Erzurum Menkıbeleri -3
Abdurrezzak Türk 10 Ağustos 2011 Çarşamba
Haşiizade Hacı Ali Efendi (Hacı Haşıl) O bir mürşitti. Sarhoş demeden, ayyaş demeden, keşiş demeden yakaladığı her insanı irşat edebilmiştir. Büyük bir takva sahibiydi. Devrinin en iyi dervişlerinden, en muttakilerin dendi. Şöyle derdi:
Ben gülü deste bağlarım
Desteyi dosta bağlarım.
Ömrü boyunca hep gül bağlayıp dosta dağıtmıştır. Kendisi Kadiri şeyhidir. Bir defasında müritlerinin tekkeyi ihmal etmelerine hiddetlenir. Müritlerine siz gelmeseniz de ben olanlarla zikrimi yaparım der, dergâha girer tek başına zikre başlar. İçeri giren müritleri Haşıl Efendinin çevresindeki minderlerde o Allah deyip döndükçe, ona eşlik ettiklerini görürüler.
Bir gün Şeyh Efendi cennet çeşmesi yokuşundan aşağıya inmektedir. Karşısına bir sıtmalı hasta çıkarak eline sarılır. “Sen bilirsin kurtar beni “ diye yalvarmaya başlar. O anda yanlarından bir keşiş geçmektedir. Hacı Haşıl “Peki senden çıksın, şu keşiş efendiye girsin” der. Bu defa şiddetli bir titremeyle keşiş efendi zıngırdamaya başlar. Yalvarma sırası onundur. Keşiş efendiye tatlı bir tebessüm savuran şeyh “Senden çıksın şu taşa girsin” der. Görenler anlatmaktadırlar ki, taştaki titreme sesi ile Keşiş efendinin Kelime i şahadet getiren sesi bir birine karışmıştır. Allahın rahmeti üzerine olsun.
****
Davut Baba; Devrinin büyük şeyhlerinden kâmil ve arif bir zattır. Ziyaretli köyüne geldiğinde, çevre verimsiz ve susuz bir halde imiş, Rüyasında Tortumun, Peynirli köyünden-Ziyaretli köyüne suyolu kazdırılarak su getirip köy arazisini sulamanın mümkün olacağını görmüş. Köylüyü toplayarak işe girişilmiş. İş bittiğinde su akmamış. Tekrar rüyasında bu suyun akması için bir kurbanın kesilmesine bağlı olduğunu görmüş ve kurbanı kestirmiş. Su akmaya başlamış. Kurban kesilmediğinde akmıyor. Kurban kesildiğinde akıyor. Bu halden sonra Davut Baba bir çayır vakfetmiş, her sene devamlı olarak bu işlemin devamı için köylüye vasiyet etmiş. Bu vasiyet üzerine köylü suyun devamlı akmasını temin için her sene yaz mevsiminde toplanır kurban kesilir ve suyolu bakımı yapılır. Bu gelenek kesintisiz devam etmektedir.
*****
Umudum Babanın müridi,
Hasan baba, atlı olarak Bağdat'tan Umuduma misafir gelmiş, namaz kılmak istediğini köylüye söyleyerek camiye girmiş, Köy sakinleri misafiri ağırlamak için beklemeye durmuşlar, gecikmesi üzerine köylü camiye girdiğinde, misafirin ruhunu teslim etmiş olduğunu görmüşler. Köyün ileri gelenleri bir araya gelerek durumu değerlendirmiş, misafirin atının üzerindeki heybesini açtıklarında, heybe içerisinde özel hazırlanmış kefeni, kendi el yazması vasiyetnamesiyle karşılaşırlar. Umudum babanın müridi olduğunu Bağdat'tan buraya gelerek babanın yanında defin edilmesini istediği yazılı imiş. Köylü bu vasiyeti yerine getirmiş, şimdiki metfun olduğu yere defin etmişler.
Umudum baba ile ilgili, geçmişten günümüze kadar anlatıla gelmiş olan, bu gün dahi mahalle sakinlerinin yaşlısından, çocuğuna kadar bilinen bir menkıbesi de: Erzurum da yedi yıl kış ve kıtlığın olduğu, kimselerin kalmadığı bir dönemde Sultan IV. Murat Han doğu seferine geldiğinde bu yöredeki ıssızlığı görür ve koskoca ovada sadece iki ince soba dumanının çıktığını öğrenir. Oralarda yaşayanların olduğu kanaatiyle yola koyulup yanlarına varır. Biri Karaz köyünde zengin bir keşiş, diğeri de acaba kim ola düşüncesiyle,” umudum bir Müslüman'ın olması” demiş. Vezirleri, Paşaları Padişaha orada âlim bir dervişin var olduğunu haber aldık, demişler. Duman çıkan yere vardıklarında piri fani bir dervişle karşılaşırlar. Misafir olurlar. Umudum baba misafirlerine buyur ettikten sonra, Allah ne vermişse yiyelim demiş. Padişahta “elbette baba demiş bu kış kıyamette taze salatalık ikram edecek değilsin ya” demiş. İçinden geçen duygu, bu kişi ermiş ise kış günü bize taze salatalık ikram eder... Bir süre sonra derviş yanlarına gelerek bostandan yeni koparılmış salatalıkları ikram eder. Padişah saygı ve muhabbetle davranarak, umudum yerini buldu, bundan sonra sizin adınız Umudum baba olsun demiş. O günden bu güne kadar yöre ve şahıs bu isimle anılmaktadır, diye anlatırlar.
*****
Hacı İbrahim babanın müritlerine tembihi:” Her gün sadaka verin. Hep veren el olun. Her meşru yerde kendinizi iyi bir şekilde gösterin. Allah'ın vermiş olduğu nimetleri kul olarak onun için gösterin. Namazınızı aksatmayın. Dilinizden zikri düşürmeyin. Allah'ın emirlerinden kopmayın, yasaklarından kaçının. Devamlı çalışın ve kanaatkâr olun.”
Hacı İbrahim baba kendisine bakmayan, pejmürde gezen müritlerini uyarırmış.” Bir müridi tekkeye geldiğinde her zaman en alt uç da oturup, boynu bükük bir vaziyet alırmış. Hacı baba diğer müritlerine bunu göstererek, bunu görüyor musunuz, bu Cennette de böyle boynunu bükerek ayakaltında oturacaktır.”demiş.
Erzurum esnafından bir dostu Hacı İbrahim babaya vaktin kutbunu sorar. Dostuna verdiği cevap” Yarın ikindi ezanından sonra namazını kılıp defin edeceğiz. O zaman öğrenirsin” demiş. Ertesi gün Hacı İbrahim baba dünyasını değiştirmiştir. İkindi den sonra cenaze namazı kılınır...18 Şaban 1348.
Şehir düzenlemesi adı altında o yöredeki mezarlıklar kaldırılırken Hacı İbrahim babanın da mezarı kaldırılmak istenmiş. Dozer mezara yaklaştığında bozulduğunu, operatörünün hastalandığını anlattılar.
.