|
1Bu sabah Erzurum'dan bir telefon aldım. Telefon beklediğim bir haberi bana
ulaştırıyordu. Haşyzâde Hacı Ali Efendi'nin dergahını yıkmaya
başlamışlar. Şu Muratpaşa Camii ve Murat Paşa Hamamının yanında
Kamber taşından mukavves olarak kesilmiş cümle kapısını lütfen
hatırlayın, işte o kapı ki ben bu sembolik kapıyı Haşyzade Hacı Ali
Efendinin Erzurumlu'ya gülen çehresi olarak hep görmüşümdür. Evet
evet işte burayı yıkıyorlar. Afganistanda Talibanlara şaşıranlar
Erzurum'da katledilen kültür mekanlarını görsünler. Durumu grubumuza
arz ediyorum. Erzurum Tarihini Tanıtma ve Araştırma Derneği Başkanı sayın Dr.Ali
Kurt'tan başlayarak Ervak'ta, Erzurum basınında, Üniversite
muhitinde, ticari zeminlerde ağırlığı olan nice üyemiz var.
İşte Erzurum için bir şeyler yapacak konu. Gelin aramızda
konuşalım, neler yapabiliriz, sessiz kalmak da dahil her görüşe açık
olalım. Sessiz kalsak bile niçin sessiz kaldığımızı bilerek bunu
yapalım. Başkan Mahmut Uykusuz başta olmak üzere, milletvekillerini,
şehrin valisi'ni, diğer belediyeleri en azından duyarlı davranmaya
çağıralım. Haşyzade ali Efendi Vakfının mütevellisi hakkında, bundan
bir süre önce bir yazım olmuştu, lütfen bu yazıyı da yıkım hamlesinin
sıcaklığı ile birleştirerek okuyun. Ortak bir görüş için müzakere
açıyorum. Gurubumuz şöyle bir kendisini denese bence hiç fena olmaz.
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:27 -
|
|
2HACI HAŞIL'IN DERGAHI
Hafta ortalarında aldığımız bir telefon haberine
göre, "şehrimizin manevi unsurlarından merhum Hacı Haşıl'ın dergahı,
belediye ekipleri tarafından yıkılmış". Yaptığımız kısa araştırmada
mülkiyetinin kimde olduğunu ve neden yıktırıldığını henüz
öğrenemedik. Geçmişte banisinin vakfına ait olduğu iddia edilen,
ancak daha sonra hangi kişi ya da kurumun eline geçtiğini
bilemediğimiz bu mekan, Erzincankapı'nın arka taraflarında (idi).
Orada biliyorsunuz Muratpaşa Camii, Hamamı, Çeşmesi, İlhanlılardan
kalan Ahmediye Medresesi, Ane Hatun Türbesi, gibi tarihi eserler bir
arada sıkışmış kalmış durumda. Onlar 1932 yılında Erzurum
belediyemizin bir gecede icra ettiği "Erzincankapı mezarlığını yok
etme operasyonu"ndan kurtulmuşlardı, ancak şimdi görülüyor ki Hacı
Haşıl'ın dergahı Yakutiye belediyesinden kurtaramadı kendini. Şu da
söylenebilir; sermaye terakümü için din, iman, tarih, sanat, saygı,
sevgi gibi kuralları tanımayan vahşi kapitalizmin pençesine düşecekti
er geç. Bu güne mukaddermiş. Ne kadar ilginç değil mi? "Morgov
kışlası" adıyla yirmi yıl önce gene belediyece yıkılan Osmanlı kışla
mimarisinin son örneği de hatırlanabilir. Tarihi eserlerin yıkımı,
geçmişimizin imhası söz konusu olduğunda, başkanlar değişse de
belediyemizin huyu yetmiş yıldır değişmiyor: Beklenmeyecek kadar
cevval davranabiliyor.
Erzurum Tarihini Araştırma ve Tanıtma Derneği başkanı olarak
Haşilzade Ali Efendinin tekkesiyle ilgili verdikleri haberler ve
uyarıları için dostlara teşekkür ediyorum. Telefonla, elektronik
postayla, bizzat gelerek bilgilendiren insanların çokluğu, belki bu
eserleri koruyabilmemiz açısından önemli sonuçlar vermeyebilir
şimdilik, ancak insanlarımızdaki tarihe olan saygının, tarih
bilincinin arttığını göstermesi bakımından mühimdir. Bir söz
vardır "Beklenen gün gelecekse, çekilen acılar kutsaldır" diye.
Oylarımızla seçilen belediyemizin bu hareketinde de bağrımıza taş
basacağız. "toplumlar de insanlar gibi, beklentileri için
savaşırlarken acı çekerler". Her şeyden önce bir fiili durum var.
Dergah, belediye ekiplerinin olağanüstü çalışmalarıyla iki gün içinde
kendisinden iz kalmayacak şekilde yok edilmiş. Böylece İstanbul
Galata Mevlevihanesi, Lefkoşa Mevlevi Tekkesi, Hacıbektaş ve diğer
bazı yerlerde görüldüğü gibi şehrimizin bir dini mimari eseri gelecek
kuşaklara taşıma, oranın manevi ikliminden feyz alma imkanı
kaldırılmış ortadan. Acaba neden tescil edilmemişti? Umarız ki
Türkiye'mizin yeniden inşa hareketinde
her iyi insanın beklediği gün, bir gün gelir. Gökyüzünün mavisi,
gecenin siyahı altında hak ve adalet gerçekleşir. Böylece yüzlerce
yıldır kışın soğuk ve ayazlı gecelerde bu şehrin tozlu karlı buzlu
sokaklarında geçmişten geleceğe birer mimari abide şeklinde yükselen,
bizi geçmişe bağlayan köprü kuran ecdat yadigarları her şeye ve her
zaman para gözüyle bakan insanların elinden kurtarılırlar da daha
binlerce sene bu görevlerine devam ederler.
İmha edilen dergahın önünde bir park var, Bosna Caddesi
kenarında. O parkta buluşacak insanlar, bankta otururlarken onlara
tanıklık edecek, koruyacak manevi bir melce kalmadı artık. Bizim
istediğimiz, parklarda sokaklarda karanlıkta bir başlarına soğukta
titreyen değil mutlu simaları ile sevecen insanlar. Güneşin batışını
seyrederken "bugün insanlık için müsbet yönde neler yaptım" diyebilen
insanların çoğaldığı bir Türkiye. Yoksa "nereyi devirip köşeyi
dönsem" hesabı yapanlar değil. Sokaklar ihtarcılarını kaybettikleri
gün döndü bu memleketin tarihi. O günden sonradır ki devletimizin
inhitatı başladı ve ne yazık hala devam etmekte o süreç.
İstediğimiz, her telefon çalışında "acaba bugün hangi tarihi eseri
devirdiler, hangi ağacı söktüler, nerede yeşili kuruttular"
duygusundan kurtarabilmek kendimizi.
Tekrar ediyoruz; gerek bu, gerekse bundan beşyüz metre kadar
ötedeki Şair Nefi okulu karşısında bulunan, "Alemdarların evi" diye
bilinen eski ev gene belediye tarafından maili indiham gerekçesiyle
yıktırıldığında aldığımız telefonların bolluğu bizleri gelecek adına
sevindirmekte. Şimdilik telefon açmakla yetinenler yakında
tarihlerine sahip çıkma uğruna değişik zeminlerde tartışmaya ve
belki de "ne yapabiliriz" şeklinde düşünmeye başlayacaklar. Bu şehir
her şeyi ile yaşayanlarının. Yakın gelecekte, hiç kimse tarihe ve
yeşile karşı saygısızlık yapamayacak. İşte o zaman sadece sevmeye,
görmeye, düşünmeye değil; kızmaya, örgütlenmeye ve mücadele etmeye de
başlayacaklar. Bu tepkimizi sadece dergah için mi göstereceğiz?
Mesela Yukarı Mumcu Camii. Atatürk Kongre için geldiğinde Mazhar
Müfit'in yazdığına göre "Güzel sesli müezzin" in okuduğu ezanları
dinlediği ve bazı namazlarını kıldığı cami. Dörtyüz yıldır
mahalledeki tek cami yol altında mı kalacak? Belki onun üst
tarafındaki "Saksoncubaşı Çeşmesi"ni de numaralarlar ve ikna ederler
tarihseverleri. Ya kendi öz vicdanları? Aslında bu sökümlerin hep
aniden, talandan mal kaçırırcasına yapılması, şehir halkının kendi
geçmişine sahip çıkma arzusunun yüksekliğinin göstergesi olarak da
kabul edilebilir.
Yapılabilecek bir şey varsa dernek olarak elimizden geldiğince
çalışırız. Ne kadar müessir olur bilinmez ama konuyla ilgili olarak
derneğimiz yönetim kurulunu önümüzdeki hafta içinde acilen toplantıya
davet ettik. Büyükşehir Belediyesi, Yakutiye Belediyesi ve diğer
kurumlar nezdinde gerekli temasları önümüzdeki hafta içinde
başlatacağımızı tahmin ediyoruz. Önce bazı soruların cevaplarını
almak gerekiyor.
Önceki gün dergah yıkılmıştı, bugün yıkıntıları temizlemişler.
Güzel bir arsa olmuş. Yan binaya bitişik duvarda, yani tekkenin iç
duvarında kalan "Lailehe illallah, Muhammed SAS, Adem AS" gibi
yazıları bir müddet daha görebilirsiniz. Muratpaşa Caddesi üzerinde,
Bosna Caddesine yukardan, Şerifbey caddesine giden yola ise yandan
bakan güzel ve gösterişli bir boşluk oluşmuş. Eminiz iyi para edecek
ve burada yapılacak lüks görünümlü konutlar kapış kapış gidecek.
Kültür ve dini turizm şeklinde alternatif yollar üreten turizm
bakanlığının kulakları çınlasın. Elde sadece Kırmızıtaş Köyü taşından
kesilmiş cümle kapısını kaldı, numaralanmış. Burada kalma günleri
sayılı. Yakutiye belediyemiz tarihe saygısını gösteriyor. Bu kapı bir
vakitler şehrin ilim ve irfana açılan aydınlığıymış.
Dr.Ali Kurt
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:27 -
|
|
3Haşiyzâde Hacı Ali Efendi .(1840-1910) Erzurum Kadiri Şeyhlerinden. Dutçu Köyünde Medfun.
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:27 -
|
|
4Çetin Bey...
Bahsettiğiniz yeri gidip gezdim. Aslında burası çok önceleri korumaya
alınmalıymış. Zaten mezbelelik bir
görünüm arzediyormş. Şimdi sökmüşler, baktığımda eşki yapı bir kapı ve kapının
etrafında yine eskiden
yapılma bir taş sütun vardı. Tarih ve tarihi değeri bilmeyen, bu mefhumlara
gerektiği gibi nasıl özen gösterir
ki... Belediye Başkanı Sayın Gülakar, hayatında Allah Rızası için tarih üzerine
bir kitap okumuş mudur acaba.
Sanmıyorum; öyle olsa bu denli cüretkar olamazdı. Gruptüaki arkadaşlardan bu
hususta ses çıkmamasına
gelince; biliniyor ki, seslensem sesime kim cevap verecek. Dinlemek ve yanlıştan
dönmek erdemli insanların
işidir. Bu aralar Erzurum'da dinleyen, düşünen, akleden kaldı mı?
Yok... İnanın yok... Erzurumun sesi grubunda gazeteciler tartışılıyor bu ara.
Bir kısım hemşehrimiz
gazetecilerin gerektiği gibi görevlerini yapmadığını söylerken, bazı gazeteci
dostlar da kendilerine haksızlık
yapıldığını söylüyorlar. Ben orada birşey demedim ama, burada gazetecilerin
haksız olduğunu söylemek
isterim. Sizin zaman zaman ele aldığınız konuları irdeleyen kaç gazete kaç
gazeteci var. Şahıslar ele alınsın,
sağa sola çekilsin demiyorum; ama icraatleri eleştirmek, yanlışları dile
getirmek gazetcinin görevi değil midir?
Yapan var mı peki? Nerde... Bu basınla Erzurum biryere gidemez. Kimi
siyasetten arkadaşı olduğu için, kimi
bilmem ne beklentisi için, kimi de hatır gönül için yazmıyor, çizmiyor. Öyleyse
Haşiizade'nin mekanı da yıkılır,
Erzurumun himine dinamit de konur.
Birde şunu söylemek isterim bu bab'da... Bu grupta da bazıları yapıyor, Erzurumu
gereksiz methetmek,
yüceltmek gibi aslında erzurumun hayrına olmayan şeylerden kaçınmak lazım.
Üzülerek söyleyeyim ki,
Erzurum cühelası önde giden illerin başında geliyor. Seçilmişi de öyle,
gazetecisi de. İstenirse bu durumu her
zeminde tartışmaya açığım.
ALİTURGUTCAN.
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:27 -
|