1 Hoşça bak zâtına ki zübde-i âlemsin sen. Alemin özü olan insanın çocukluk çağlarında ilahi irade ile inşa edildiğini biliyoruz. |
|
2 DAHA DÜN GİBİ Gazete kâğıtlarına düğüm düğüm ipleri bağlayarak uçurtma yaptığımız vakitlerin üzerinden uzun yıllar geçti. Her iki dizi yamalı pantolonumuzu bacağımıza çekerken, bir yandan elimizdeki kuru ekmeği iştahla yerdik. Ayağımızdaki lastik ayakkabıyla yazın otuz beş derece sıcağında petrol kokusunu burnumuza çekerdik. Dallarında gözlerimizi okşayan elmaları, armutları, kayısıları midemize indirirken, yıkamak aklımıza gelmezdi. Çeşit çeşit oyuncaklarımız yoktu. Bayramda giyinebileceğimiz ütülü bir pantolonumuz olduğunda mutluluktan uçardık. Ayakkabılarımızın markalarıyla övünmezdik, çünkü hepimiz aynı lastikten giyerdik. Türlü türlü çikolatalar tadamazdık, zira çikolata yerine küf kokan bisküvi bulduğumuzda sevinçten göğe uçardık. Hoş kokulu, gözleri sızlatmayan şampuanları bilmezdik. Bazen bahçede, bazen evde leğen içinde anamızın nasırlı ellerini sırtımızda hissederek, yeşil kalıp sabunun kokusunu burnumuza çekerek yıkanırdık. Bileklerimizde ışıl ışıl yanan saatlerimiz olmazdı. Çerçinin sattığı oyuncak saatlerden alması için anamızı ikna edebilmişsek, gömleğimizin kolunu derince katlayıp bileğimize takar, gururla arkadaşlarımıza göstermeye çalışırdık. Köyde sabah güneş doğmadan kalkmanın, öğlen güneşin kavurucu sıcağında davar gütmenin, akşam yıldızları seyrede seyrede eve dönmenin zor da olsa lezzetini yaşardık. Kılıfında kurumuş köy ekmeğiyle birlikte yediğimiz yağlı peynirin tadı hâlâ damaklarımızda. Akşam yatağımıza uzandığımızda derin uykuya dalar, sabah erkenden dinç bir şekilde uyanıverirdik. Televizyon seyretmediğimiz için rüyalarımızı bölen çizgi film kahramanları olmazdı. Anne ve babamıza, topluma karşı ahlaki değerlerimizi yitirdiğimiz televizyon programları bilmezdik. Fıtratımızı bozacak meşguliyetlerden uzakta, tabiatın kucağında renklerin, böceklerin, gökyüzünün sırlarına yolculuk yapardık. Çocukluğumuzda yaşadığımız fıtri doygunluk, azla yetinmeyi, mutlu olmayı öğretti bize. Bugün geriye dönüp baktığımızda daha dün gibi geliyor insana. Modern hayatın hay huyları içinde vakti verimli kullanmayı elimizden alan sebepleri bile düşünemez hale gelmişiz. Çocuklarımız tabiat ananın hünerli elleriyle eğitilmekten mahrum bir vaziyette, mekanik bir hayatın robotlaştıran eğitim metoduyla büyümekteler. Çocukluk yıllarımızda taşa çizdiğimiz şekillerde ruhumuzu dinlendirirdik. Şimdi çocuklar bilgisayar başında yapay oyunların etkisiyle ruhlarını yoruyorlar. Çocuklarımızın geriye dönüp baktıklarında daha dün gibi diyeceği çocukluklarını yaşadıkları hatıralarının olmaması ürkütüyor beni. Elektronik aygıtlar, mekanik ilişkiler ruhlarını doyurmuyor. Apartman katlarında betonların sağır duvarlarına bakıyorlar. Bir çamaşır asacak büyüklükteki balkonlardan güneşi yudumlayamıyorlar. Geceleri yıldızları seyrederek rüyalarını süsleyemiyorlar. Çıplak ayaklarını toprağın sağaltan sıcaklığına değdiremiyorlar. Gökyüzüne bakıp iç dünyalarını zenginleştiren resimler çizemiyorlar. Çocuklarımızın, büyüdüklerinde daha dün gibi diyeceği dünyalarını çoğalmalıyız... Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:20 - |