1 Erzurum'da çok yıllar müftülük yapan Solakzade Hacı Sadık Efendi 1884 yılında Erzurum'da doğmuştur. Babası; iki asra yakın köklü bir mazisi olan, hep aynı soydan müderris, müftü vaaz yetiştiren, yurdun fikir hayatına, İslam fıkhına ve iftah işlerine (ifta:fetva verme, bir işi fetva ile halletme) çok hayırlı hizmetlerde bulunan, rahlesinde Sadrazam Küçük Said Paşa gibi devlet adamları yetiştiren solakoğullarından Müftü ve Müderris Mehmet Hamit Efendi'dir. Şahsiyeti ve ilmi ile Erzurum'a saygınlık kazandıran muhterem müftümüz 3.7.1960 tarihinde Erzurum'da vefat etmiştir. O gün, Erzurum yasa boğuldu. Büyük bir cenaze töreni yapıldı. Tabutu başında binlerce Erzurumlu toplandı. Bu büyük insanın kaybına sadece insanlar değil, Erzurum şehri de için için ağladı. Müftü efendimizin ölümünden sonra, rahmetli Cemalettin Server Revnakoğlu'nun "ERZURUM'DA BİR KUBBE ÇÖKTÜ"başlıklı yazısı 1961 yıında "TARİH YOLUNDA ERZURUM" dergisinin 8-9 sayılarında yayınlandı. Bu yazı; rahmetli mühtü efendimizi bütün yönleriyle sizlere tanıtacaktır. Revnakoğlu diyorki: (Sermaye-i Fezail hep bitti, gitti SADIK ) Cenab-ı fahr-i Alem Efendimiz -"ALİMİN ÖLÜMÜ,ALEMİN ÖLÜMÜDÜR" buyururlar. Bu büyük sözü, hiç değiştirmeden muhterem Solakzade hakkında aynen kullanabiliriz. Yüksek irfanının daima takdirkarı bulunduğum için, kendisine"Pırlanta Müftü"derdim. Böyle olduğuna inanmıştım. Ve yine inanmıştım ki Erzurum şehri içinde Erzurum İlmiyesine, Erzurum Müftülüğü'ne hakikaten şeref vermiş, o makamın hakikaten kıymetini artırmış adamdı. Eskilerin güzel terkipli, ahenkli dili ile söylemek lazım gelirse "Medar'ı Fahr-ı Memleket, Ab-i Ruy-i Millet ve Ümmet" olmuştu. Derste ve kürsüde bir sosyolog gibi konuşurdu. Ele aldığı meseleleri yalnız kitaptan, kudemadan nakletmekle kalmazdı. İşin ruhunu, karakterini sebep ve hikmetlerini ayrı ayrı tahlil ve izah ederdi. Bu sebeple bulunduğu meclisler, irfan mihrabı halini alırdı. Bütün hayatı tedris ve tenvir ile geçti. Bu yüzden Müslüman halk O'nu kendisine "Hacet Kapısı"edinmişti. Dara gelince o'na koşardı .Koştuğu bu kapıdan da eli boş dönmezdi. Hele irşat ve ıslaha çok muhtaç olan camii cemaati için bulunmaz bir terbiyeci idi. Erzurum'un asalet tarihine geçmiş ve tanınmış adı ile; Solakzade Hacı Mehmed Sadık Efendi,soyadı kanununun kabulünden sonra Sadık Solakbay ismi ile halkın başına ve kalbinde gezen büyük bir terbiyeci olarak unutulmaz bir ün yapmış, asırlarca kültür merkezi olmuş , benzeri bulunmayan bir irfan adamı idi.... Dikkati çekecek şekilde parlak zekası ve kuvvetli görüşleri vardı. Sarıklı ve Medreseli olduğu halde asrın bütün medeni icaplarını gayetle iyi anlamış, gayetle iyi kavramıştır. Bunun için nakl ile akl'i daima beraber yürütür, daima beraber konuştururdu. Bu O'nun en bariz imtiyazı, en mümeyyiz vasfı idi. Kimseye benzemeyen bu üstün tarafları ile memleketin bir tanesi, meslekinin inci tanesi olmuştu. İlimde, fikirde,ahlak ve faziletde hakta dostluk ve arkadaşlıkta, her manada kemal sahibi, gün görmüş, olgun,asıl bir zat olan bu kişi sade insanın, insanlığını gösteren öyle insanca halleri, öyle meziyyet ve hasletleri vardı ki bunları, kendisi ile beraber toprağa vermiş olduğumuza cidden pek inanır. Erzurum'da iki asra yakın köklü bir mazisi olan, hep aynı soydan müderris,müfti, vaiz yetiştiren, yurdun fikir hayatına, İslam fıkhına, fetva ve ifta işlerine çok hayırlı, değerli hizmetlerde bulunan,rahlesinde Sadr-ı Azam Küçük Said Paşa gibi devlet adamlarını yetiştiren solakoğulları ailesi, bilhassa irfan hanedanı, bu en büyük rüknünün, bu en son evladının göçüşü ile telafı kabul etmez şekilde sarsılmıştır. Yüz yıllardır tüten ocak artık sönmüş bulunuyor...Erzurum'un acısı büyük. Dindirilmesi çok çetin..... Kibarlığı, efendiliği de anlatılır şeylerden değildir. Hele O medeni çelebi halleri Erzurum İlmiyesi içinde yalnız kendi şahsında yaşadı. Kendisiyle beraber kaybolup gitti. Erzurum'un sarıklı bir sınıfı da bu noktadan pek talihsizdir. Yüreği yaralıdır. Bundan dolayı Solakzade Erzurum'da ve Din mevzuatında yalnız bir alim değil,bir alemdir. Hatta nazarında dile gelmiş bir Erzurumlu... Gezen konuşan bir kütüphaneydi... Kendisi ile yıllarım beraber geçti. Her halini yakından bildiğim için söylüyorum. o'nun göçmesi ile Erzurum da bir kubbe çöktü bir dünya değişti. Hem öyle azametli bir kubbe-ki bu gün hacını hamurunu yapacak yok. muzaffer taşyürek - 19/11/2013 - 17:39 - |