11920'Lİ YILLARIN SONUNDA ERZURUM ESATPAŞA MAHALLESİNDE DOĞDU.
Palandöken ağaçlandırmalarında ONUN büyük katkıları oldu.
Bu yolda ilk adımı kim atmıştı?
Biraz siyasi gayretlerle konu Erzurumlu Cumhurbaşkanı Rahmetli Cemal Gürsel'e bağlanmak istenirse de başlangıç daha gerilere gider. Belki Erzurum'un düşmandan geri alındığı o ilk yıllara. Karabekirin halka ve özellikle talebelere tatbik ettirdiği Fidan Dikme programları bu konunun ne kadar eski olduğunu anlatır. Bu satırların yazarı da Orta 1 öğrencisiyken palandökenlere ağaç dikmek için yola çıkarılan binlerce Erzurumlu talebe arasına katılanlardandır.(1955) Ancak söylemek gerekir ki bu yolda en ciddi programın uygulanması 1957 yılında halen sağlıklı bir biçimde İstanbul'da hayatını sürdüren ORMAN Mühendisi Hemşehrimiz, kültür adamı Ressam Nedim Okçu(1923) ile başlamıştır.
Palandökenler nasıl yeniden ormanlık alanlar haline geldiğini Nedim Okçu'dan öğrenelim:
Yeşili kıt olan Erzurum ve civarı için ağaçlandırma çalışmalarının önemi açıktır. Her geçen yıl ağaçlık sahaları artan şehir ve civarının, ilerde çok daha fazla yeşile kavuşacağı kesindir.
Erzurum'a yaptığım iki günlük bir seyahatte, karlar altındaki palandöken dağı yamaçlarında bulunan, Abdurrahman gazi türbesine çıkma imkânını bulabildim. 962-964 senelerinde dikmiş olduğumuz, küçük çam fidanlarının, Türbeden Ağzı açık Tabya hizalarına kadar, ormanlaştığını, uzaktan da olsa görerek heyecanlandım.
Şehir 1850 -1950 metre rakımları arasında kurulmuştur. Palandöken yamaçları ise 2300 m. den başlayıp 3000 m. ye kadar yükselmektedir. Buralarda 2500 metre civarında ormanın yetişebilme sınırına varılmaktadır.
Bu bölgede iklim itibariyle, yetişebilecek ağaç türleri de sayılıdır. Buna sebep, yani sınırlayıcı faktör, şiddetli ve uzun süren donlardır.
Erzurum'da yapılacak ağaçlandırmalarda da bu husus göz Önünde tutulmak-dır.
Sarıçam cinsinin yanında, üzerinde durulacak İkinci ağaç cinsi gene şiddetli donlara dayanıklı huş (mahalli İsmi kayın) cinsidir.
Ağaçlandırma çalışmalarında ikinci olumsuz faktör, vejetasyon (neşvünema, büyüme) mevsiminin kısalığıdır. Erzurum'da bu süre Hazirandan Eylüle kadar, 4-5 ay veya daha kısa sürer, yıllık ortalama sıcaklıkta düşüktür (ortalama +5, +6 derece). Yaz sıcaklık ortalamasının düşüklüğü, yazın kısa sürmesi şu sonucu doğurmaktadır:dikilen fidanların köklerinin gelişip, toprağa yerleşmesi; derinlere uzanıp rutubetli tabakalara ulaşması; fidanın böylece kendini kurtarıp boy atarak ağaçlandırmanın kendini göstermesi için diğer yörelere göre iki üç kat süre (yıllar) geçmesi gerekir.
Diğer taraftan, dikim mevsimi de çok kısadır. Mayıs ayı içinde her şeyin bitirilmesi lazımdır. Oysa yurdun diğer bölgelerinde, uzun zaman İçinde (sahil ve sahil ardı bölgelerde bütün kış boyunca) dikim çalışmaları yapılabilmektedir.
Bu yüzden fidanlıklarda fidan üretimi, ağaçlandırmalarda dikim çalışmalarının organizasyonunda müşkillerle karşılaşılır.
Park ve bahçelere dikilen boylu fidanların uzun yıllar bakım ve sulamaya ihtiyaçları vardır. Ancak böyle uzun bir sürede toprağa yerleşebilmekledirler. Dolayısıyla bu yörede ağaçlandırılan bir alan külfetli ve pahalı emeklerle varlığını gösterebilecektir. Çam fidanları daha kanaatkar olduklarından kendilerini daha kısa sürede kurtarabilmektedirler.
Palandöken gibi, dağ yamaçlarında ise topraktaki rutubetin kaynağı yalnızca yağışlardır. Bu bölgede senelik yağış miktarı fazla olmadığı gibi vejetasyon mevsimine İsabet eden miktarı da azdır. (Senelik ortalama yağış 510 mm. dir). Yaz sıcaklığının düşük ve kısa sürmesi yüzünden kökler ilk yıl derine inemez.
Bütün bunları sayıp dökmekten amaç, diğer yörelere göre bu işin zorluğunu, pahalılığını ortaya koymak; dolayısıyla de daha fazla İmkânların sağlanmasının gerekli olduğunu belirtmek içindir.
Eksi 30 dereceler civarında olan donlu günlerin uzun zaman sürmesi yukarda da bahsedildiği üzere yetiştirilebilecek ağaç cinslerinin sayısını azaltmaktadır. Don olan süre ortalama beş ay civarındadır. Bazı yıllar Eylülde başlayıp haziran ayına kadar sürerek, neredeyse dokuz aya yaklaşmaktadır.
San çam (Pinus Sılvestris), Huş (Betula verrucosa) cinsi, şiddetli donlara dayanaklı, kuzey memleketlerinin ve yüksek rakımların ağaçlandır.
Diğer ağaç cinslerine gelince; kavak, söğüt, Akasya ağaçları ile bunların yanında, leylâk, frenküzümü, bazı cins güller gibi ağaççıklar. Eskiden beri Erzurum da bulunmakta idî.
1937 yılında Erzurum ORMAN fidanlığında; gene aynı tarihlerde Erzurum'a ilk olarak gelen demiryolu istasyonu civarındaki D.D.Y. nun küçük fidanlığında kavak, Söğüt Akasya yanında, Dişbudak, karaağaç cinsleri de üretilmeye başlanmıştır. Bu cinsler Erzurum iklimine intibak etmişlerdir.
1960 lardan sonra Horasan ve Erzincanda kavak fidanlıkları kurulduktan sonra, özellikle kavak cinsi üzerinde, araştırmalarla birlikte daha yoğun çalışmalar yapılmıştır. Bu tarîhte de, en ileri kavakçılık araştırma ve çalışmalarının yapıldığı İtalya'ya, İncelemelerde bulunmak üzere altı ay süre ile gönderilmiştim.
Kavakçılık başlı başına bir konu olduğu için bu kadarla yetinilecektir.
Erzurum Fidanlık sahası içinde diğer bir çok ağaç cinslerinin denendiği bir ılc "arberetum" sahası tesis edilmişti. (Tabiiki bazı ağaç cinslerinin iklime intibak edemediği burada tesbit edilmiş oluyordu).
1920 lere rastlayan çocukluğumuzda, Erzurum'da, Köşk, Boğaz mevkileri, Millet Bahçesi İle şehir içinde bulunan beş altı adet değirmenin su arklarının kenarlarında (kandara başları) bulunan, sayılı miktarda kavak ve söğüt ağaçlan, halkın piknik ihtiyacını karşılamakta idi. sonradan mezbaha civan, tohum ıslah istasyonu bahçesine bu ağaçlıklara ilâve edilmiş oldu.
1920'lerde doğmuş olup ta, dışarı çıkmamış olan bizler, çam ağacını, 937-38 senelerinde kolordu binasının Önüne, dışarıdan getirilen fidanlar dikilirken görmüştük. Her ne kadar "palandöken dağında kavalımın sesi var" diye başlayan şiirler varsa da, bunlar çok eskilerde değil de, yakın tarihlerde kaleme alındığı için, bir özlem veya bir yakıştırma olarak algılanmalıdır diye düşünüyorum.
Erzurum'un eski evlerinde, tavan kirişi olarak konmuş çam tomruklarının top dağından (Aziziye - Mecidiye tabyeleri) getirildiğini de İşitirdik. Belki çok uzak bir geçmişte, -gene de şüpheli alarak- buralarda çam ormanı bulunduğu düşünülebilir.
Bu konu açılmışken, Rus şairi A. Puşkin'in "Erzurum Seyahati" isimli kitabımı da değinmek yerinde olur. Kendİsi 1829 da Rus ordusu ile birlikte Erzuruma kadar gelmiştir.
Hasankale -Horasan arasındaki Köprü köy yanında bulunan "Çobandede" • dağındaki ormanlardan da bahsetmektedir.
Bu dağın, Çobandedeköprüsüne bakan yamacında ORMAN artığı olan titrek kavaklara biz de rastlamıştık.
(Orman alanına ilk gelen öncü ağaç cinsi titrek kavak olduğu gibi, ormanın terkettiği alanın en son artçı ağaçlarıda gene titrek kavaklardır)
Palandökenin güney yamaçlarında bulunan kân yaylası civarında da ORMAN kalıntılarına rastlamıştık.
Bütün bunlardan şu sonuçlar çıkarılmıştır.
Palandöken yamaçları güçte olsa ağaçlandırılabilecektir kullanılacak ağaç cinsleride sarıçam ve Huş olacaktır.
Çocukluklarından itibaren, Ağaçsız dağ yamaçlarını görmeye alışmış, o zamanki fidanlık kadrosunda çalışan hepsi de Erzurumda doğmuş olan bizlerin, bu yamaçları ağaçlanmış görme hayal ve heyecanının bu başlangıçta ayrı bir katkısı olduğunu söylemekten geçemeyeceğim.
Ancak, karlar altında görebildiğim yamaçlara, o tarihlerde dikilen bir karış boyundaki çam fidanlarının, Abdurrahman gazi türbesinden, Ağzı açık tabya hizalarına kadar şerit halinde bir ORMAN sahası haline gelmiş olduğunu uzaktan görme imkânım oldu.
Boğazla, kayak evi arasındaki Sultan seki dağının üst rakımlarına deneme amacıyla diktiğimiz huş fidanlarının kapladığı alanı uzaktan karlar üzerinden gözlemledim. Bunlar beni çok heyecanlandırdı.
Kayak evinin Karşı yamaçlarında da o zamanki dikimlerden kalan bir çok çam ağacı gördümse de aralarında boşluklar müşahede ettim. Karlar altında olduğu için aralarına tamamlama dikimleri yapılıp yapılmadığını anlayamadım. Bu boşlukların muhakkak doldurulması gerekir. Bu sahanın bir de yangın geçirdiğini söylemişlerdi üzüldüm.
SONUÇ
Palandökenlerin kayak tesisleri ile bir turizm merkezi alacağı belli olmuştur.
Erzurumluların, Ovayı seyrederek, altında çay içecekleri çamlıklarda piknik ihtiyaçlarını karşılamaları, büyük bir nimet olacaktır. Bunun yanında, Şehrin yanı başında yeşil kuşağa bürünmüş dağ yamaçlarının, şehrin güzelliğine katkısı, ve bütün bunlar yapılacak her türlü masraf ve emeğe değer.
O zamanki dikimlerden bu güne ulaşan sonuç, bu düşüncelerin doğru olduğunu göstermiş oldu. Şu husus ortaya çıkmış oldu ki, ne pahasına olursa Palandöken yamaçları eninde sonunda Ormanla örtülebilecektir.
.
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:33 -