1 Merhum Solakzade Sadık Efendi'nin "Erzurum belâsını bu dağdan bulacak mealinde" bir sözü var. Mustafa Çetin Baydar. Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:33 - |
|
2 Belam İbn Bâûra Belam bin Baura, Hz. Musa ve Hz. Yuşa zamanlarında yaşayan, İsm-i Azam duasını bilip, her duası kabul olurken, dünyaya meylettiği için doğru yoldan ayrılan kimse.[1] Hz. Musa zamanında yaşamış ve sonradan irtidat etmiş olan ilim adamı.[2] Araf suresinin 175-176'ncı ayetleri münasebetiyle ismi çeşitli tefsir ve tarih kitaplarına girmiş olan Bel'am İbn Baura (veya Bel'am İbn Eber)'nın, İsrâiloğulları'ndan, devler ülkesinden, Yemen diyarından veya Kenan ilinden Allah'ın dinini öğrenmiş, ilim ve irfan sahibi, duası müstecap, yanında Allah'ın ismi a'zamı bulunan ve fakat sonradan itaatsızlığa düşmüş bir kimse olduğu şeklinde rivayetler vardır. Her ne kadar Lût (a.s.)'ın kızlarından biri ile evlenmiş olduğu söylenirse de, bunun Yahudiler tarafından Müslümanlar aleyhine uydurulmuş bir iftira olduğu bilinmektedir.[2][3] Bel'am'a konu teşkil eden ayet meâlleri şöyledir: "Habibim! Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz âyetlerden sıyrılarak azgınlardan olan kişinin olayını anlat. Dileseydik, onu âyetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hâli böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler." [2][4] Görüldüğü gibi ayette isim, yer ve zaman verilmeyip “karakter” (tipleme) üzerinde duruluyor. Demek ki bu karakter; Bel'am'la ilgili olarak İslâmî kaynaklarda şunlar anlatılmaktadır: Rivayete göre Mûsa (a.s.), Ken'âniler' in Şam'daki topraklarına girmişti. Bu sırada Bel'am, el-Belkâ köylerinden Bal'â'da bulunuyordu. Ken'âniler'den bazıları Bel'am'ın yanına gelerek: "Ey Bel'am, Mûsa İbn İmrân İsrâiloğulları'nın başında olduğu halde bizi yurdumuzdan sürmek ve öldürmek üzere geldi. Bizim ülkemize İsrâiloğulları'nı yerleştirecek. Senin kavmin olan bizlerin ise yerleşecek bir yerimiz yok. Sen duâsı kabul edilen bir kimsesin. Onları defetmesi için Allah'a duâ et", dediler. Bel'am: "Yazıklar olsun size! O Allah elçisidir; melekler ve mü'minler de onunla beraberdir; onlar aleyhine nasıl duâ edebilirim! Bildiğimi bana Allah öğretti" diye red cevabı verdi. Kavmi duâ etmesi hususunda ısrar ettiler.[2] Bel'am, Allahü tealanın peygamberine karşı beddua edemeyeceğini bildirdiyse de, azgın ve imansız Belka şehri ahalisi bedduada bulunması için daha çok ısrar ettiler. Bel'am bin Baura'ya hediyeler getirip birçok dünyalık vad ettiler. Karısı da; "Eğer bu kavmin topraklarımızdan gitmesi için dua etmezsen senden ayrılacağım!" diye tehditte bulundu. Zalim hükümdar da beddua etmediği takdirde onu idam edeceğini söyleyerek idam sehpası kurdurdu. Bütün bunlar karşısında Bel'am bin Baura'nın gönlünde dünya malına ve servetine karşı meyl belirdi.[1] Bel'am, eşeğine binerek, İsrâiloğulları'nın çıkmakta olduğu dağa doğru ilerledi. Bu dağ, Husban dağıdır. Biraz gittikten sonra eşeği yere çöktü. Eşeğine binerek biraz ilerledikten sonra hayvan yine çöktü. Bel'am biraz evvelki gibi hareket ettikten sonra tekrar hayvanına bindi. Biraz yol alınca eşek yine çöktü. O, yine eşeği yerinden kalkıncaya kadar dövdü. Nihayet eşek, Bel'am aleyhinde bir delil teşkil etsin diye, Allah'ın izni ile konuşarak şöyle dedi: "Ey Bel'am, nereye gidiyorsun? Meleklerin önümde durarak beni yolumdan çevirdiklerini görmüyor musun? Allah elçisi ile mü'minler senin kavmin aleyhinde duâ etmektedirler." Fakat Bel'am, buna aldırış etmeden eşeğini döverek yoluna devam etti. Nihayet eşek onu Husban dağına çıkardı, Mûsâ (a.s.)'ın ordusunun ve İsrâiloğulları'nın karşısına götürdü. Bel'am onlara bedduâ etmeye başladı; fakat İsrâiloğulları'na beddûa ederken Allah onun dilini kendi kavmi aleyhine çevirdi. Yanında bulunan halk, onun kendi aleyhlerine bedduâ etmekte olduğunu görünce: "Ey Bel'am! Ne yaptığını biliyor musun? Sen İsrâiloğulları'na hayır duâda, bize bedduâda bulunuyorsun" dediler. O: "Ben bunu kendi ihtiyarımla yapmıyorum, Allah dilime hâkim oldu" dedi. Bunun üzerine dili ağzından çıkarak göğsü üzerine sarktı. Sonra kavmine: Dünya ve âhiret benim elimden gitti, artık hileye başvurmaktan başka çare yoktur..." dedi.[2][6] Allahü tealanın kendisine ihsan ettiği nimetlerin kıymetini bilmeyen, irade-i cüz'iyyesini şeytanın ve kötü insanların istekleri doğrultusunda kullanan Bel'am bin Baura, nefsin ve şeytanın saptırmasıyla, dünya malına ve kadına meylederek yeni hileler peşine düştü ve imansız öldü. Kur'an-ı kerimde A'raf suresinin 175. ve 176. ayet-i kerimelerinde soluyan köpeğe benzetildi. "Onun gibiler köpek gibidir." sözü, dillerde darb-ı mesel kaldı.[1] Belam bilgisini Allah'a karşı kullanan bir alim olarak sembolleşti. Belam, bilgisini mevcut otorite lehine kullanan kişidir. İlmin namusunu satan alimdir. Havasına tabi olup ilim üzerine sapıtandır. Allah, böylelerini lanetlemiştir. Her ne kadar müfessirler âyetlerin nüzûl sebebi olarak daha çok Bel'am'ın ismi üzerinde durmuşlarsa da, söz konusu âyetlerle anlatılmak istenenin Bel'am olduğu yolundaki rivayetleri ve onunla ilgili olarak anlatılan kıssaları doğrulayacak -güvenilir- hiç bir eser yoktur. Aynı şekilde yalnız Bel'am'ın, âyetlerin nüzulüne sebep teşkil etmiş olması da doğru değildir.[2][7] Öte yandan, âyetlerde bahsi geçen kişinin, Bel'am'ın dışında, Ümeyye İbn Ebi's-Salt, er-Râhib Ebu Amr, İsrâiloğulları'ndan duâsı makbul bir kişi, münafık olan her kişi veya yahudi, Hıristiyan ve haniflerden olup da Hakk'tan ayrılan herkes olduğu şeklinde de rivayetler vardır.[11] Öyle anlaşılıyor ki âyetler, Bel'am ve hareketleri itibariyle onun gibi olan herkese şâmildir. Çünkü Allah'ın âyetlerini yalnız bir veya birkaç kişiye hasretmek doğru olmaz; onlar geniş kapsamlıdırlar. Burada asıl üzerinde durulması gereken konu; Bel'am'la ilgili olarak söylenen ve İslâmî kaynaklara girmiş olan bilgilerin büyük çoğunluğunun İsrâiliyyâta dayanmış olmasıdır.[2][8] Ancak Bel'am, dünyevî çıkar ve hesaplar için Allah'ın dinini tahrif eden bir ilim ve din adamını küfür sistemlerine ve kâfir yöneticilere yaranmak maksadıyla Allah'ın hükümlerini çiğneyen ve asıl gayesinden saptıran kimseleri temsil etmektedir. İnsanları "Allah (c.c.) adını kullanarak"' aldatan, hevâ ve heveslerini tatmin için "Tevhid akîdesini" tahrip eden "Bel'am'ın" etkisi korkunçtur. İslâm topraklarında; kâfirlerin istilâsını hazırlayan güç, "Bel'am"dır.[2] Peki, her Allah, Kitap, Peygamber diyenin Allah ile aldatan olup olmadığını nasıl anlayacağız? Bunun bir ölçüsü olmalı değil mi? Kurân'ın uyarısı... Bunlar din namına halkın parasını tıka basa yerler, altını ve gümüşü yığarlar ve insanları Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Gerçek ile sahteyi birbirine karıştırırlar. Yapmadıkları şeyi emrederler. Az bir paha karşılığı ayetleri satarlar.[5][9] Hz. İsa'nın İncil'de geçen uyarısı... Bunların dediğini tutun, ama gittiği yoldan gitmeyin. Çünkü ağızlarından güzel sözler çıkar ama onlara ilk uymayan kendileridir. İnsanları dinlerine döndürmek için kıtalar dolaşırlar ama dinlerine döneni de iki kez kafir yaparlar. Tabağın kenarını iyice temizlerler ama tabağın içindekini başkasıyla bölüşmeyi hiç düşünmezler. Tapınaklarda en seçkin yerlere kurulmaya, meydanlarda selamlanmaya bayılırlar. İnsanlara taşınmaz yükler yüklerler, kendileri ise bu yükleri kaldırmak için parmaklarını bile kıpırdatmazlar. Hem peygamberlerini öldürürler, hem de anıtlarını dikip üzerinden geçinirler. Muhatabının ağzından çıkacak bir sözle onu tekfir edip din dışı ilan ederek tuzağa düşürmek için fırsat kollarlar. Allah'ın evini “pazar yerine” ve “haydut inine” çevirirler.[5][10] Demek ki yaşantısına, hayat içindeki duruşuna bakacağız... Mekke'de (muhalefette) nasılsa, Medine'de de (iktidarda) öyle yaşayıp yaşamadığına bakacağız... Servet sığma (tekâsür) grafiğini izleyeceğiz... Allah, Kitap, Peygamber diye diye ne oluyor? “Geride birkaç kap ve bir kitap” mı bırakıyor, yoksa Karun serveti mi? Ona bakacağız. En başta “din” olmak üzere bütün “kamu” davası güdenlere böyle bakacağız. Çeketi ile gelip çeketi ile mi gidiyor? Budur ölçümüz...[5] Menkıbe Ben bu gece, bu işi Rabbime arz edeyim. Oradan avdet etti o gece hanesine. Ertesi gün gelerek, dedi ki: (Ey hükümdar! Lakin gerek hükümdar, gerekse şehir halkı, Başvurdular bu sefer, başkaca çarelere. Servetler vadedince Bel'am-ı Baura'ya, Görünce bir arada bu kadar çok serveti, Dedi ki: (İzin verin, arz edeyim Rabbime. Ve lakin hiçbir ilham gelmeyince, bu defa, Servet vaadlerini görünce o bu kadar, O şehrin haricinde vardı bir Husban dağı. Merkebine binerek, o dağa oldu revan. İndi ve kaldırmaya uğraştıysa da biraz, (Ey Bel'am, sen o dağa ne için gideceksin? Bak, melekler önüme çıkıyor şimdi benim. Bel'am, geri dönmeye karar vermişti, fakat, Dedi: (Merkep sözüyle dönülür mü hiç geri? Eğer dua edersen, çok artar itibarın. Belki de Rabbin sana verecek peygamberlik. Bu sözlere aldanıp, gittiyse de o yere, Dili göğsüne sarkıp, hali oldu fecaat. Dedi: (Gitti elimden dünyam ve ahiretim. Birazcık meyl etmesi bu dünya servetine, Yuşa aleyhisselam, ordusuyla gelerek, O zalim hükümdarla Bel'am-ı Baura'yı, Kaynak ve Dipnotlar . Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:33 - |