|
1Mehmet Fatih ÖZTARSU
İttihat Terakki hareketi, doğru ve yanlışlarıyla Osmanlı fert ve cemiyet hayatının sayısız alanına nüfuz etmiş, dönemin fikir ve siyaset kurumlarını reforme etmiş, imparatorluk mirasını Yemen'de, Galiçya'da, Çanakkale'de, Filistin'de, Sarıkamış'ta siper ve cephe önlerinde milli devlet geleneğine tevarüs ettirmiştir. Bu çalışmamızda gayemiz, İttihat ve Terakki'nin az bilinen ama çok konuşulan taraflarını tarihe not etmektir.
İttihat Terakki Anti-Emperyalist Bir Hareketti
Temmuz 1908 devrimi akabinde ilk hükümet programında Makedonya'nın Avrupa güdümündeki yönetimine karşı olması ve kapitülasyonların kaldırılması avrupanın tepkisine yol açtı.[1] Cemiyet, 1911-12'li yıllarda Trablusgarp'ta; 1912-13'lü yıllarda Balkanlarda, gizli komitacı örgütlerle yürüttüğü asimetrik savasın yanı sıra bir de imparatorluk sınırlarında yükselen azınlık ırkçılık ile mücadele etmek zorunda kalıyordu. Örneğin, 1904 yılında Fransız kontrolüne giren Fas, 1909 yılından itibaren gen Osmanlı subay ve askeri uzmanlarının aktif mücadele sahalarından sadece biri olmuştur. Fas'taki Osmanlı askeri misyonunun başında bulunan komutan kurmay Yüzbaşı Tahir Bey idi. 1912'de İtalyanların Trablusgarp'taki işgali sonrasında Teşkilat-ı Mahsusa'nın ilk çekirdeğini oluşturan Fedai Zabıtan Grubuna katıldı. Teşkilat-ı Mahsusa, muhtemelen I.Cihan Harbi başında Enver Paşa'nın emri ile kuruldu. Teşkilat hem ayrılıkçı hem de Avrupalı emperyalizmine karşı direnişi sürdürmek için kullanıldı.[2] Bu anti-emperyalist mücadele, Balkanlar'dan Kafkaslara, Anadolu'dan, Orta Doğu'ya uzanan, Fuat Balkanların, Kuşçubaşı Eşreflerin, Süleyman Askerileri, Mustafa Kemallerin, Enver Paşa gibi cesur Türk kahramanlarının can siperhane kavgalarını ihtiva etmektedir.
II. Meşrutiyet ve Ayrılıkçı Kürt Hareketi
II. Meşrutiyetin ilk yıllarında filizlenen milliyetçilik, Osmanlılık üst kimliği altında Arnavut, Arap, Kürt alt kimlikleri ile basında ve siyasi platformlarda yer almaya başladı. Böylece İttihat Terakki'nin devlet bütünlüğünü korumak bir tedbir olarak gördükleri İttihad-ı Anasır fikri ile Osmanlı unsurlarını hürriyet, eşitlik, kardeşlik prensipleri içerisinde bir arada tutmanın hayal olduğu anlaşıldı. Kürt olma bilinci ilk kez Jöntürk hareketi içerisinde yer alan çok az sayıdaki Doğu Anadolu kökenli Osmanlı aydınlarınca dile getirildi. Doğu Anadolu'da yaşayan etnik unsurlara atfen “Kürt Meselesi” şeklinde ilk defa dile getirilen mahalli talepler, meşrutiyetin getirdiği hürriyet ortamında bölgesel talepler çerçevesinde siyasallaşma zemini buldu.[3] Jöntürk hareketinin içinde bulunarak, İttihat Terakki'nin kuruluşunda yer alan Abdullah Cevdet ve İshak Sukuti'nin önceleri Osmanlılık fikrine bağlı olmalarına rağmen II. Meşrutiyet'in ilanı ile ayrılıkçı görüşleri belirginleşmişti. Bu yönüyle Jöntürk hareketi II. Abdülhamid yönetimine olan muhaliflerin vazgeçilmez platformu olmuştur. Jöntürk hareketinden İttihat Terakki'ye geçiş süreci ile belirginleşen ayrılıkçı kürt hareketinin ortaya çıkışında cemiyetin iki hatasını irdelemek gerekir. Birincisi “Osmanlılık” siyaseti sebebiyle diğer alt kimliklerin etnik ayrılıkçı hareketlerine teorik önlemlerin alınmaması. (bu hata, ileriki yıllarda Ziya Gökalp gibi cemiyet teorisyenlerince “içtimai ırk” bağlamında değerlendirilerek düzeltilmiştir.) İkincisi ise anti-emperyalist amaçlarla bir araya gelen ittihat terakki mensuplarının sırf Abdülhamid Han'a muhalefet cephesini genişletebilmek adına farklı maksatlarla Abdülhamid Han'ı yıpratmaya çalışan grupları bünyesinde bulundurması olmuştur. Aslında Jöntürkler arasındaki bu ayrışma ilk kez 4 Şubat 1902 tarihinde yapılan I. Jöntürk Kongresinde netleşti. Bir tarafta Prens Sabahattin'in Adem-i Merkeziyetçi prensipleri ve meşrutiyeti gerçekleştirmek adına her türlü dış müdahaleyi kabul ediyorlardı. Pozitivist düşüncelerin savunucu olan Ahmet Rıza ise, ihtilali gerçekleştirmede yabancı müdahalesine karşı çıkıyor, Osmanlı toplum yapısında Türk unsurunun, hâkim olduğu merkeziyetçi bir devlet içerisinde sürdürülmesine inanıyordu. Bu sebeple Ahmet Rıza ve ekibi Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti adıyla ayrılarak İttihat Terakki'nin ilk nüvelerini oluşturdu. Ayrılıkçı Kürt hareketinin ise daha sormaları Prens Sabahattin'in başı çektiği Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti içinde faaliyet gösterdikleri söylenebilir.
İttihat Terakki'de Türkçü Söylem
Cemiyetin münevver cephesini oluşturanlar arasında Türk milliyetçileri olarak tavsif edilen entelijansiya önemli bir yere sahipti. Partizan ve münevver; siyaset ve ilim iç içeliği, dönemin çoğu mecmualarda neşredilen Türkçü metinlerinde de kendini sergiler... Der saadet efendilerinin aşina oldukları klasik nesir ve şiir dilinin uzağında dururlar. Nasıl Marx'ın yazıları hem sosyalizm hem de felsefe tarihine dair iki yönlü bir okumaya izin veriyorsa, meşrutiyet devrinin külliyatı da milliyetçiliğe ve Türkiye'de sosyoloji ve tarihin kurumsallaşmasına dair ideolojik ve bilimsel alana yönelik bir analize imkân sağlar.[4] Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Fuat Köprülü gibi münevverlerin çalışmaları bunlara örnek teşkil eder. Bu dönemin Türkçülüğü iki kaynaktan beslenir. İlki İttihat Terakkiye'de merkezlik eden Makedonya, diğeri Rusya'daki Müslüman Türk aydınlardır. Bu bağlamda milliyetçi münevverlerin her iki coğrafi kolunun da ülkelerindeki modernleşme ve kurumlarının ürünü olduğunu görmekteyiz. Makedonya merkezli Türk milliyetçiliğin “hars milliyetçiliği”; Rusya merkezli Türk Milliyetçiliğinin “kan ve soya dayalı bir milliyetçilik” prensibine dayandığını söyleyebiliriz. Bu dönemde en güzel dil Türkçe, Türklük şerefli bir ululuk, vatan ise Osmanlı toprağı değil, Türk yurdu olmuştu. Osmanlı padişahının bile durumu değişmişti. O da artık Türk hakanı olmuştu.[5]
________________________________________
[1] Odile Moreau, Jöntürkler ve Emperyalizme Direnen Gizli Örgütler, Doğu-Batı, sayı 46, 2.cilt
[2] Atilla Çeliktepe, Teşkilat-ı Mahsusa'nın Siyasi Misyonu, 2003, İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, s. 74
[3] Fatih Ünal, II. Meşrutiyet, Ulusçuluk ve Kürt Ayrılıkçı Hareketi, Doğu-Batı, sayı 46, 2.cilt, s.70
[4] Doç. Dr. Mehmet Özden, Hürriyet Çağında Milliyetçilik, II. Meşrutiyet Döneminde Türkçü Söylem, Doğu-Batı, sayı 46, 2.cilt
[5] Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1965, s. 63
.
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:27 -
|