1(KÖŞK MAHALLESİ-70'Lİ YILLAR)
70'li yıllarda şehre dair ilk izlenimlerimin bu mahalleye ait oluşundandır belki; nerede büyük bahçeli, geniş ve yüksek binaların bulunduğu bir semtle karşılaşsam aklıma hemen 'Köşk Mahallesi gelir. Hele bir de bu semtlerin yanıbaşında mahallenin sınırlarını gösterircesine yerleştirilmiş birkaç kamu binası bulunuyorsa orası iyiden iyiye 'Köşk Mahallesi' olur çıkar...
Şark vilayetlerinde 50'li yıllarda baş gösteren Şehirleşmenin ilk örneklerinden olsa gerek; hangi yerli yada yabancı şehirden aktarılarak benzetilmeye çalışılmışsa, Doğu ve İç Anadolu'nun birçok şehrinde rastladığım bu türden mahalleler bende her zaman aynı mimarın hazırlamış olduğu standart bir çizimin kopyeleriymiş gibi birbirini andıran tekdüze bir yapılaşma duygusu uyandırmıştır.
Hem uygulaması hem de kullanımı açısından sağladığı kolaylıklar nedeniyle oldukça basit ve anlaşılır bir tarza dayanan bu yapılaşma da iki ana unsur sürekli dikkati çeker. Mahalleyi yolla buluşturarak bitiren geniş, çift güzergahlı bir anayol ve genellikle Doğu kesiminden bıçakla kesilmiş gibi ayrılan bir eski yerleşim muhiti bu tarzın olmazsa olmazları gibidir...
Güney tarafından uzak şehirlere kadar giden karayolu ile, Doğu tarafından toprak damlı bacaları ancak tepelerinde yükselen büyük binaların zemin katlarına kadar yükselen bakımsız evlerle sınırlanan bu yapılaşma, karayolunun düz bir çizgi gibi uzanarak geçip gittiği yerden aşağıya, kuzeye doğru en fazla üç bilemediniz dört sokakla en özgün biçimine kavuşur ve sokak boylarına dizilmiş, birbirinden çok az farkla ayrılan püskürtme boyalı binalarla da son halini bulur...
Bu biçimiyle hangi şehirde olursa olsun; sanki de bir sınıfsal ayrımı belirlermişçesine ayrıksı bir gerçeği olur Köşk Mahallesi ve benzerlerinin. Mahallede yaşayan insanların hem yerleşim bakımından sonradan gelenlerden oluşu, hem de bu sonradan gelenlerin yerlilere nazaran daha hatırı sayılır bir ekonomiyle hemhal oluşu da bu ayrıksılığı daha bir netleştirir.
Bununla beraber herkesin meşrebince tanışmış olduğu azami müşterekleri paylaşabilmek için yine meşrebince çaba sarfettiği genel bir atmosfer içerisinde ağalarla koyun sağanlar arasında yazılmamış kurallara dayanan bir enginlik ve olgunlukla ne Doğu' da kalan eski , yerli muhitlerde oturanlarca nede köşkte yerleşenlerce kimsenin kendi gerçeğini bir başkasının gözüne batırarak ifade etmediği bir ayrıksılıktır bu...
Bu adı ayrıksılık olsa da ; ayrıştırmayan halin en samimi açılımı da çocuklarda gözlenir.
Bir bakarsınız; o zamanki irtifanın izniyle ancak dört ya da beş kata kadar ulaşan bir apartmanın bilmem hangi katındaki çocuk anasından 'Dere' Mahallesindeki çocuklar gibi ekmek arasında toz şeker ister...Bir bakarsınız; 'Çırçır'ın haşarı çocukları en fazla iki göz evlerinin önünde 'Köşk' teki gibi saha kurup memur, subay ve esnaf çocuklarıyla top koşturur ve hep birlikte Zennure Eze'nin yoğurt mayaladığı iri tencereye ekmek batırarak karın doyuruduktan sonra da; öğretmen evlerine baskına gidilir...
Selametlik Hafız Kenan Yakar Ağabey'in 80'li yılların ortalarında Dadaşkent'teki yerleşim için söylediği gibi '...Köşkün çocukları Dere Mahallesinden sokak dilini konuşmayı öğrenirken Dere Mahallesinin çocukları da Köşk Mahallesinden ’tankoca' konuşmayı öğrenir...
Tıpkı Rahmetli Dedem'in parmağımdaki yara bandını çıkarıp Rahmetli arkadaşım Lüto'nun bileğindeki telörgü çiziğine yapıştırmama gülerek, arkadaşımın bileğine de yeni bir yara bandı yapıştırıp, mikroplara ve hijyene dair ilk bilgilerimizi öğretişi gibi yada Muhlis Emi'nin oğlu Kenan'a yaptığı Kızağın aynısından bana da yapması gibi paylaşırken öğreten ve birleştiren bir gerçektir bu...
Bu nedenle de ister aşağıda isterse yukarıda olsun Köşk Mahallesinin Doğu taraflarında kalan Dere ve Çırçır Mahalleleri ile kaim olan bir ayrıcalıktır bu ki, oda erkeklere ayrılan Cahit Ağabey'in kamyonu ile kadınlara ayrılan Dursun Amca'nın kamyonunun kasasına doluşup hep birlikte Dutçu'ya Herefene'ye giderken yolda kaybolup yok olur...
Bütün bu halleri ile kendisinden ders almak bahtiyarlığına eriştiğim büyük Hoca Orhan Türkdoğan dışında Türk Sosyolojisinde de ezber bozan bir yönü vardır Köşk Mahallelerinin. Öyleki, Kuramsal Sosyolojinin kuru istatistiklerle süslenen ezberini bozan bu hal Modern siyasetin ezberini de bozmuş ve mesela dönemin devrimci teorisyenlerinin iddia ettiği gibi ne Dere Mahallesi ve Çırçır 'Varoş' larından bir devrim ateşi çıkarılabilmiş nede 'Köşk' e özel bir 'Burjuvazi' şekillendirilememiş, sonuç olarak ta tıpkı Marx'ın tanımlayamadığı Osmanlı tarzı karşısındaki hayretini 'Asya Tipi Üretim Tarzı' olarak tanımlamak zorunda kalışı gibi 'Köşk'ü, 'Çırçır' ve 'Dere' Mahallelerini sanki de bir mermer gibi bir araya getiren sağduyunun sokak sokak,hane hane işlemiş haldeki kadim geleneklere dayalı dinamikleri de tanımlanamamıştır...
O zamanların 'Köşk', 'Çırçır' ve 'Dere' Mahallelerinden şimdinin ikiye bölünmüş Köşk'üyle 'Bosna Caddesi' olarak isim ve biçim değiştirmiş 'Çırçır' ve 'Dere' Mahallelerine ne kalmıştır bilmiyorum.Ama herkesin söylediği bir gerçek varsa o da sokağın birine adı verilen 'Zakirbey Amca' nın Dere mahallesindeki Saka Yusuf Emi'yle birlikte çocuğunu aynı okula gönderip, aynı veli toplantısında buluştuğu, Köşk Mahallesinde su akmadığı zamanlarda Yusuf Emi'nin mahalle çeşmesinden doldurduğu kovalardan birisinin Gazeteci Şinasi Amca'nın, bir diğerinin de dönemin CHP senatörü Niyazi Amca'nın evlerine dağıldığı, CHP'li F...ağabey le, MHP'li H...ağabey'in 74'te Kıbrıs'a gönüllü gitmek için Hükümet meydanında aynı sıraya girdiği ve o zamanlar ağabeylerinden emi'lerinden mahalleye girerken kafasını yere eğip eze'lerine , bacılarına bakmaması öğretilen bu satırların yazarının daha sekiz yaşında bile değilken Zakirbey Caddesinden geçerken ilkokul bile okumamış nice eze'sinin yaşmaklanarak ona daha o yaşta 'Adam' gibi davranıp 'Adam' olmanın ne demek olduğunu nasılda öğretebildikleridir...
KÖŞK MAHALLESİ (2)
(80'Lİ YILLAR VE KÜLTÜREL DÖNÜŞÜM)
1980 Yılının Eylül ayının 12.gününde; kendi ifadeleriyle 60'ta ve 71'de daha önce tanışmış oldukları ve kendi dillerince 'Hareket' olarak ifade ettikleri istenmeyen bir durumun üçüncü bir tekrarı ile karşılaşan büyüklerimizden öğrenmiştik. Asker idareye el koymuştu ve bu ilk değildi.
Çocuk aklıyla,daha iki gün önce Sigorta Hastanesi'nin arkasındaki yoldan jiplerle geçerken '...Asker Abi Merhaba...' diyerek selamlayıp karşılık aldığımız 'Asker Abi'lerin pencereden verdiğimiz selama neden karşılık vermediklerine de bu yüzden bir anlam verememiştik.
Belki de camın arkasından selam verdiğimiz için sesimizi duymamışlardı 'Asker Abiler'...
Anamızın, Babamızın bütün tembihine rağmen canımız oyun istediği için öğlene kadar zor beklemiş, kimimiz kaçarak, kimimiz ağlaya zırlaya merdivenlere kadar kopardığımız iznin ucunu sokağın başına kadar uzatarak 'Hareket'in yasağını delen bilinçsiz bir çocuk özgürlüğü ile soluğu sokakta almıştık.
Bir iki saat kadar bizimle uğraşan 'Asker Abiler'de el, kol ve baş işaretleri ile ne yaparlarsa yapsınlar engel olamayacaklarını anlayınca yakamızı bırakıp sıkıntılı nöbetlerine devam etmişlerdi.
Zaman değişmişti; biz içeriğini anlayamasak bile bu böyleydi... Hem sokakların sadece çocuklara serbest oluşundan da belli değil miydi...
12 ve 13 Eylül günü Köşk mahallesi tamamen biz çocuklarındı.
Bu iki gün içerisinde fazla uzağa gidememiş olsak ta Köşk Camii'nin önünden Çırçır'ın başına kadar alabildiğine çember çevirmiş, sinirli Ebubekir Amca gilin bacada doya doya topaç döndürüp, aşşıh oynamış, Muhtar Gıyasettin Amca'nın arsasının orta yerine 'Kuka'yı dikmiş bunlar yetmezmiş gibi Resmiye Teyze'nin bahçesinden istediğimiz kadar ayçiçeği koparmış, taze süt mısırlarını talan etmiş, İmdat Amca'nın inşaatından avuç dolusu çivi, kucak dolusu tahta aşırmış, Tevfik Amca'nın kümesinin bacasından girerek sahipsiz kalmış tavukların yumurtalarını berbat etmiştik...
Bir biz arsız ve sorumsuz çocuklar hariç her şey disiplin altındaymış gibi görünse de; Zavallı Köşk Mahallesi; biz sorumsuz çocukların elinde öyle bir hale gelmişti ki; sanki de bütün bu sorumsuzluklarımızla 10 yıl içerisinde ülkenin geleceği hale çevirmiştik koca Köşk Mahallesini...
Dedelerimizin, Babalarımızın ağzını bıçak açmıyor; rütbeli, rütbesiz askerler, resmi, sivil polisler bir sokaktan girip diğerinden çıkıyor, her ikisi de bize bol bol kitap okutan Mhp'li H. Ağabey'le Chp'li F. Ağabey'in tutuklandığı söyleniyordu.
Günler haftaya ulaştıkça iyice yüzgöz olduğumuz 'Asker Abi'ler le yeniden selamlaşmaya başlamış; bardağını 25 kuruşa aldığımız kırık leblebi ve keçi boynuzu satan iki kapılı bakkalın bir kapısından girip öbür kapısından çıktığımız günlere geri dönmüştük...
Geçen her gün herkese öğrettiği gibi biz çocuklara da bir şeyler öğretiyordu ve zaman artık bizimde hissedebileceğimiz bir biçimde değişmeye başlıyordu. Aradan bir yıl geçmiş olmasına rağmen ne Cahit Ağabey nede Dursun Amca bir gün öncesinden kamyonlarını hazırlamıyor; mahalle halkı da artık kolay kolay herefeneye gitmek istemiyordu...
Yeni bir dönem başlıyordu Köşk Mahallesinde...Oğulları, kızları uzak şehirlerde üniversite kazanan komşular onlarla birlikte o uzak şehirlere göç ediyor; 10 yıl önce Doğu Anadolu'dan ve Erzurum taşrasından göç alan Köşk Mahallesi Büyükşehirlere göç vermeye başlıyordu...
Biz Köşk' e sonradan gelenler bile eskimiş; kısa süreliğine gelip bir iki yıl kaldıktan sonra başka mahallelere yada başka şehirlere giden yeni komşuluklar başlamış, çok kısa bir süre içerisinde on yıl önce bir kişinin çalışıp on kişiyi beslediği mahalle ekonomisi ters yüz olmuş, ilkokuldan sonra okumayan arkadaşlarımızdan Hamdullah ve Kenan bile babalarının arkadaşlarının yanında aile ekonomisine katılmak üzere çıraklık etmeye yollanmışlardı...
Garip bir biçimde geçmiş zamanlardan çok daha iyi olan ama bir başka biçimde can sıkan yeni bir ortama girmiştik.Artık özellikle ramazan'lar da bir kilo et, bir kutu yağ yada bir paket Samsun için girdiğimiz kuyruklara girmiyorduk ama etin,yağın ve sigaranın vitrinleri süslese de hem tadının değiştiği hemde her nedense daha farklı bir biçimde kolay kolay satın alınamadığı bir döneme geçmiştik...
Geçmişin Bonanza'sı, Vadideki Ev'i, Küçük Ev'i, Kara İnci'si görevlerini tamamlayarak yerini Dallas'a bırakmış; Amerika'yı Vadisinden Dağından, Ahırından, çiftliğinden öğrenen Köşk sakinleri şimdi de Dallas'la acımasız kapitalizmin ev içi özel durumlarını izlemeye koyulmuş; Köşk'teki havuzun orta yerinde duran emektar televizyon içerilerde bir yerlere taşınmış; yaz günleri bahçelerde yapılan toplu kahvaltılar yapılmaz olmuş, üzerlerine Eylül yağmurları yağan maltızlar bile söndürülerek bodrumlara indirilmişti...
Birkaç yıl önce üst tarafta kalan kesiminin 'Yukarı Köşk' olarak adlandırıldığı mahalle yukarının da yukarısına taşınarak şehire yeni bir şehir katmış; geçmişin siyasi yelpazesinde Mhp'de, Ap'de, Chp'de, Msp'de yer alan birçok siyasetçi tek bir 'Ana' parti de toplanmış, İbrahim Tatlıses dinlemeyi seven tonton bir siyasetçi Sevgili Muammer Cindilli Ağabey'in deyimiyle o güne kadar kiracı olarak yaşayan binlerce aileyi kooperatifleşme yoluyla bu 'Yenişehir'de ev sahibi yapıvermişti...
Yenişehir... 80 'Hareketinin' şehri olarak yeni, küçük ve değişik bir biçimde eklenmişti Erzurum'a...En azından 7 yada 8 yıl Çırçır ve Dere Mahallelerinin işsiz gençleri burada kalıp çakıp, sıva yaparak usta olmuşlar; 15 yıl önce tuğla ocaklarında ekmek parası kazanan dar gelirli gençler inşaat ustalığına terfi etmişler, arada bir çayımızı içmeye geldikleri fakülte kantinlerinde aramıza yeni yeni girmeye başlayan sosyo ekonomik ve sosyo kültürel farkların tanınması güç olsa da yabancı olmayan imgeleri olarak Köşk'ün tarihine yazılmışlardı...
Artık hiçbir evde sarı gaz ocağı yanmadığı için yıllarca gaz satarak geçimini sağlayan Zümrüt Amca dükkanının kapatarak memleketten göç etmiş, kimi varlıktan kimi yokluktan kaynaklanan nedenlerle sahil memleketlerine doğru ilerleyen göç nedeniyle çeyrek asır süresince 4 yada 5 mahalleden çocukların okuduğu Kazım Karabekir İlkokulu'nun öğrenci sayısı da hızla azalmıştı...
Bütün çocukların aynı kalitede aynı fiyata alınan farklı renklerdeki ayakkabı ve çizmeleri giydiği zamanları methetmek ne kadar anlamlıdır bilmiyorum, belki de yokluktan kaynaklanan bir aynilik yada eşitlik deyip geçmek mümükündür bu duruma; ama aradan 10 yıl bile geçmeden, çocuklara alınan 'Esem' ve sonradan terörist ayakkabısı olarak tanımlanan 'Mekap' ların bile ekonomik bir ayrıcalığın göstergesi olmaya başladığı 80'lerin bu hali bütün renkliliğine rağmen buruk bir tad bırakarak girmişti Köşk Mahallesine...
Çok maharetli, çok hızlı bir el, en yüksek apartmandan bile yüksek bir yerden düşüvermişti mahallenin tam orta yerine...
Köşk Mahallesinden Erzurum'a, Erzurumdan da Türkiye'ye kadar genişleyen bir hız ekseninde zaman çabucak değişmişti . Evet Eski zamanların 'Fidanlığından' kalan tek işaret durumundaki 'delikli taş' bile yerinden oynamış geriye kalan çorak düzlüğün ortasında olup bitenleri izlerken büyüyüp 90'lara ulaşmıştık...
.
şahin torun - 19/11/2013 - 17:33 -