Reşat Coşkun Erzurum Kalesi’ne Tebriz Kapı yönünden çıkarken biraz dikkatliyseniz hemen solda kuytu bir köşede küçücük bir kulübede, kocaman yüreğiyle, saat tamiratı yapan Hacı Rahmi ile karşılaşırsınız..Kendisiyle tanışmamız on yıl öncesine dayanır.Daha doğrusu tanıştırılışım.Küçücük kulübesinde her çeşit saati tamir ederek sağlığına kavuşturur ve akabinde sahiplerine tıkır tıkır çalışıyor vaziyette teslim eder..Sağlık kelimesini özellikle seçmemdeki maksadım;onun saatleri insana benzetmesindendir.O bozulmuş saatleri hastalanmış insan olarak görür..Buradan kendisini de doktora benzeterek yücelttiğini ve yükseltiğini çıkaranlar hata etmiş olurlar.O sadece saatlere vermiş olduğu önemden dolayı onları böyle bir benzetme içerisindedir.
Artık tadı,tuzu kalmayan mesleğiyle her şeye rağmen helalinden para kazandığı ve bu parayla da ailesini kimseye muhtaç olmadan geçindirdiği için mutludur.Ömrünü saatlere adamış bu insanın dükkanına gittiğinizde sizi güler yüzünün müjdelediği kocaman yüreğiyle karşılar.Meramınızı sorar,müşkülünüzü gidererek sizi uğurlar.Genelde insanlar onun dükkanına saat tamir ettirmeye gitse de ben onun eski saatlere olan merakını bildiğimden, benim de eski saatlere olan zaafımdan sık sık uğrar eski saatlerden gözden çıkarılarak ona satılmış olanları şöyle bir yoklar, içime sinen olursa kısa bir pazarlıktan sonra alır, koluma takarım.Kendisi de saate değer veren birisini bulmuş olmanın hoşnutluğuyla pazarlığı zora sokmaz.Çogunlukla benim teklif ettiğime canın sağ olsun diyerek razı olur.O saati satmış olmaktan çok saatin adamını bulmuş olmasına sevinir.Çünkü saatlerin iyi mi kötü mü olduğunu ilk bakışta anlamasına rağmen insanlara ilk bakışta böyle bir kanaate sahip olmak söz konusu değildir.İnsanları dükkanına uğrayış sıklığı artıkça daha iyi tanıma fırsatı buluyordu. Saatlerine taliplileri bir kız babası gibi daha iyi tanımak gayesiyle yoruyor,yıldırıyor böylece de daha iyi tanıma fırsatı buluyordu. Bir gün yine elden düşme iyi bir kurmalı saat var mı diye oradan geçerken dükkanına uğradım.Her zamanki gibi itinayla sakladığı eski saatlerin bulunduğu kutuyu çıkardı.İçlerinden bir saati bir kenara ayırdıktan sonra diğerlerini tezgaha dizdi.Hangisini beğenirsen al dedikten sonra bozuk saatlerin tamiri işine koyuldu.Kendisine gülerek tezgahtaki saatleri daha önceden de gördüğümü söyleyerek kenara bırakmış olduğu saate bakmak istediğimi söyledim.Saati isteksiz uzatırken satılık olmadığını,sadece bakabileceğimi tembihledi.Neden satılık değil dediğimde o sahibini bekliyor.Onun sahibi var dedi.Daha fazla da üstelemedim.Beğendiğim saat olmadığı için vedalaşarak dükkanı terk ettim. Daha sonraki uğramalarımda da aynı tavrı devam etti.Bir farkla ki; o da neden o satılık değil soruma bu kez o gönül sahibi birsisinin, onu bekliyor cevabını vermesiydi.Bu dükkanda aslında tadında ve dalında yenen meyve gibidir sohbettler.Bedeni hazların ruhun gıdası omayacacağını bilenler burada buluşurlar.Bir iki lafın belini kırarlar, kalpler mamur, gönüller kırılmadan ayrılırlar.Ama gönül sahibi birisinin, sahibini bekliyor lafı içime bir hançer gibi saplandı.Yaralayıcılığının yanında tüm zehrini de beraberinde içime akıttı.Hacı Rahmi’nin içten tavrı değildi, içimi yaralayan.Benim gönül sahibi olmamamdı.Neden ben gönül sahibi değildim? Ayda en az iki kez olmak üzere dört yıl boyunca o saati almak için dükkana uğradım.Saati alma umudum kaybolmuş olsa da saatin satılıp satılmadığı, merakı beni buraya tılsımlı bir şekilde çekiyordu.Acaba satıldıysa;alan hangi gönül sahibi insandı?Son uğradığımda kutuyu yine itinayla çıkardı.Bu defa saatlerin içinden o saati seçip bana uzattı.Diğerlerini kutuyla birlikte bir kenara koydu.Al saatini tak koluna dedi.Şaşırıp kaldım.Cüzdanımı çıkarıp paramın tümünü kendisine uzattım.Bu işlemi yaparken sakın bunu saatin ücreti olarak görme.Hacım, ben bu saati bedava aldım farz ediyorum.Demeyi de ihmal etmedim.Saati koluma taktıktan sonra birden kafamda şimşekler çaktı.Hani bu saat gönül sahibi birinindi ve onu yıllardır bekliyordu.Ne oldu da şimdi bana verildi?Dayanamayıp kendisine sordum.Hacım benim gönül sahibi olduğumu nereden çıkardın?Tebessüm ederek; ben yıllarımı boşa geçirmedim.Allah’a şükür saat kadar olmasa da insandan da anlarım,sen emanetini al git.Gerisine karışma.Bu sorunun cevabını daha sonra veririm,demeyi de ihmal etmedi.. Saati alıp vedalaşarak oradan ayrıldım.Bankaya uğrayarak biraz nakit para üzerime aldım.Nefsimi köretmek için bir kebapçıda soluğu aldım.Kendime şipariş ettiğimi tam bitirmek üzereydim ki Hacı Rahmi Amca’nın da aç olabileceği gönlüme düştü.Hemen bir paket hazırlamlarını söyledim.Hesabı öder ödemez paketi kaptığım gibi soluğu dükkanda aldım.Selamımı verip kebabı kendisine uzattım.Güzelce açtıktan sonra teşekkür edip beraberinde neye zahmet ettin dedi.Dürümü ısırdıktan sonra gülmeye başladı.Bu gülüş biraz da muzipceydi.Çünkü gülüşüyle birlikte gözlerinin içi de gülüyordu.İlk kez böyle güldüğünü görüyordum.Lokmasını yuttuktan sonra sana bir şery diyim mi hoca?Evet,buyurun, dedim.Sen demiştin ya saati sana verende benim gönül sahibi olduğumu nereden çıkardın?İşte bak bu kebap senin o soruna cevabımdır.Hangi akıl sahibi sevdiği saati parasıyla aldıktan sonra satıcıya kebap getirir?Ancak gönül sahibi bir insan getirir.Bu dürüm senin gönül sahibi olduğuna benim de gönül sahibi insanları tanıdığıma delildir.Sözün tükendiği yerdi.Verecek cevabım kalmamıştı bu kelamı kibari karşısında.