler. Şeyh elini görmeyen gözlere sürerek “Ya Abdulkadiri Geylani” diye nidada bulunur. Görmeyen gözler, görmeye başlar. Şeyhin elleri öpülür, helallik alınır. Şeyh efendi; herkes kendi işiyle uğraşırsa makbulü o dur. Allah hepimizi iyi etsin” der misafiri yolcu eder... Öyle ya, Allahın evliyası ile uğraşmak doğru değildir.

*****

HACI MEHMET EFENDİ: Sultaniye medresesinde tahsilini tamamlayarak Ali Paşa medresesine müderris olmuştur. Zahit, muttaki bir zat idi. Devlet hazinesinden hiçbir şey kabul etmez, zenginlerden zekât dahi almazdı. Kendi tarlalarını eker biçer, hâsılatıyla çoluk, çocuğunu geçindirirdi.(Hacı Ahmet Efendinin) Kendi anlatımı ki Hicazda bulunduğu zaman, bir gece Haremi Şerifte düşünce halinde iken birkaç zatın oturup, büyüklerden birinin ölümü üzerine yerine kimin tayin olunacağını müzakere ettiklerini duyar. Konuşma sonunda Şam Müftüsü Şeyh Mustafa Efendinin manevi yönetici büyükler arasına dâhil olduğunu işitince, bu zatı şeriflerin sohbetlerine katılmak istese de manevi bir hal yanlarına gitmeye engel olur. Az sonra kalkar giderler. Gönlünce düşünür ki bunlar Hazreti Kutuplar idi. Gizli manevi bir hal beni yanlarına bırakmadı. Fakat İnşallah dönüşte Şam Müftüsünü bulur, ondan feyiz alırım. Hac farizasını tamamlar, kafile ile Şam'a dönerler. Hoca efendi Müftü hazretlerinin yüce hanelerine ziyarete giderse de, bir müddet evvel Müftü efendinin cinnet getirdiğini söylerler. Ve bu haber Mekke'de cereyan eden müzakerenin bir manevi neticesi olduğuna kail olarak, çarşıda Müftü efendiyi arar, bularak kendilerine himmetlerini rica ve ricaları üzerine, ömrünün sonuna kadar Erzurum'da her gün ümmeti Muhammed'e vaaz etmelerini emir buyururlar. Memlekete vardıktan sonra emre uyarak Ali Paşa camiinde her gün vaazı nasihate devam ile bu görevi ölümüne kadar devam ettirmiştir.

.