|
1İSMAİL USTA'NIN ARDINDAN
Erzurum'un uzun ve soğuk kış gecelerinde bir devre Hafk Üniversitesi olarak ismini veren Hemsin Pastanesinde Cici Burun Ahmet Emi'yi, Terzi Hatem ustayı, ve İsmail Emiyi dinleyerek geçirirdik. Bu mümtaz halk muallimlerinden; önce cici burun Ahmet emiyi sonra sırasıyla Terzi Hatem Ustayı ve İsmail Emi'yi Hâk'ın vasi rahmetine tevdi eyledik.
Cenab-ı Hak makamlarını cennet ve taksiratlarını affı mağfiret eylesin amin.
Yaşadığımız şu alemde her şeye sahip olduğunu sanan insanın yorgun dimağı, sahip olması gereken hiç bir şeye ulaşamadan göçüp gidiyor. Asrın müesseseleri, geçmişe ait ne varsa onları tahriple meşgul. Bin yıl önce İsîamın ruhuna adeptc edeceği toprak parçasını vatan olarak seçen ve bu topraklara ruh veren medeniyetin kurucuları olan ecdadımız sanki bizim mes'uliyetsizliğimizden utanır gibi o büyük medeniyete ruh veren kaabiliyetlerini var ve mutlak olana teslim ettiler.
Bu topraklar! Mimariden, edebiyata, edebiyattan musikiye velhasıl güzel olan her şeye, her müesseseye İslam'ın ruhunu nakşetmiş bir Millete vatan olarak seçilmişti. Büyük Akif in İstiklal marşında görünmeyen imzası gibi o büyük medeniyeti bize miras olarak bırakanların imzasında Hak'kın ismi okunuyordu. Şimdi bin yılı geride bırakarak günümüze ulaşan medeniyetin manevi mimarları, kurdukları o büyük medeniyeti asrın tahribine uğratmaktan korkarcasına sessiz ve duada, O ilahi iradenin mes'uliyetini yüklenecek nesli bekliyorlar.
Uzun ve aralıksız harpler sonucu şahadet şerbetini için mübarek vatan evlatlarının torunlarına ümit kapılarını kapatmamak için çocuk yaşında aldığı düşmanın süngü yaralarına rağmen yaşayan İsmail Usta, 86 yıllık ömrünü bu köprüyü ayakta tutabilmek için geçirdi. Aldığı İslami terbiye ve göğsündeki sarsılmayan imanı onu hiç bir zaman ümitsizliğe düşürmedi. Etrafındakilere her sohbetten hitamında! Oğul derdi: Her zevalin sonunda mutlaka kemale eriş vardır.
Sessiz ve nümayişsiz geçen ömrünü; seksiz ve şüphesiz bu milletin evlatlarına vakfetmişti. Kürsüsü ve tekkesi yoktu ama O bir derin hoca, büyük bir muallim ve kalbimizin hayatına tercüman olan bir şeyhti. İhtimal ki manevi mürşidi Büyük Akif ti. Sırat-ı Müstakimleri ve Sebil-ül Reşatları ezbere bilirdi. Dedem Erzurumlu İbrahim Hakkı zade Hacı Fehim efendinin ve Erzurum Müftüsü Solakzâde Sadık efendinin dergahlarında kendisini yetiştirmişti. Bu fani alemde dünya nimetlerine hiç ehemmiyet vermedi. En büyük serveti gönlündeki sarsılmayan imanı idi. İsmail Emi bu vatanın gerçek dostlarını tanımıştı. Tefekkür hayatında Mehmet Akif beyin buyurduğu gibi: İlhamı Kur'an'dan alıp asrın idrakine söyletiyordu İslam'ı.
Meğer sadece insan değil, tefekkürde yetim kalırmış. İsmail Eminin vefatını işittiğimde; Erzurum'un dışında, son vazifemi yapamayacak kadar uzakta idim. Yanımda onun genç talebelerinden Muammer Çelik vardı. İsmail Emi'yi tanıyan her insan gibi duydu, hissetti ve sarsıldı. Titreyen sesiyle sadece "Ağabeyi şimdi doğru olanı kimden sorup öğreneceğiz" diyebildi. Yitirdiğimiz sıradan bir insan değildi. Tarih mesuliyetini duyan ve yaşadığı müddet zarfında etrafındakilere irşada çalışan samimi bir Müslüman, iyi bir millet ve vatan dostu idi.
Ömrünü kitab ve dergileri tetkikle geçiren, okuduğu her şeyi anlayan ve anladıklarını hislerine kapılmadan ilmin gereği gibi ortaya koyan objektif görüş sahibi bir mütefekkirdi. İsmail Emi'yi Erzurum Üniversitesinde araştırma yapan ve ders veren bir hoca olarak görmek arzusu ile yaşadım. Ama ilim için kurulan bu ^müessesede hiç kimse ona böyle bir imkânı tanımadı. Ara sıra ümidi olan gençlerin gayreti ile anfilerden hitap etme imkânını bulabildi.
Kalemi ve ilmini geçim vasıtası yapmaktan utanırdı. Bu yüzden boyacılık sanatını öğrenmişti. Erzurum'daki hemen her camide onun fırçasından çıkan yenilikler var- dır. Cennet zade Camiinin ikinci cemaat yerini boyuyordu yanına gittim. "Bak oğul bu kubbelere ne yazacağım biliyor musun" dedi. "Bu kubbeler için iki ayet düşünüyorum. Bunlardan birincisine (Size Dünyada ve Ahirct'te kendi sa'yinizden başkasının faydası yoktur.) İkinci kubbeye ise (Ümidsizliğe kapılmayınız ki, Allah'tan ümidini kesenler kafirlerdir.) diye yazacağım." dedi. Sanayi esnafının yaptırdığı camide, Dört Hak Peygamberi cem eden İsmail Usta Başak camiinde de Kur'an'da ismi geçen ihtilafsız peygamberleri topluyordu. Bu son camiin tezyinat ve yazılarını tamamladığında yaşı sekseni geçmişti. Eli kalem tuttuğu müddetçe okudu ve yine eli fırçayı titretmediği, yani yaşadığı müddetçe çalıştı, kimseye el açmayı zül telakki ediyordu. Çünkü o Allah'ı ve Resul-ü Ekrem efendimizi iyi tanıyan samimi bir Müslümandı. Kuran'm emrine uymak şiarıydı.
Ömrünce fikirlerini filizlendirecek bir neslin ortaya çıkacağı ümidiyle çalıştı. Bu fani alemde maddi olan hiç bir şeye itibar etmedi. En büyük saadeti ecdadından devr aldığı kültür mirasının mes'uliyelini yüklenecek imanlı bir neslin etrafında toplanmış olduğunu hissetmesiydi. O şimdi vazifesini bihakkın yapmanın verdiği manevi huzur ile Ccnab-ı Hak'ın mağfiretine sığındı orda bizlerin samimiyetle yükleneceğimiz davranın yücelişine dua ediyor.
"Bu kubbede baki kalan boş bir şada imiş"
M.Feyyaz IBRAHIMHAKKIOGLU
Mina Dergisi Özel sayı Haziran Temmuz 1989.
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:27 -
|