|
1HALUK NİHAT PEPEYİ
Eski Erzurum valilerinden Haluk Nihat Pepeyi; 1898 veya 1901 yılında
Selanik’te doğdu, İstanbul’da 1972’de öldü. Hayata gazetecilik ile atıldı.
1918’de Kadıköy Sultanisini, 1921’de Mülkiye mektebini bitirdi. Öğretmenlik,
bucak müdürlüğü, kaymakamlık, mektupçuluk, Ankara belediye başkan
yardımcılığı, İstanbul’da vali muavinliği görevlerinde bulundu. Siirt,
Erzurum (1943), Antalya, Kütahya, Merkez valiliği, Emniyet Genel Müdürlüğü
yaptı. Kütahya ve İstanbul’dan milletvekili seçildi. Hece ölçüsüyle yazan
Faruk Nafiz, Orhan Seyfi çizgisini izledi. Şiirlerinde sevgi ve kahramanlık
temalarını işledi. ’Şah İsmail ile Gülizar’ ’Tahir ile Zühre’ gibi halk
hikayelerini şiir diliyle anlattı. Geçmiş Zaman Masalları (1928), Türk
Destanına Giriş (1934). Yakın dönemin olaylarını konu edinen çağdaş
destanlar yazdı (Çanakkale destanı 1936, Mütareke destanı 1938). Mütareke
Dönemi şairlerinden sayılmaktadır.
Bu yazımızda Erzurum’da iken yaptığı imar, eğitim, çevre çalışmaları
bir kenara bırakılarak sanat faaliyetleri özetlenmeye çalışılacaktır;
a- Sanat koruyuculuğu (hamilik): O devrin valisi olarak elinde yeterli güç
olduktan başka sanata karşı hevese de sahip olduğundan elbette sanat ve
sanatkarları korumaya çalışmıştır. Elimizde bir belge bulunmamakla beraber
’Erzurum Halkevi Kültür Dergisi’nin yayınlanmasında en azından etkili
olduğunu sanıyoruz. Kendisine ithaf edilen bazı kitaplar ve gazete
yazılarında sanat yönüyle de övülmesi dikkat çekicidir.
b- Yazarlık: Şiir dışı düzyazıları kastedilmektedir. Halkevi dergisinde
yayınlanan 2 tanesinden bahsedeceğiz: ’İçimizdeki Şeytan’: Erzurum Halkevi
Kültür Dergisi sayı 6, 19 şubat 1945 İnsan önce kendisini arındırmalı. Halka
doğru gidenler samimi olmalı. ’Vaaza başlamadan önce kendimizi paklayalım.
Şeytan gibi yalnız kendimizi beğenmiyelim. Yani içimizdeki şeytanı atalım’.
’Halkı biz şaşırtıyoruz’. Erzurum Halkevi Kültür Dergisi, sayı 7, 1 mayıs
1945. Bir konuşma metnidir. Meslek hayatında sonun başlangıcında olduğunu
belirterek başlar söze. Bir yöneticinin gittiği yerde karşılaşacağı hilelere
karşı uyanık bulunması gerektiği, şüphe halinin adeta marazi hal aldığı
anlaşılıyor. Çözüm dedikodu yaptığı, aleyhte konuştuğu iddia edilenlerle yüz
yüze konuşmaktır. ’Ne bilsin ki bu fesat birkaç kişinin eseridir ve
muhitinin bir kabahatı yoktur. Bu hastalığın bir tek reçetesi vardır.
Mikropları öldürmek için onlarla temas etmemek ve herhangi bir ihbar üzerine
çekiştirilen arkadaşı ile açık bir dertleşme yapmak ve (muhbiri sadık) ı ele
vermek. Bu yapıldı mı ne bu parazitler yaşar ne de telgrafların telleri
yorulur.’
c- Destan Yazarlığı: İstanbul basınından bir eski gazete kupürü: ’Yeni Bir
Destan
Erzurum Halkevi Dergisinin son nüshalarından birinde okuduğumuz bir
makaleden öğreniyoruz ki, Haluk Nihat Pepeyi, yeni bir destan hazırlamakla
meşguldür. Halük Nihad, milli edebiyatımıza (Türk destanına giriş),
(Çanakkale), (Mütareke) ve (Milli Mücadele) destanları gibi halk
edebiyatının güzel ve seçme numunelerini vermiş, idare hayatında olduğu
kadar edebiyat sahasında da mevki kazanmış mümtaz bir şairdir.
Şimdi hazırlanan ve (Türk destanından) diye adlandırılan destanın,
Erzurum dergisinde gördüğümüz bazı parçaları, Pepeyi’nin yeni eserini
sabırsızlıkla bekletecek değerdedir. Destan ağaç rüya ile başlıyor. (Osman
Gazi) nin göğsünden çıkıp dallanan ve cihana kök salan ağaç... Şeyh Edebali
tarafından Osmanlı istilasına işaret sayılan meşhur rüya:
Darısı da Saka başına rüyası Osman Beyin
Tarihe göre masal belki aşk ummasıdır
Hep ağalar, gaziler destanımı dinleyin
Bu rüya fatih ruhun bir kanadlanmasıdır!
Pepeyi’nin rüya faslından sonra bu girizgahla başladığı destan sırasıle
Anadolu’dan Rumeli’ye geçişi, Kosova muharebesini tasvir ediyor, her devrin
hareketleri yazılırken lisan ve teşbihleri zamana uydurulmuş olarak
görüyoruz. Hele son günlerini yaşamakta olan (Bizans)ı anlatırken birdenbire
bugüne intikal ederek (İstanbul)u tasvir ediyor. Şu kıtanın son mısraı ile
pek nefis bir tablo çizilmiş oluyor:
’Bizans, yedi tepede göke uzanan bir el,
Bu şehir tanrıların hoşuna giden güzel,
Semayı dolduruyor Bizans’ın tepeleri
Şafaktan önce doğar yıldızlı kubbeleri’
Bu güzel eserin bitirilmesi milli edebiyatımız için ciddi bir kazanç
olacaktır.’ Bahsedilen yazı Erzurum Halkevi Kültür Dergisi’nin 15
birincikanun 1944 tarihli birleşik 4- 5. Sayısında yayınlanmıştır. Yazarı
MU, yani Murat Uraz’dır.
d-Kitap Basımı: Kitaplarının birkaç baskısının Erzurum Vilayet Matbaasında
yapıldığını biliyoruz. Elimizde bulunan iki tanesi şunlardır.
Milli Mücadele destanı: Mart 1940 Sertel Matbası. 3. baskı 1945 Erzurum
Vilayet Matbaası, 5. Baskı 1945, Erzurum Vilayet Matbaası. Her iki baskı da
63 sayfa, kapaksız ve 50 kuruş bedellidir. ’Düşündüklerim’ bölümünde destan
yazma görevinin kendisine Hilmi Ziya Ülken tarafından verildiğini
belirtiyor.
Çanakkale Destanı: Erzurum basımevinde kapaksız olarak basılan ve 70 sayfası
elimizde bulunan bu kitabın baskı yılı ve tam sayfa sayısı hakkında bir şey
söyleyemiyoruz.
e-Derlemecilik: Geceleri kahveleri geziyor, yaşlıları konuşturuyor,
destanımsı şeyler söyleyenlere saat dağıtıyor. Mesela Sabahattin Bulut’tan
aldığımıza göre; Yenikapı’da bir adam anlatıyor ’Vali Bey, biz soba
borularını mevziye koyduk, düşman top sansın diye’
.
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:27 -
|