1 Mumcu Caddesi-2- Çocukluğumuzda; kızaklarımızı buradan bırakır, Gez Mahallesi'ne kadar inerdik. Y. Mumcu Camii, çocukken sık gittiğimiz, bir hayli de yaramazlık yapıp, rahmetli Şefik Hoca'dan öğüt niteliğinde ufak fırçalar yediğimiz ilk göz ağrımızdı. Mahalle kültürünün ziyadesiyle yaşandığı o güzel günlerde, mahallenin ağabeyleri küçük çocuklara abdest almasını, namaz kılmasını öğretirlerdi. Hele sigara içmek gibi kötü alışkanlıklara heves eden çocuklar, ailelerinden çok mahallenin büyüklerinden korkarlardı. Bizim mahallenin büyüklerinden rahmetli A. Mennan Yılmaz Ağabeyi, bizi ilk Cuma namazına götürmeden önce ne kadar da pratik yaptırmıştı. Vergi Dairesi'nden camiye giden yolda Kuyumcu Alper'in yaptırdığı apartman ve Karadenizli Çavuşoğulları'nın arsaları ile evleri bulunurdu. Artvinli Eczacı Bahattin Çaloğlu'nun Aras Ecza Deposu, Akkök'lerin Ekmek fırını, Vehip Atalay'ların bahçeli güzel evleri, Erzurumlu Çavuşoğulları'nın evleri de bu bölümdeydi. Ecz. Bahattin Çaloğlu Erzurum'un ilk eczacılarındandı, Taş Mağazalardaki Erzurum Eczanesi'ni çalıştırıyordu, daha sonra eczanesini Numune Hastanesi'nin yanına taşımıştı, Bahattin Bey milletvekili seçilinceye kadar Erzurum'da uzun müddet eczane ve ecza deposu işletmişti. Mesleğimizin duayenlerinden olan Bahattin Abi, son derece zeki, kültürlü, sosyal yönü fazla olan, yardımsever birisiydi. Fransızcayı iyi konuşan Bahattin Abi, çokta güzel şiir okurdu. Turgut Özal'ın daveti üzerine siyasete giren Bahattin Bey, siyasi ihtiraslara kapılmadan, onurluca yaptığı milletvekilliği görevine son noktayı koyacak kadar da erdemli bir davranış sergilemişti. Ankara'da yaşayan Bahattin Ağabeyi'nin, Erzurum'da iyiliğinin dokunmadığı kişi sayısı yok denecek kadar azdır desem, herhalde abartma yapmış olmam diye düşünüyorum. Aras Ecza Deposu'nda onlarca insan görev alır, bölgeye ilaç yetiştirmeye çalışırlardı. İstasyondan gelen ilaçları at arabasıyla depoya getiren ’Karadayı' lakaplı Ahmet Abi, arabayla Mumcu Caddesi'nden geçerek ilaçları Aras Ecza Deposu'na götürürdü. İlacın bulunmadığı bu dönemlerde Mumcu'da eczacılık yapanlar, Karadayı'nın at arabasıyla geçmesini dört gözle beklerlerdi. Eskiden bugünkü gibi camilerin ve evlerin gasil haneleri yoktu, evler müsait değilse, cenazeler bahçelerde, etrafı bezlerle çevrilen bir mekânda yıkanırdı. Su ısıtmak için altında ateşler yakılan büyükçe kara kazanlar, matem havasını etrafa duyurur gibiydi. Çocuktuk, oyuna dalmıştık, komşu mahallenin çocuklarının: “Duydunuz mu Çavuşoğulları'nın bahçesinde ölü yıkıyorlar” sözleri üzerine, meraktan ölünün yıkandığı yere yönelmiştik, rüzgârın araladığı ehramların arasında, teneşirdeki mevtayı gördüğümüz de korkudan günlerce uyuyamamıştık. Daha sonraları yine mahallemizin büyüklerinin öğretileri ile sevap kazanmak için çocuk sayılacağımız yaşlarda cenaze defin işlerine de alışmıştık. Mumcu Caddesi'nden Camii Sokağa ayrılan yolun karşısında Ateş Eczanesi vardı, eczanenin üstünde Diş Doktoru Hilmi Ziya Güllülü'nün muayenehanesi yer alırdı. Adnan, Kenan ve Hasan Torun kardeşler bu yerleri alarak, yerine Torunlar İş Merkezi adı altındaki binayı yaptılar. Prof. Dr. Tali Hoca da bir müddet eczanenin üstünde muayenehane işletmişti. Ateş Eczanesi sırasından Y. Mumcu Camii'ne giden tarafta Demokratik Parti'nin binası ve lokal vardı. Gençliğe adım attığımız dönemlerdi, bu lokalden hiç çıkmazdık, Neşet Emi'nin işlettiği mekânda sabahtan akşama kadar, sanatçı Hayri Şahin'in plakları çalardı. Yol İş Sendikası'nın ve yanındaki Birol Reklâm'ın bulunduğu binaların yerinde, Recep ve Neşet Gemalmaz'ların ev ve ahırları bulunurdu. Evin merek kısmında bir marangoz atölyesi vardı ve bu işyerinin önü, çocukların top oynadıkları boş bir arsa idi. Çocukların topları ara sıra marangozun camını kırardı, marangoz da camın parasını kurtarmak için çocukların elbiselerini rehin alırdı. Camii sokağın kuzey tarafında Lazların ahırlı, merekli evleri, Zennure Paşa'nın iki katlı eyvanlı konağı, Cahit Uzun'un ve Kayserililerin evleri ile gazoz imalathanesi bulunurdu. Ateş Eczanesi'nden A. Mumcu'ya inişte, askerlere özel matinenin yapıldığı Şen Saz ile üzerinde Şen Palas'ın olduğu binada bir müddet SSK Hastanesi görev yapmıştı, daha sonraları ise burası Oba Oteli olarak çalıştırılmıştı. Oba Oteli'ni TRT saz sanatçısı İlhami Kamber'in babası Badicivanlı Ali Kamber işletirdi. Şen Saz'ın önünde duran ufak tefek yapılı “Bıli Bıli” isimli çığırtkanın “Hadi Başlıyor, Tiyatora Başlıyor” sözleri, Mumcu Caddesi'nin kaldırımlarında hâlâ yankılanmakta. Oba Oteli'nin altındaki mağaza bir müddet Akgün Mobilya olarak hizmet verdikten sonra, Göncüoğulları tarafından et ve sucuk satan bir iş yerine çevrilmişti. Şato Bilardo ve Saraylı Beyti isimli lokanta da Göncüoğulları'na ait bu mağazada bulunmuşlardı. Şu anda Yapı Kredi Bankası'nın bulunduğu binanın bitişiğinde Necati Çakmut'un Yıldız Lokantası ve Hemşinli Harun Yağcı'nın Yıldız Fırını, caddenin bilinen işletmeleriydi. Yıldız Lokantası'nın yeri Mulen Ruj Pavyon, As Kulüp ve Martı Restaurant isimleriyle de çalıştırılmıştı. Yıldız Lokantası'ndan sola dönüldüğünde karşımıza çıkan Gemalmaz Sokakta, tapucu Ali Efendi'nin, radyocu Muzaffer Mutlu Yazar'ın ve Ebulhindili Cafer'in kardeşi Aslan Bey'in evleri vardı, büyük postanenin tadilata alındığı bir dönem, PTT bu sokakta bulunan Yurttaşlar'a ait apartmana taşınarak görevini sürdürmüştü. Uzun bir ömür süren rahmetli tapucu Ali Amca babamın meslektaşıydı, dürüst ve erdemli bir insandı. Ali Amca'nın oğulları Mahmut, Aziz ve A. Baki Kişioğlu kardeşler de bugün şehrimizde babaları gibi güzel özellikleriyle tanınırlar. Gemalmaz Sokağın Mumcu Caddesi'ne bakan diğer köşesinde, akmayan bir çeşme ile Mükerrem Hakgören'in büz imalathanesi, Sürmeneli Hüsnü Dayı'nın ve Bayburtlu Mehmet Aktürk'ün bakkal dükkânları yer alırdı. Bu yerler ilerleyen yıllarda Dönmezler tarafından bir iş merkezine dönüştürüldü, bina uzun müddet erkek öğrenci yurdu olarak da kullanılmıştı. Önünde bahçesi olan tek katlı Ankara Bar ve arkasındaki iki katlı Ankara Oteli, bu bölümün en tanınan mekânlarıydı. Ankara Bar'ında, Leyla'sının aşkı uğruna Erzurum'a gelen Kemanî Haydar Telhüner'in keman çaldığı, hatta meşhur “Leyla” adlı eserini burada bestelediği söylenir. Bir zamanların gözde mekânı Ankara Bar'ın yerine yapılan apartmanın zemin katında, şahsımızda Merkez Eczanesi isimli eczanede mesleğimizi icra etmekle meşgulüz. Ankara Bar'ından sola dönüşte başlayan Ankara Sokak'ta, sağlı sollu bir takım eski evler mevcuttu. Bu sokakta eski DP Milletvekili, Baro Başkanı Abdulkadir Eryurt'un apartmanı en göze çarpanıydı. ”Yılan Kırpanlar” lakaplı Şinası, Yalçın ve Necati Şahin'lerin bahçeli evleriyle, postacı Celal Kavaz, Necati Kurdulu, Yılmaz Yüksel, Abdurrahim Kayıkcı, Mihrali Kan'ın evleri de bu sokakta bulunurdu. . Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:33 - |
|
2 15 Mart 2010 Pazartesi Çaykara ve Adnan Menderes Caddelerinin trafiğe açılmadığı dönemlerde, Cumhuriyet Caddesi'nin; Gürcü Kapı, Pelit Meydanı ve Gez Mahallesi'ne olan bağlantısı, yoğun olarak Mumcu Caddesi'yle sağlanırdı. Elektriğin hayatımıza girmesinden önce, şehrin aydınlatmasının kandil ve mumlarla yapıldığı dönemlerde mum imal eden ve aydınlatma işleri ile uğraşan esnafın çoğunluğu Mumcu Mahallesi'nde yaşar, bundan dolayı da mahalleye “Mumcu” ismi verildiği söylenir. Şehir, elektrikle aydınlatılmaya başlayınca, Mumcu'nun yağ ve kandil üreten esnafı da işlerini elektrik dükkânlarına çevirerek, değişime ayak uydurmuşlar. Kuşkay binasıyla Morkof'un Kışlası'nın bulunduğu Astsubay Orduevi arasında uzanan Mumcu Caddesi, Kara Köse Mahallesi'yle Mumcu Mahallesi'ni ayırarak, en altta Vatan Lokantası'na kadar uzanırdı. Kuşkay'ın köşesinde seyyar fotoğrafçılık yapan Fazıl Emi, eseri antika makinesiyle müşterilerini tahta bir sandalye üzerine oturtur, resimlerini çekerdi. Kuşkay'ın duvarına astığı siyah bez arka fon vazifesi yapardı, bu bezin üzerinde “Erzurum Hatırası” yazardı, ne hikmetse yazıdaki ’R' harfi de baş aşağıdaydı. Siyah beyaz vesikalık fotoğrafların çekimi oldukça ilginçti, hele vatandaşların ellerini dizlerinin üzerine koyup verdikleri pozlar, görülmeye değerdi. Fazıl Emi; sekiz köşeli şapkası, kravatlı kıyafetiyle, kırmızı boyalı emektar fotoğraf makinesinin başında yaz ve kış, açık havada müşterilerini beklerdi. Yaz günlerinde işi kolay olan Fazıl Emi'nin, soğuk havalarda işi bir hayli zordu. Fazıl Emi geceleri çocuk yuvasında bekçilik eder, Foto Kemal'in rötuş işlerini de yaparak ek gelir elde ederdi. Cumhuriyet Caddesi'nden Mumcu'ya ilk dönüldüğünde, Spor Terzihanesi bulunurdu, bu işyeri 1963'den sonra Tortum Pazarı ismi ile uzun yıllar kırtasiye dükkânı olarak hizmet vermişti. Fehim, Efraim, Behlül, Zihni Güngör kardeşlerin babaları Fevzi Güngör ile işletmiş oldukları Tortum Pazarı, o günlerde kırtasiye konusunda ilk akla gelen isimdi. Timsahlı kurşun kalemlerin, rengârenk kırtasiye çeşitlerinin satıldığı Tortum Pazarı'nda, ince uçlu Tiko, cam uçlu Shaffer, Pelikan ve Parker markaları, herkesin rağbet ettiği dolmakalemlerdi. Tortum Pazarı daha sonra Mumcu caddesindeki Akçay apartmanının altına oradan da Camii Sokak'taki Genç Apartmanı'nın zemin katına taşındı, burada bir müddet kaldıktan sonra Aşağı Mumcu'daki Alpagut Apartmanı'nda hizmet veren yarım asırlık Tortum Pazarı, yakın zamanda kepenklerini kapatarak piyasadan çekildi. Kemal Özgür'ün Foto Spor isimli dükkânının vitrininde bulunan milli güreşçimiz Nihat Kabanlı'nın mayolu resmi, yoldan geçen dadaşların gururunu okşardı. Tortum Pazarı ve Foto Spor'un mülkiyetini alan Akbank, yapmış olduğu binasıyla faaliyetine devam etmektedir. Lütfü ve Muhsin Taşyürek kardeşlerin Spor Berberi, Erzurum'un üst düzey yöneticilerinin tıraş olduğu, oldukça meşhur berber dükkânıydı. Muhsin Usta'nın Vali Bey'in özel berberi olması, Spor Berberi'nin müşteri portföyünü anlatmaya yeter sanırım. Berberlerin kapısının yanında, usturaları bilemek için özel kayışlar bulunurdu, Spor Berberi'ndeki bu kayışı, üniversitenin kuruluşu için Erzurum'da bulunan Amerikalı bir profesörün hediye getirmesi, Spor Berberi'nin hatıraları içerisinde hep anlatılırdı. Dönemin valisi Necmettin Karaduman da Muhsin Usta'ların özel müşterileri arasındaydı. Arife günü berberlerde hummalı bir çalışma olur, berber dükkânları bayram tıraşı olmak isteyenlerle dolar taşardı. Spor Berberi'nin renkli müşterilerinden itfaiyeci Servet'in arife günü geç vakitlerde evinden çay demleyip getirmesi, gecenin yorgunluğunu bir nebze alırken, Servet'in bayram tıraşından da ücret alınmaması, esnaf müşteri ilişkilerinin güzel bir yansıması olarak bilinirdi. Ramazan günlerinde müşteriler arasındaki şakalar da dükkânın ayrı bir özelliğiydi. Hele asabiliği ile tanınan kayakçı Sıtkı Karakaşa yapılan şakalar, bugün bile anlatılmaktadır. Dürüst ve çalışkan esnaflar olan Taşyürek kardeşler, hayata veda ettiklerinde arkalarında tertemiz hatıralar ve Erzurum için yürekleri atan, Muzaffer, Zafer, Abubekir gibi evlatlar bıraktılar. Erzurum'un tarihi ve kültürü için çok önemli çalışmalara imza atan tarihçi Muzaffer Taşyürek Hoca ile lise sıralarında beraberce okumuştuk. Muzaffer Hoca; o günde eline geçirdiği her kitabı okurdu, bu güzel alışkanlığından dolayı kompozisyon dersinde fevkalade göze batardı. Aradan kırk yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, “Cabbar” isimli kompozisyon ödevindeki çarpıcı tasvirlerini, bugün bile hatırlamaktayım. Muzaffer Hoca'nın o kadar çok kitabı vardı ki yaz tatilinde Spor Berberi'nin önüne açmış olduğu tezgâhta, yenilerini almak için okuduklarını satardı. Spor Berberi'nin kapanmasından sonra, dükkânın bir bölümü pideci, küçük bir kısmı da saz ve bağlama satan iş yerleri olarak caddede faaliyet gösterdiler. Spor Mağazası'nın altında bulunan Necati Kapıcı'nın Bahar Mağazası, Ömer Arı'nın Cumhuriyet Caddesi'ndeki Beyoğlu Mağazası ile birlikte, Erzurum'un en şık mağazası olarak hatırlanmakta. Kürk ve ithal çeyiz eşyası satan Bahar Mağazası'nın yerinde, Kemal Bayraktar'ın Güney Kıraathanesi, Neşet Usta'nın lokantası, Ferit Usta'nın kebapçı dükkânı ve bir kunduracı ile Memişoğulları'nın Tekel Bayii vardı. Karadenizli Güney'lerin apartmanı olan bu binanın altında, Eczacı Hüseyin Güney'in Güney Eczanesi, Atilla Çelenk'in fotoğrafçı dükkânı da bulunurdu. Güney Apartmanı'nın bitişiği, CHP'nin İl Başkanlığı binası olarak görev yaparken, ihtilâlden sonra mülkiyeti devlete geçmiş, Vergi Dairesi de uzun yıllar burada hizmet vermişti. Binanın altı, bir müddet düğün salonu olarak işletilmiş, Halk Oyunları Derneği de burada icrayı faaliyet göstermişti. . Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:33 - |
|
3 Erdal Güzel 21 Mart 2010 Pazar Ahşap olan Kurtuluş İlkokulu'nun içerisindeki çeşme, bugün okulun dışında sularını cömertçe akıtmakta... Etrafında birkaç kavak ağacının ve ortasında çeşme bulunan Mahallenin garip gurabasının oturdukları yerde, şimdi apartmanlar yükselmiş. O fakir evlerde yaşayanlar, kaybolan evleri gibi bir bir gözden kaybolup gittiler. Gözlüklü, çok güzel konuşan yoksul bir nenemiz vardı, onu “Tonton Nene” diye bilirdik. Mumcu Mahallesi'nde beraber yaşadığımız, hallerinden haberdar olduğumuz fukara evlerinden geriye, hemen hemen hiçbir şey kalmadı. Yalnız, apartmanların arasında tek katlı küçücük bir evi olan Melek Abla gitmeye pek niyetli değil. Melek Abla'yla aynı kaderi paylaşan Nebahat Abla da küçük evi yıkılmasına rağmen, mahalleyi bir türlü terk edemeyenlerden... Mahallenin ikilisi olan bu ablalardan Melek Abla kahverengi, Nebahat Abla'da beyaz ehram giyerek dolaşırlar. Onların mahallede olmalarını görmek, tatlı dilleriyle yaptıkları duaları duymak, bize farklı bir mutluluk verir. Ehramı ve mest lastikleriyle görmeye çok alıştığımız Melek Abla'nın, bu yıl bir hayırseverin yardımıyla vekâleten Hacca gitmesi, bizi ne kadar da memnun etti. Ankara Sokağın en renkli siması Nevriye, ağzında sigarasıyla hâlâ çöp evinde tek başına yaşıyor. Geçen kış donmak üzereyken bulunan Nevriye, hastaneye kaldırılarak bir müddet tedavi edilmişti. Nevriye'nin yokluğundan dolayı evine giren belediye görevlileri, bir kaç kamyon çöp çıkardıklarında ev çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış, bu durumda resmi prosedür gereği ev yıkılmıştı. Nevriye hastaneden çıkmadan ona bir ev tutmak gerekiyordu, mahallenin muhtarı ile birlikte Ankara Sokağın içerisinde bir göz odadan oluşan barakamsı evi tutup, ev sahibiyle anlaşıp, işi başından halletmiştik. Aylığı 60 TL'ye tuttuğumuz evde iki yaşlı çift yaşıyordu, kendilerine Oltulu Nene ve Oltulu Dede diye hitap ettiğimiz bu sevimli ihtiyarlar, Ankara Sokağın vazgeçilmez renkli kişilikleriydi. Dede el arabasıyla işe çıkar, topladığı hurdaları satarak geçimlerine katkı sağlamaya çalışırdı. Sigarası ağzından düşmeyen dede, bir müddet sonra hastalandı, yürüyemez oldu, birbirlerini seven bu tatlı ihtiyarların düzenleri de bozuldu. Oysa o fakirliklerine rağmen birbirlerine destek olup, çokta güzel yaşıyorlardı. İşler iyi gitmişse, dede ile nene süslenir, yandaki lokantaya giderlerdi. Dede hastalığa fazla direnemedi, çok sevdiği neneyi bırakarak dünyayı terk etti, Oltulu Nene bir müddet Ankara Sokak'ta oturduktan sonra mahalleden göçtü, ara sıra gelip uğrayan nene, birkaç yıldır görünmez oldu. Bir gün; dede sokağın köşesinde, köyünden getirdiği beş on tane bal kabağını satmaya çalışıyordu “Hayırdır dede?” diye sorduğumda, “Nenenin hastalığını tedavi ettirmek için paraya ihtiyacı olduğunu, bu yüzden tezgâh açtığını” söyleyince, ne kadar da üzülmüştük. Ankara Sokağın başındaki taksi durağında taksi işleten Fikret Ağabey, belediyeden emekli olmuş, zamanında belediye başkanları Hilmi Nalbantoğlu'nun ve Orhan Şerifsoy'un makam şoförlüklerini yapmıştı. Bir trafik kazasından dolayı ekmek teknesi olan arabasını kaybeden Fikret Usta, Yenişehir'de oturmasına rağmen, sık sık Mumcu'ya gelerek esnafla hasret giderme alışkanlığını sürdürmekte. Durağın bir başka taksicisi Ersin de geçim sıkıntısı yüzünden eski model arabasını satarak, zor da olsa bir özel firmada iş bulup, çarşıyı terk etti. Tespihle fal bakan Elmas Nene de bu muhitin en popüler simaları arasındaydı. Emel Sayın'a bıçakla saldıran Deli İrfan'da Ankara Sokağın mukimlerindendi. Oldukça şık giyinen A. Kadir Eryurt Bey, Ermeni ustaların Mumcu'da altın eriten ve mum yapan işyerlerinin olduğundan şıkça bahsederdi. Ankara Sokağın diğer köşesinde Çerkezlerin evlerinin altında ayı yavrusu besleyen rakıcı Fuat'ın Tekel bayii, Cahit ve Sakıp Altınay'ların “Ne ararsan bulunur” cinsinden görülmeğe değer bakkal dükkânları yer alırdı. Çerkezlerin arsalarını alan İspirli Korkmaz ve Yeşilyurt aileleri, buraya gösterişli bir iş hanı yaptırarak, caddenin görüntüsüne güzel bir katkıda bulundular. Ondülacı Refika Erk Abla'nın bulunduğu yer, “Dişçi Vehbi'nin Apartmanı” olarak cadde üzerinde tanınırdı. Apartmanın zemin katındaki mağaza bir müddet Cevdet Temiz ve Fikret Bayraktutan tarafından oto galeri olarak çalıştırılmıştı. Işılay Mağazası; Necati ve Cevat Usta'ların emekli hallerini yansıtır görüntüsüyle, çarşının halini anlatır gibi ayakta durmaya gayret gösteriyor. Topalan kardeşlerin en büyüğü olan rahmetli Yusuf Usta, çarşının en erken gelen esnafıydı. Sabah erkenden gelir, kapısının önünü süpürür ve sulardı, kaldırımda bulunan ağaca omzunu dayayan Yusuf Usta, tüttürdüğü sigarasıyla uzaktan fark edilirdi. Uzun yıllar, ben ve doktor olan ağabeyimle kirada oturduğumuz Leylioğlu Apartmanı, İş Ocağı'ndan emekli olan Bobinajcı Sıtkı Usta'ya aitti. Geçirdiği çok ağır bir trafik kazasından dolayı Sıtkı amcanın bir ayağı aksardı,bu münasebetle de bastonsuz dolanmazdı. Altında iki dükkânı olan bu binada, bizden önce ayakkabıcı Cevdet Sabırlı Abi ve Standart Kuru Temizleme'ci vardı. Karadenizli Rahmi Genç ve çocuklarının işlettiği bu temizlemeci dükkânı, daha sonra caddenin karşısına taşınmıştı. Bu iş yerini Trabzon'dan gelerek devralan Rıfat Serdar, caddenin en çalışkan esnafı olarak, ekmek teknesinin başında alın teri ile çalışıyor. Yıllar önce simsiyah saçlarla Erzurum'a gelen Rıfat, bugün bembeyaz olmuş saçlarıyla, çarşının dünü ve bugününü yansıtıyor gibidir. Leylioğlu Apartmanı'nın zemin katında yirmi yıla yakın eczacılık yaptım, hatıralarla dolu bu dükkânı terk ederken, sanki duvarlar benimle konuşuyordu. Bir defasında da en üst katta radyosu bulunan gazeteci rahmetli Temel Aydın'ın suları açık bırakmasıyla, kış vakti anlatılmaz bir sıkıntı yaşamıştık. Leylioğlu Apartmanı'nın üçüncü katında Bekir (Yetişkin) Usta otururdu. Motor ustası olan Bekir Usta, son derece bakımlı, şık ve temiz giyinen, işinin ehli, ilerlemiş yaşına rağmen güçlü fiziği ile dikkat çeken bir komşumuzdu. Bekir Usta'nın, Kazım Karabekir Paşa'ya ait olduğu söylenen, eski model BUICK marka gösterişli bir arabası vardı. Kapının önünde duran bu arabanın oldukça fazla müşterisi olurdu, Bekir Usta gözü gibi baktığı arabasına iyi fiyat verilmesine rağmen, satmaya yanaşmazdı. Bir Cumartesi günüydü, eczanemiz nöbetteydi, sabah namazından sonra apartmandan feryat sesleri yükselmişti. Eczanemi kilitleyip hemen üst kata çıktığımda, ağlama sesinin Bekir Usta'ların evden geldiğini anlayıp içeri girdiğimde, Bekir Usta'nın seccadesinin üzerinde son nefesini vermiş olduğunu görmüştüm. Şimdi Mumcu Caddesi'nde ne Bekir Usta'dan, ne de satmaya kıyamadığı BUICK marka arabasından eser var. Eczacılık serüvenimin büyük bir kısmını yaşadığım bu işyerine ilk taşındığım zaman, caddedeki tüm doktorlara “Ağabeyi” diye hitap ederdim, zaman öyle çabuk akıp gitti ki caddedeki doktorlar bize “Ağabeyi” diye hitap etmeye başladılar. Geçen zaman, kaybolan yıllar, Karacaoğlan'ın; “Bir kız bana emmi demiş neyleyim” dizelerini insana hatırlatıyor. Şahinler ailesine ait olan arsanın Mumcu Caddesi'ne bakan cephesinde, irili ufaklı beş tane dükkânda çeşitli iş kollarında faaliyet gösteren esnaf, caddeye renk katardılar. İller Bankası'ndan ayrılıp, elektrik işi yapan rahmetli Turgut Ağ'ın küçücük dükkânı, bu sıra dükkânların ilkiydi. Turgut Ağabeyi ekmeğini taştan çıkaran, güzel ahlâklı, temiz, çalışkan bir insandı. İşlerini tam yoluna koyacakken genç yaşta aramızdan ayrılması, çarşıdaki esnafı derinden üzmüştü. Turgut Ağabeyi'nin komşusu, “Kara” lakaplı Ciğerci Selahattin Usta'ydı, kışın camları buzdan görünmez olan bu ciğerci dükkânının bitişiğinde, Kafkas göçmeni olan ve Kars'tan şehrimize gelen Yunus Amca'nın, yağ, bal, kaşar peyniri satan iş yeri vardı. Gün görmüş, temiz ahlâklı olan Yunus Amca'ya, çarşı esnafı “Ay Gardaş” diye hitap ederlerdi. Sabah dükkânını açan Mumcu esnafının ilk işleri, çaylarını demledikten sonra Ay Gardaş'ın dükkânına uğrayıp, 50 gr yağ, 100 gr bal, 150 gr kaşar peyniri alarak, tadına doyulmaz sabah kahvaltısı yapmalarıydı. İlk eczanemin olduğu yerden dolayı, rahmetli Yunus Amca'yla birkaç yıl doyumsuz komşuluk yapmıştım. Eczanemin yanındaki şekerci dükkânını Ömer Yüncü Ağabeyi çalıştırırdı, “Kömür Ömer” diye bilinen Ömer Ağabeyi, Palandöken Futbol Takımı'nın yöneticisiydi, genç futbolculara olan maddi desteği ve yardımları her türlü övgünün üzerindeydi. Ağzından sigarası düşmeyen Ömer Ağabeyi, kardeşleriyle birlikte şeker imal ederler ve bölgeye satış yaparlardı, dükkânın içerisi rengârenk Erzurum akideleriyle doluydu. Ömer Abi'nin komşusu ise kuruyemişçi Bayburtlu rahmetli Hacı Halis Emi'ydi. Bayburtlu İbişoğulları'ndan olan Halis Emi, çarşı esnafının en çok şaka yaptıkları hoş bir insandı. Şalvar pantolon giyen Halis Emi, sabah erkenden eleklerini dışarı çıkarır, fıstıklarını elerdi. Yaz aylarında evden yaptırıp getirdiği buz gibi limonatanın tadına doyum olmazdı. Şakaların en çok yapıldığı Ramazan ayında Halis Emi'ye akla hayale gelmeyen muziplikler yapılırdı. Halis Emi'ye şaka yapacak olanlar, bir Ramazan günü iftara yakın bir saatte müşteri pozisyonunda birini Halis Emi'ye gönderirler. Müşteri rolündeki adam Halis Emi'den her çeşit kuru yemişten ayrı ayrı 250 gr tartmasını ister, Halis emi küçük kese kâğıtlarına ayrı ayrı koyduğu paketlerin hesabını yaparken, adam Halis Emi'ye, “Bunların hepsini büyük bir torbaya koyup karıştırırsanız daha iyi olur” der. Paketleri büyük torbaya döküp karıştıran Halis Emi, adamın: “Hacım kusura bakma, yanıma para almamışım, onları alamayacağım” demesi üzerine çılgına döner. Kuruyemiş dükkânından Camii Sokağa girerken, köşede Tikkirli Lütfü Bingöl Amca'nın iki katlı eski yapı evi vardı. İriyarı ve sarışın olan rahmetli Lütfü Amca, eczane nöbetteyken evden çay demletir bize ikram ederdi, çayın yanında kete ve çöreklerde eksik olmazdı. Camii Sokağın başında iki tane taksicimiz vardı, Murat 124 marka arabasıyla ekmeğini bekleyen “Kaptan” lakaplı Sönmez, uzun yıllar İstanbul'da kalmış ve Erzurum gelmişti. İstanbul şoförleri jargonundan taviz vermeyen kaptan, devamlı arıza veren arabasıyla yine de ayakta kalmaya çalışırdı. Yaşı geçmiş olan kaptan, hayırsever arkadaşları vasıtasıyla mutlu bir evlilikte yapmıştı. Kaptanın meslektaşı Nihat'ın arabası daha modelliydi ve bakımlıydı. Her ikisi de rahmetli olan bu komşularımızın boş olan durakları, bugün her geçtiğimizde yüreğimizi burmakta. . Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:33 - |