Zir.Yük.Müh. Muammer YAŞARBAŞ
Ankara’da, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nde, Mücadele Programları Daire Başkanı olarak görev yapmakta iken, 1988 yılında , dönemin Koruma ve Kontrol Genel Müdürü zat ile aramızda üçüncü şahıslarca oluşturulan suni anlaşmazlıklar sebebiyle, naklen tayinim gündeme geldi.
Beni, Daire Başkanlığı görevine getiren, dönemin Müsteşar’ı Sayın Mustafa KETEN’di. Çalışmalarımdan da son derece memnundu. Birgün, beni makamına çağırdı ve şunları söyledi:
‘’Muammer, Genel Müdür kendisini ortaya koydu. ‘Ya ben, ya o!’ dedi. Onun için seni görevinden alacağım.Kurmaylar, bazen kıta hizmeti yaparlar. Seni Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü’ne kıta hizmeti yapmak üzere gönderiyorum.’’
Ben de vereceği her görevi şerefle yapacağımı, kendisine münasip bir şekilde arz ettim. Makamından ayrıldım.
Ankara’dan ayrılırken, Müsteşarım Sayın Mustafa KETEN’e veda etmeye gittim. Bana, Adana’da yapımı biten, fakat devreye alınamayan İnsektaryum’u (Faydalı Böcek Üretme Merkezi) faaliyete geçirmemi; Turunçgillerde Unlu Bit mücadelesinde kullanılan faydalı böcek ( Cryptolaemus montrouzieri Muls., Leptomastix dactylopi ) üretimindeki darboğazı ortadan kaldırmamı ve biyolojik mücadele çalışmalarına önem vermemi sıkı bir şekilde tembihlediler.
Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü’nde Müdür olarak göreve başladıktan sonra, laboratuar şeflerinden brifingler almaya başladım.Şefler, hem çalışmaları hakkında bilgi veriyor, hem de sorunlarını dile getiriyorlardı.
Turunçgil Zararlıları Laboratuarı’nın brifinginde, Turunçgil Beyaz Sineği’nin, Dialeurodes citri (Ashm.) yayılışı, kimyasal preparatlarla mücadelesinin zorluğu ve biyolojik mücadele imkanları dile getirildi.
Turuçgil Beyaz Sineği’nin, Dialeurodes citri (Ashm.) Serangium cinsi bir avcı böceği bulunduğu; böceğin esas itibariyle Hindistan menşeli olduğu; Kafkasların subtropikal iklimine sahip Karadeniz sahil bölgesinde zararlı olan Turunçgil Beyaz Sineği’nin, D. Citri (Ashm.) biyolojik mücadelesinde kullanılmak üzere, 1973 yılında Gürcistan Biyolojik Mücadele Enstitüsü tarafından ithal edildiği; Batumi-Angisa’da 1974-1975 yıllarında laboratuar ve arazi çalışmalarının başlatıldığı; zararlının yoğun olduğu bahçelere salıverilen avcı böceğin zararlı ile bulaşık alanlarda çoğaldığı; zararlı beyaz sinek üzerinde yeterli baskıyı sağladığı ve kışı tabiatta geçirebildiği; Doğu Akdeniz bölgesinde zararlı söz konusu beyaz sineğin yoğunluğunun artması üzerine, Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü tarafından avcı böceğin dış ülkelerden temini için bir çok teşebbüslerde bulunulduğu; 1986 ve 1987 yıllarında bu teşebbüslerin önemli derecede yoğunlaştırıldığı; ancak, olumlu bir sonuç alınamadığı ifade edilerek, Müdürlük makamının bu konuda yardımları talep edildi.
Yaptığım araştırmada, Bakanlığın konuyu gündemine almadığı ve Enstitü’nün başvurularının dosyasında kaldığı tarafımdan tesbit edildi.Buna rağmen, başvurumuzu bir kez daha yeniledim.Fakat, yine bir işlem yapılmadı.Talebimize bir ivme kazandırılabilmesi, kendi göbeğimizin kendimizce kesilebilmesi için laboratuar Şefi Dr. Abdurrahman YİĞİT tarafından Türkçe olarak hazırlanan bir mektup, Rusça bilen Diyarbakır Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürü Sayın Sami MAÇAN’a gönderilerek Rusça’ya tercümesi sağlandı ve imzamla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ne gönderildi.
Aradan yaklaşık iki yıl geçtikten sonra, Türkçe yazılmış bir mektup aldım. Mektupta, Enstitü yetkilileri , Serengium cinsi avcı böcekle ilgili çalışmaları yerinde görmek ve böceği elden almak üzere Gürcistan’a davet ediliyordu.
Mektubu ve bir haftalık görevlendirme talebimizi Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü’ne gönderdim. Bir müddet sonra, Sayın Genel Müdür , Ankara’da kıyameti kopardı.
Bu sırada , Sayın Mustafa KETEN, Müsteşar’lık görevinden ayrılmış, yerine Sayın Hüsnü POYRAZ getirilmişti. Bunu bir avantaj olarak düşünen Sayın Genel Müdür, sonradan öğrendiğim kadariyle, teklif yazımızı alarak Müsteşar’lık Makamına gitmiş; içeride bulunan iki üst düzey bakanlık bürokratının yanında benim Rusya’ya izinsiz mektup yazdığımı ve zaten komünist olduğumu söyleyerek, görevlendirme teklifini reddedeceğini ve savunmamı alacağını söylemiştir. Kendisi, görüşme sonunda Müsteşarlık Makamından ayrılınca, Müsteşar Sayın Hüsnü POYRAZ, makamındaki bürokratlara ‘’Bu adam ne diyor? Muammer YAŞARBAŞ, ne zaman komünist oldu?’’ demiş ve gülüşmeler olmuştur.
Koruma ve Kontrol Genel Müdür Yardımcısı zat , birgün bana telefon açtı. Sayın Genel Müdür’ün savunmamı faxla isteyeceğini söyledi. Bende,’’Buyursun istesin.Şimdiye kadar bu Enstitü’nün konuya ilişkin gönderdiği tüm yazılarla ilgili hiçbir işlem yapmamışsınız, başvurularımızı dosyaya koymuşsunuz. Ben de savunmamda bunları belgeleri ile gündeme getireceğim.’’ dedim. Hatta, daha sert mesajlar verdim. Savunmamı alamadılar. Ama, bizi de Gürcistan’a görevlendirmediler. Enstitü olarak bu konuda yapacağımız hiç bir şey kalmamıştı.Çeşitli ülkelere eli boş gidip, eli boş dönenlere turistik imkan sağlanırken, ülkemize yeni bir biyolojik materyal kazandırmayı hedefleyen bizlere engel çıkarılmıştı.
1991 yılında, birgün , Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü Gıda İşleri Daire Başkanı , arkadaşım, dostum Dr. İsmail Mert ile Şube Müdürü Dr. Fikret BEKÇİ, Gaziantep’ten dönerken , Adana’ya uğradılar. Enstitü’de misafirim oldular. Eski arkadaşlar, eski dostlar olarak hasret giderdik. Enstitü’de her alandaki hummalı çalışmaları yerinde gördüler.
Dr. İsmail Mert, bana ‘’ Sayın Genel Müdür , Enstitü’ye gelse ne yaparsın ?’’ dedi. Ben bu ziyaretin talimatlı olduğunu hemen anladım ve ‘’Gelen misafir kim olursa olsun başımın üzerinde yeri vardır.’’ dedim.
Bir müddet sonra, Genel Müdür Yardımcısı zat, beni telefonla aradı ve Sayın Genel Müdür ile birlikte Adana’ya geleceklerini söyledi.
Sayın Genel Müdür’ü, aramızda hiçbir kırgınlık ve dargınlık yokmuş gibi karşıladım. Enstitü’nün çalışmaları hakkında bir brifing verdim.
Brifingde, Serengium cinsi avcı böceğin önemini bir kez daha dile getirdim.Bu böceğin, Turunçgil Beyaz Sineği D. Citri (Ashm.) probleminin çözümü için mutlaka Türkiye’ye getirilmesi gerektiğini ifade ettim. Sayın Genel Müdür, bu esnada Yardımcısı ile konuştu. Ben brifinge devam ettiğim için ne söylediğini anlayamadım.
Brifing’den sonra Genel Müdür Yardımcısına konuyu sordum. Beni Gürcistan’a gönderip göndermediklerini sormuş. O da, göndermediklerini söylemiş. Bunun üzerine, Ankara’ya dönünce hemen göndermeleri talimatını vermiş.
Konu çözüme kavuşmuştu. 10-19 .06.1991 tarihlerinde Dr. Abdurrahman YİĞİT ile Gürcistan’da görevlendirildik.
Türkiye ile SSCB arasındaki bir ikili antlaşma çerçevesinde düzenlenen bu çalışma gezisinde amacımız, Gürcistan’da yapılmakta olan biyolojik mücadele çalışmalarını yakından incelemek, bu konularda bilgi alışverişinde bulunmak, yeni bilgi ve teknikleri yurt tarımına kazandırmaktan başka bir şey değildi.
Sarp sınır kapısından Dr. Abdurrahman YİĞİT ile Batum’a giriş yaptık. Hatırladığım kadariyle bizi Türkçe konuşabilen Rıza adında bir görevli karşıladı.Rıza’nın istihbaratçı olduğuna kanaat getirdiğimiz için konuşmalarımızda tedbiri elden bırakmadık.
İlk ziyaretimizi Batum Biolaboratuvarı’na yaptık.
Bu laboratuarda, esas itibariyle zirai karantina konularında çalışmalar yapılmaktaydı.Laboratuvar çalışanlarından bilgi almakla beraber, Tiflis Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Biyolojik Mücadele Bölümü Şefi Dr. Valentina A. Yasnosh bize bilgi veriyordu. Bizim için Tiflis’ten özel olarak görevlendirilmişti.
Biolaboratuvar’da yapılan incelemelerde, Batum ve çevresinde turunçgillerde görülen zararlılar hakkında bilgi alındı.
Planococcus citri (Risso.) ‘nin turunçgillerde görülmediği; fakat, bağ, incir ve dutta zararlı olabildiği ifade edildi. İkisi Batum ve üçü Tiflis yakınlarında olmak üzere, beş ayrı yerde kitle üretimi yapılan Cryptolaemus montrouzieri Muls.‘nin turunçgiller-de E. Peregrina ve P. Aurantii ; çay ve süs bitkilerinde Pulvinaria floccifera Westw. ; hurmada E. Peregrina ve bağda P.citri’nin biyolojik mücadelesinde kullanıldığı öğrenildi.
Serangium percesetosum’un 1973 yılında Hindistan’dan getirildikten sonra, D. Citri ile bulaşık turunçgil fidanlarında üretildiği, bazen beyaz sinekle bulaşık sürgün ve yaprakların da verildiği, daha sonraki yıllarda, erginlerin turunçgil bahçelerinden mevsim sonunda toplandığı ve kış boyunca petri kaplarında 7-8 C ‘de 8-9 ay süreyle canlı tutulduğu ifade edildi.
Biyolojik mücadele çalışmaları hakkında bilgi alındı, seyahatimizin sonunda Serangium percesetosum canlı örneklerinin Türkiye’ye götürülmek üzere tarafımıza verileceği vaadinde bulunuldu. Buna ziyadesiyle memnun olduk. Zira, seyahatimizin asıl amacı bu idi.
Daha sonraki günlerde, Çakvi Kolhozu (Batum), Ajdara Zirai Mücadele İstasyonu (Batum) ziyaret edildi ve çalışmaları incelendi.
BATUM’DA CAMİ ZİYARETİ
İkindi namazından önce, mihmandarımızın nezaretinde Batum Camii’ni ziyarete gittim. Anadolu’nun ücra köylerinde görülebilecek köhne ve ahşap bir giriş kapısından cami bahçesine girdim. Ortada bir şadırvan, bahçe duvarlarının kenarlarında ahşaptan yapılmış oturma yerleri vardı. Yaşlı,sakallı ve bastonlu dedeler oturmuş sohbet ediyorlardı. Bir kısım kişiler de abdest alıyordu. İçeriye girer girmez selam verdim. O yaşlı dedelerden biri kurşun gibi yerinden fırladı ve ‘’Uyy..Sen nereden geldin daa?’’ deyip, boynuma sarıldı. Hasret, yüreğimi sızlatmıştı. Ben de, elini öptüm ve ona sarıldım.Yıllardır görüşemeyen eski dostlar gibi, duvar dibinde oturup sohbet ettik. İkindi namazı yaklaşmıştı. Yaşlı zat, bana ‘’Yanında Kur’an-ı kerim var mı?’’ diye sordu. Olmadığını üzülerek söyledim ve ‘’Bilseydim, bir valiz dolusu getirirdim. ‘’ dedim. Başka ihtiyaçlarını sordum. En büyük ihtiyaçlarının Gürcü dilinde ‘’İlmihal’’ olduğunu ve Türkiye’den bu konuda yardım beklediklerini söylediler. Bu isteklerine döndükten sonra , seyahat raporumda yer verdim.3 yıl sonra, bir gazetede Gürcistan’a Gürcü dilinde ilmihal basılıp gönderildiğini okumak beni çok mutlu etti.
Camiye girerken, 8-9 yaşlarındaki oğlu ile camiye gelen bir zat, boynuma sarıldı. Ağzı şarap kokuyordu. Sordum. Din adamları, günde 100 ml. kadar şarap içmelerine fetva veriyorlarmış.
İkindi namazına girmeme, program gerekçe gösterilerek mihmandarımız tarafından müsaade edilmedi.Camide namaz kılamadan ayrılmak zorunda kaldım.
BÜYÜK GÜRCİSTAN HAYALİ ve SEVGİ SELİ
Batum caddelerinde dolaşırken, bir kitapçı vitrinine gözüm ilişti. Çarşaf gibi haritalar yayılmış, teşhir ediliyordu. İçeriye girdim ve aynı haritadan 2 adet satın aldım. Büyük Gürcistan hayalini gösteren bu haritalarda, yurdumuzun bazı illeri, kendi toprakları olarak gösteriliyordu. Bunu, Batum konsolosumuza da sordum. Gülümseyerek doğruladı.
Topraklarımızda gözü olan halk değildi. Devletti. Halkın Türkiye’ye karşı derin bir sevgisi ve ilgisi vardı. Bunu, birebir ilişkimiz olan her yerde müşahade edebiliyorduk.
Bir örnek anlatmadan geçemeyeceğim:
Batum’dan Tiflis’e trenle gidiyorduk. Bayan bir kondüktör geldi ve biletlerimizi kontrol etti. Mihmandarımıza bizi sordu. Türk olduğumuzu öğrenince, annesinin de Türk olduğunu ve fakat Türkçe bilmediğini, görevini tamamladıktan sonra geleceğini söyledi.
Bir müddet sonra, kondüktör bayan geldi ve tercüman aracılığı ile sohbet başladı.O anlattı, biz dinledik. Annesi Artvin’li bir Türk , babası Gürcü imiş. Annesi, Türkiye’yi masal gibi anlatmış ona.Adı Tamara imiş.Müslüman Gürcü’ymüş. Kocası Hıristiyan olmasına rağmen, çocuklarına Gürcü isimleri yanında Müslüman ismi de koymuş.Bunu yaparken, isimleri kocasına kabul ettirebilmek için onun en yakın Müslüman arkadaşlarının isimlerini seçmiş. Böylece, itirazını engellemiş.
Biz de kendimizden bahsettik.
Tamara hanım, bir ara ,evine aldığı kirazları ve çikolataları getirdi ve bize ikram etti.
Sohbet sırasında, Tiflis seyahatimiz hakkında bilgiler aldı. Bir ara, bana, ‘’Sizde dolar var mı?’’ diye sordu. Ben de kendi kendime bu kadar ikramın sebebi anlaşıldı diye mırıldandım.Çünkü, o dönemde dolar Gürcü halkı için çok önemliydi. Az miktarda dolarımız olduğunu söyledim. Gömleğinin cebinin düğmesini çözdü ve bir deste 100’lük dolar çıkardı.Bana, içinden çektiği 100 doları uzatarak Gürcüce ‘’ Siz Tiflis’te dolarsız yapamazsınız. Alın bu parayı. ’’ dedi.100 dolar o günkü Gürcistan şartlarında büyük bir paraydı. Söylemlerine göre,Devlet Başkanı 8 dolar maaş alıyordu.Teşekkür ettim ve parayı alamayacağımızı söyledim. Çok ısrar etti.Almayınca, tekrar cebine koydu.
Gecenin geç saatlerinde uyumaya karar verince, bizi kompartmandan çıkardı ve yataklarımızı serdi. Veda edip gitti.
Sabahleyin Tiflis’e yaklaşırken tekrar geldi. Bizi uyandırdı ve yataklarımızı bizzat topladı.
Tiflis’e indiğimizde, bize, ancak yakınlarına gösterebileceği bir sevgi ile sarıldı ve bizi uğurladı. Dönüşte, trende karşılaşmak dileğinde bulundu. Tamara hanımı bir daha görmek kısmet olmadı.
GÖRDÜKLERİMİZ
Tiflis’te bizi büyük bir otele misafir ettiler.Programımız oldukça yoğun geçiyordu. Turistik amaçlı gezileri de programımıza serpiştirmişlerdi.
Şehirlerin görkemli kiliselerini, Tiflis’te Gürcü ana heykelini, Batum’da TV kulesini ve botanik parkını ziyaret ettik.Dünyanın her tarafından getirilmiş bitkileri ilgi ile inceledik.
Tiflis’te, tarihi bir hamamın yakınındaki kahvehanede çay içtik.Hamam bayanların kullanımına açık olduğu için ziyaret edemedik.Kahvehaneyi bir Azeri Türk’ü çalıştırıyordu.Ocakta, gayet büyük bir mis semaver kaynıyordu. Çaylar semaver çayı idi. Çay içilen her masaya, çaydan önce bir kase kavrulmuş yer fıstığı veriyorlardı.Çay içenler, hem fıstık yiyor, hem de çay içiyorlardı.Bu bize çok ilginç gelmişti.İlk defa bir kahvehanede böyle bir uygulamayı görmüş oluyorduk.
Tiflis’in 150 km. kadar doğusunda Khati’de Kommersia firmasını ziyaret ettik.Burada, biyolojik mücadele uygulamaları hakkında bilgi aldık.
Yine, Khati’de Gürciyani Biolaboratuvarı’nı gezme imkanımız oldu. Burada, özellikle bağlarda uygulanan biyolojik mücadele çalışmalarını inceleme imkanımız oldu.
Bizim için en dikkate değer incelemelerden biri Gori Biolaboratvarı’nda oldu. Bu laboratuarda , bizim de kitle üretimini düşündüğümüz Trichogramma evanescens Westw. kitle üretimi yapılmaktaydı.
Bana kısmet olmadı. Ama,benim Müdürlük dönemimden sonra, arkadaşlarım bir tesis kurarak Trichogramma kitle üretimini Adana Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü bünyesinde gerçekleştirdiler.
AYYILDIZLI KOLYE
Gürciyanı Biolabratuvarı’nı (Khati-Tiflis) ziyaretimiz sırasında bize duru bir Türkçe konuşan genç bir kız mihmandarlık yaptı. Bu kadar güzel Türkçe’yi nerede öğrendiğini sordum. Türk arkadaşlarından ve onların ailelerinden öğrendiğini söyledi.
Laboratuarlarda bize bilgi verirken, boynundaki bir kolye ile sürekli oynadığı dikkatimi çekti. Onu hem dinlerken, hem de kolyesi ile oynarken takip ettim. Kolyenin bir ayyıldız kabartması olduğunu gördüm.Farkettirmeden hemen resimledim.
Kendisi, Türk ve Türkiye hayranı bir genç kızdı.
O hafta evleniyordu. Bizi ısrarla düğününe davet etti.Fakat, programımız uygun olmadığı için kabul edemedik.
TİFLİS ZİRAİ MÜCADELE ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
Gürcistan Ziraat Akademisi’ne bağlı olarak çalışan Tiflis Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü’nde 150’ye yakın teknik personel çalışıyordu. Bunların büyük kısmını genç bayanlar teşkil ediyordu.
Enstitü’nün amacı, merkez bir enstitü olarak ülkede zirai mücadele çalışmalarını yürütmek, ortaya çıkan problemleri çözmek ve diğer istasyon ve laboratuarlarla koordinasyon sağlamaktı.
Enstitü Müdürü Sayın Irakli, bize detaylı olarak çalışmalarını anlattı.Zaman zaman söze yardımcısı müdahil oldu.
Teknik görüşmelerden sonra, çeşitli ziyaretlerimiz oldu. Araştırmacılardan isimlerini hatırlayamadığım bir bayan ve bir erkek bizi evlerinde ağırladı. Yemekler, saatlerce sürüyordu.
Yemeği başından sonuna kadar TAMADE denilen yaşlı ve saygın kişi idare ediyordu.TAMADE, erkekler arasından seçiliyordu.Bayanların TAMADE olamadığını araştırmacı bayanın evinde bize verdiği yemekte öğrendim. Ancak, bayanlar bir erkeğe vekalet verebiliyorlardı. Yemeğe önce oturan TAMADE idi. Yemek bitiminde önce kalkan da oydu. TAMADE kalkmadan kimse yemekten kalkamıyordu. Yemekte kararlarına uyuluyordu.Kararları sorgulanmıyordu. Bir orkestra şefi gibi yemeği idare ediyordu.
Yemekte birinci sırada TAMADE konuşuyordu. Sonra, sıra ile herkese söz veriyordu. Yemek boyunca bir kişiye birkaç defa konuşma sırası gelebiliyordu.Sözün bitiminde su gibi şarap içiyorlardı. Yemeğin bitiminde, hepsi tabir caizse, zil zurna sarhoş oluyorlardı.
ALLAH’IN TOPRAKLARI !
Gürcistan’ın şaraplarından söz açıldığında, Lenin’in ve Stalin’in şarap ihtiyaçlarını Gürcistan’dan karşıladıklarını ve Gürcistan şarabı içtiklerini söylediler.Bu arada, Gürcistan şaraplarının kıymetinin nereden geldiği hususuna ait enteresan bir hikaye anlattılar:
Allah, dünya topraklarını milletlere dağıtırken, Gürcü’ler geç kalmış ve dağıtımdan nasiplerini alamamışlar. Dağıtım bittikten sonra gelmişler. Topraksız kaldıkları için Allah’a yalvarmışlar ve ondan bir yurt istemişler. Allah da, Gürcü’lere acımış ve kendisi için ayırdığı bağlık, bahçelik topraklardan bir kısmını, yani Gürcistan’ı Gürcü’lere vermiş.Gürcistan toprağının , bağlarının ve şarabının kıymetinin buradan geldiğini vurguladılar.
SON GÜN
Seyahatimizin son gününde, Batum Biolabratuvarı’na dönüldü, yapılan görüşmelerde, laboratuar yetkilileri, ilk görüşmemizin aksine, canlı veya cansız Serangium percesetosum örneği veremiyeceklerini ifade ettiler.Bu karar, heyetimizde büyük bir şaşkınlık ve üzüntü yarattı. Ümitlerimiz suya düştü. Seyahatimiz gayesine ulaşamamıştı.
Kendilerine, gönderdikleri mektuptaki ifadeleri ile ilk görüşmemizdeki vaadleri hatırlatıldı ise de, somut bir sonuç alınamadı.
Batum’da, bize ‘’Siz burada utandınız şarap içmediniz.Bu kaliteli Gürcistan şaraplarını götürün evinizde için!’’ dediler. 2’şer şişe şarap ile birer Gürcü fesi hediye ettiler.Şarapları bir arkadaşıma verdim. O fesi de hala saklarım. Nezaketsizlik olmasın diye hediyelerini kabul ettik. Bu şekilde, Serangium cinsi avcı böceği alamadan Sarp sınır kapısından Türkiye’ye eli boş giriş yapmak zorunda kaldık.
SERANGİUM CİNSİ AVCI BÖCEKLE KARŞILAŞMA VE ÇALIŞMALAR
Sınır kapısına gidilirken, yolda değerlendirmeler yaptık. Ben, bu değerlendirmelerde, uçucu bir böcek olan Serangium percesetosum’un Batum’daki Çakvi Kolhozu’unun bahçelerinden Türkiye’ye giriş yapabileceği görüşünü ileri sürerek, Rize’deki turunçgil sahalarında sürvey yapmayı önerdim. Bu önerim benimsendi ve Türkiye’ye giriş yaptıktan hemen sonra,Rize’de yaptığımız sürveylerde Serengium percesetosum’u tesbit ettik. Örnekler alındı ve Adana’ya dönüldü. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Başkanı Sayın Prof. Dr. Nedim UYGUN kesin teşhisi yaptı. Artık, Serangium cinsi avcı böcek elimizin altındaydı.
Böylece, Turunçgil Beyaz Sineği’ne karşı biyolojik mücadelede dünyanın bazı bölgelerinde başarılı bir şekilde kullanılan Serangium cinsi avcı böcek, Türkiye’de ilk defa Doğu Karadeniz bölgesinde ekibimiz tarafından tesbit edilmiş oldu.
Kesin teşhisin ardından, Dr. Abdurrahman YİĞİT’in başkanlığında bir ekibi, canlı Serangium percesetosum toplamak üzere, Rize’ye görevlendirdim.700 adet civarında canlı avcı böcek Adana’ya getirilerek, 200 adedi daha önce hazırlanan D. Citri (Ashm.) İle bulaşık turunçgil fidanlarına, 500 adedi de Adana’da konukçu ile bulaşık bahçelere salıverildi.
Bir müddet sonra, çalışmaların seyri hakkında bana teknik bilgi veren Dr. Abdurrahman YİĞİT, D. Citri (Ashm.) ile bulaşık turunçgil fidanları üzerinde avcı böceğin yeterli düzeyde üreme yapamadığını belirtti. Büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Entomoloji Şube Şefi Dr. Ahmet Kişmir’i de görüşmeye davet ettim, yapılan değerlendirmelerde, kitle üretimi çalışmalarının bir de pamukta beyaz sinek üzerinde denenmesi tarafımdan önerildi ve bazı itirazlara rağmen kabul gördü. Dr. Ahmet KİŞMİR, laboratuvar’da saksılara pamuk ekimi yaptı.
Dr. Abdurrahman YİĞİT, pamukta beyaz sinek üzerinde Serengium percesetosum’un kitle üretimi çalışmalarını başlattı ve kitle üretiminde büyük bir başarı elde etti.
Böylece, dünyada bu avcı böceğin yeni bir kitle üretim metodu ortaya çıktı ve metot yurt dışında Dr. Abdurrahman YİĞİT tarafından yayımlandı. Yayında, bu kadar emeğin,çilenin ve desteğin karşılığında , bana da Enstitü Müdürü olmam sebebiyle teşekkür etme lutfunda bulunuldu.
Kitle üretimi yapılan Serangium percesetosum, Hatay’dan itibaren bahçelere salınmaya başlandı, Adana, Mersin,Antalya ve İzmir’e kadar salım ve tabii yayılış devam ettirilerek, D. Citri (Ashm.) ile bulaşık sahalar ilaç kullanılmaksızın biyolojik mücadele yöntemi ile kontrol altına alındı.Avcı böcek, kışı tabiatta geçirebildi.
AVCILIĞININ ÖNEMİ
Serangium cinsi avcı böcek larva ve ergin dönemlerinde, tercihen Turunçgil Beyaz Sineği yumurtaları ile beslenmekte, bu arada larvaları da yemektedir. Bir avcı böcek larvası, yaklaşık 20 günlük gelişme süresi boyunca 900-1.000 adet Turunçgil Beyaz Sineği yumurtası tüketebilmektedir. Erginler ise, 45 gün beslenebilmektedir.
Bu durum, Turunçgil Beyaz Sineği’nin üremesini kısıtlamaktadır.
SONUÇ
Bu seyahat ve çalışma ile engellemelere rağmen, ardında buruk bir hatıra bırakarak, ülkemize binbir zorlukla büyük bir hizmet yapılmış oldu.Böylece, Turunçgil Beyaz Sineği D. Citri (Ashm.) mücadelesinde pestisit kullanımı saf dışı edilerek ülkemize milyonlarca dolar döviz kazandırıldı.Halen de kazandırılmaya devam edilmektedir.
Şimdiye kadar, Serangium cinsi avcı böcek, bazı üniversitelerde tezlere ve makalelere konu oldu.
Serangium cinsi avcı böceğin hikayesinin perde arkası ve önü, meslek camiamızda tarihe not düşmek için kaleme alındı. Olaylar, gerçeğe uygun bir şekilde anlatıldı.Yoksa. amaç, yıllardan beri görüşmediğim eski amirlerimi ve mesai arkadaşlarımı kırmak veya incitmek asla değildir