1 1920'li yıllar. Hollanda'nın Leiden ve Utrecht üniversiteleri arasında dostane ama ciddi bir rekabet var. Utrechliler, Arap alfabesiyle yazılmış bir eseri okuyamadıkları için leidenleri alaya almaktalar. Şakanın dozu kaçırılınca A. Van selms adlı bir Hollandalı doğubilimci, meşhur müsteşrik De Goeje'ye ait, artık yine ünlü bir başka şarkiyatçı olan kramers'in kütüphanesini süsleyen bu eseri yeni sahibinden ister. I.Bir kitabin götürdüğü izler Eser bir Türkçe, bir de Arapça önsözden sonra, “iek begint diesie kitab met Allah Ta'ala sain naam “ ( ben bu kitaba Allah Tealâ'nın adıyla başlarım) diye devam A. van selms , araştırma ve incelemelerin sonuncusu 1950'li yıllarda yayınlar. Bunda kısa bir müddet sonra da güney afrikadan bir mektup alınır. mektubu yazan ,ebu Bekir efendinin torunu adile hanımdır. (Adele Bakir-Efendi ) Cape town da yaşamaktadır. Gazetelerden birinde A. Van selms kitabı tanıtan yazısını okumuş ve kendisiyle bağlantı kurma ihtiyacı duymuştur. Adile hanım babasının hala hayatta olduğunu bildirir,dedesi Ebu Bekir Efendiye ait kitaptan külliyeti miktarda nüshanın varlığını da ayrıca belirtir. van selms, hemen Cape Town a gider ve Ebu Bekir Efendinin oğlu Ömer Celal ettin Efendi ile buluşur. Garip bir hikaye Ömer Celâdettin Efendi'nin verdiği bilgilere göre, babası önce Şehrizur'da ecdadından Emir Süleyman tarafından inşa edilen medresede eğitim görmüş, babasının vefatından sonra da tahsilini İstanbul'da sürdürmüştür. İstanbul'da bulunduğu beş yıllık sürede ailesi ile bağlantısı kopmuştur. Oğlunun hasretine dayanamayan annesi onu bulmak amacıyla İstanbul'a gelince, oğlunun tahsilinin son aşamasını tamamlamak üzere Bağdat'a gittiği söylenmiştir. Bunu üzerine ana yüreği dayanamamış, Bağdat'a gitmiştir. Fakat aklı ve imanı şefkatine galip gelmiş, biricik evladının tahsilini yarım bırakmamak için onu uzaktan, kendisine hissettirmeden görmekle yetinerek memleketine dönmüştür. Kısa bir süre sonra gerçekleşen bir istila üzerine aile, Erzurum'a hicret etmek zorunda kalmıştır. Bu sırada Ebu Bekir Efendi halen Bağdat'ta eğitimini sürdürmektedir. Olan bitenden habersizdir. Bu arada annesi evladının hasreti içinde hayata veda eder. Kardeşi Bağdat'a gidip artık tahsilini tamamlamış olan Ebu Bekir Efendi'yi yeni aile ocağı Erzurum'a getirir. Bir yardım talebi ile başlayan macera 1862 yıldır. Aile, kıtlık sebebiyle büyük sıkıntılar çekmektedir. Hükümetten yardım istenecektir. Ebu Bekir Efendi İstanbul'a gider. Abdülmecid Han'ın padişahlığı dönemidir. Babıali'ye varır. Ailesi yardım ister. O günlerde İngiliz Kraliçesi Victoria' dan mektup gelmiştir. Victoria, mektubunda Cape ( Güney Afrika, Ümit Burnu ) sömürgesindeki Müslüman tebasının bazı meselelerde ihtilafa düştüğünden söz ederek, Osmanlı Sultanı'na iyi yetişmiş bir İslam alimini Afrika'ya göndermesini rica etmektedir. Ebu Bekir Efendi'ye, bu görevi üstlenmesine karşılık ailesine yardım edileceği söylenir. O da kabul eder. Ebu Bekir Efendinin Güney Afrika macerası böylece başlanış olur. Önce Londra'ya, İngiliz sarayına gönderilir. Fakat kraliçe tatil için İskoçya'ya gittiğinden görüşme gerçekleşmez. İngiliz görevli Lord Chamberlain Ebu Bekir Efendiyle ilgilenir ve Cape Town'a giden olan bir buharlı vapura bindirir. Uzun bir seyahatten sonra Cape Town'a ulaşan alimimiz maalesef hiç kimse tarafından karşılanmaz. Royal Otelde endişe içinde geçen üç günlük bir bekleme süresinden sonra, Malay cemaatinin durumdan haberdar olmasıyla iş değişir. Malay cemaati Ebu Bekir Efendi için büyük bir kabul merasimi düzenler. Ebu Bekir Efendi, Cape Town'da bir ev tutarak derslerine başlar. Daha sonra da Lang ve Dorp caddelerinin kesiştiği köşede bir cami inşa ettirir. A. van Selms, Ömer Celaleddin Efendi'nin verdiği bilgilerin resmi belgelere uygun olduğunu tespit etmiştir. Mesela St. James Sarayındaki Osmanlı sefiri 15 Temmuz 1862 tarihli mektubunda Cepe'teki Müslüman cemaat arasında ihtilaflar oluştuğundan bahsetmiş ve bu ihtilafları gidermek için cemaatin ibadetlerle alakalı kitaplar istediğini bildirmiştir. Tek başına büyük başarılar Güney Afrika'ya yerleşen Ebu Bekir Efendi iki defa evlenmiştir. İlk hanımı Hollandalı imiş. Ömer Celaleddin Efendi üvey annesinin ismini maalesef hatırlayamamıştır. Bu hanımının vefatından sonra alimimiz ikinci evliğini Yorkshire'dan Jeremiah Cook'un kızıyla yapmıştır. Meşhur kaptan Cook'un akrabalarından olan Jeremiah Cook, Cape Town'a 1847 yılında yerleşmiş bir gemi inşa ustası idi. Ömer Celaleddin Efendi bu ikinci evlilikten olmuştur. Ebu Bekir Efendinin Güney Afrika'da etkisi büyük olmuştur. Bugün hala küçük bir Hanefi Malay grubu varlığını sürdürmektedir. Hanı da eğitimli idi. Güney Afrika'da Müslüman hanımlar için ilk defa okul açma şerefi bu hanıma aittir. Ömer Celaleddin'in abisi Ahmet Ataullah Efendi bu görevi 17 yıl kadar sürdürmüş, Cape'deki Malaylar, Hindistanlılar ve bütün Müslümanlar arasında eğitimin yayılıp gelişmesinde önemli hizmetler ifa etmiştir. Bu yıl 17 yıllık faaliyetin sonunda ilk Osmanlı konsolosu sıfatıyla Singapur'da görevlendirilmiştir. İki yıl kadar konsolosluk yapan ve çok sevilen Ahmet Ataullah Efendi, 11 Kasım 1903'te geçirdiği bir trafik kazası sonucu Singapur'da vefat etmiştir. Zamanın gazetelerinin yazdığına göre cenazesi “Singapur'da son yıllarda bir yabancı için görülmemiş oranda kalabalık ir kortej” tarafından kaldırılmıştır. Bu zatın çocuklarından ikisi, Dr. Hayrunnisa Atala ve Rey Bekir Rüştü Atala 1950'li yıllarda Güney Afrika'da yaşamakta idiler. Ondan önce Güney Afrika'da İslam Güney Afrika'daki Müslümanların ataları, 1954'ten itibaren Hollanda'nın Uzakdoğu sömürgelerinden çiftliklerde çalıştırılmak üzere gönderilen bazı yerlilerle, kimi mahkum ve siyasi sürgünlerdir. Mesela Şeyh Yusuf, Bentem Sultanlığı'nın bağımsızlığı için Hollandalılara karşı verilen mücadele sebebiyle tutuklanıp Seylan adsına sürgün edilmiş bir liderdi. Oradan 49 müridiyle birlikte gönderildiği Kaap kolonisinde dini bir çevre oluşturmaya çalıştı ve 1699'da vefat ettiğinde Esret nehrinin ağzında Zandvlei denilen yere defnedildi. Güney Afrika'ya İslam'ı getiren bu hala saygıyla anılmaktadır. 1713'te çıkan bir salgın hastalıkta 570 Müslüman mahkumdan 200'ü hayatını kaybetmiş, geri kalanda İslamiyet'i kabul eden zenci hanımlarla evlenmişlerdi. Sonradan hürriyetlerine kavuşan bu topluluk, buradaki Müslümanların çekirdeğini oluşturmuştur. Güney Afrika'da İslam'ı yaymaya çalışan iki önemli şahsiyet, mahkum olarak gelen ve mahkumiyetlerini tamamladıktan sonra burada kalan Yemenli Said Alevi ile İmam Abdullah Kadı Abdüsselam'dır. Bölgede Tuan ( hoca ) Said adıyla tanınan Alevi, 1743'te girdiği Table körfezi açıklarında bulunan Robben arasındaki hapishaneden 11 yıl sonra çıktığında polis oldu ve meslek onun İslam'ı öğretmeyi amaçladığı köleler arasına kolayca girmesini sağladı. Cepe Town Müslümanlarının Tuan Guru dedikleri İmam Abdullah da, Robben arsındaki mahkûmiyetinden sonra İslam'ı yayma faaliyetlerine başladı. Bu arada Arap alfabesinin kullanıldığı Malayca ile İslam fıkhına dair bir eser kaleme aldı. İmam Abdullah, bugün Evvel Cami adıyla bilinen bir medresede kurmuş ( 1797 ) ve bu medrese 1830'larda Bengalli İmam Ahmet tarafından geliştirilmiştir. 19. yüzyılda Hollandalıların yerini İngilizler aldı. Bu sebeple Uzakdoğu'dan Güney Afrika'ya çeşitli yollarla Müslüman gönderilmesi işi durdu. 1804 yılında Cape genel valisi, Müslümanların yetkinlerden izin almaksızın dini vecibelerini yerine getirebileceklerini bildiren bir kararname yayınlandı. 1822'de Cape Town'da çoğu Malay asıllı üç bin Müslüman vardı ve hürlerle köleler arasındaki Müslüman sayısı gittikçe artıyordu. Nitekim 1843'te Müslümanların nüfusu 7830 olarak tespit edilmiştir. Şehirde ilk resmi okul 1850'lerde açılmıştır. Bugüne kadar gelen izler İşte Ebu Bekir Efendi bu tarihlerde devreye girmiştir. Ebu Bekir Efendi'nin Cape Town'da açtığı Mekteb-i Osmani'nin masrafları Osmanlı Devleti'nce karşılanmaktaydı. Onun gayretiyle kız çocukları için de ayrı bir mektep açılmış ve hanımı burada hocalık yapmıştır. 2000'li yıllarda alınan haberlere göre Ebu Bekir Efendi'nin torunları halen daha Cape Town'da yaşamaktadırlar. 1860'lı yıllardan sonra Güney Afrika'da İslam'ın gelişmesi, Netal eyaleti tarım kesiminde ortaya çıkan işçi açığını karşılamak amacıyla İngilizlerin buraya Hintli Müslümanları getirmeye başlamasıyla yeni bir döneme girmiştir. Bu işçi grubunu, 1869'da ticari hedeflerle Johannesburg'a yerleşen Kuzey Hindistan'dan gelme Hintli tüccarlar izledi. Zamanla zenginleşen bu Müslümanlar birçok şehre dağıldılar. Zengibar'dan gelen aslen Afrika asıllı Müslümanların Hintli mahallelerine yerleşip buradaki Müslümanlarla kaynaşması gecikmedi. Sonuçta Müslüman sayısı bugünkü seviyesine ulaştı. Bugün Güney Afrika'da Müslümanların genel nüfusa oranı %2'dir. muzaffer taşyürek - 19/11/2013 - 17:20 - |