1ERZURUM'DA YILDIZIN PARLADIĞI ANLAR
1.TEODOSSİAPOLS /İMPARATOR TEODOSİO'NUN ŞEHRİ / MİLADİ 415
Bizans'ın Sâsâni taarruzları karşısında ileri karakolu olan Erzurum'un, Genç Teodosisus'un saltanatı sırasında miladi 415 yılından sonra kurulduğu anlaşılıyor. Bizans valileri ve kumandanları işte bu kurulan şehirde, daha doğrusu kalede oturdular.
2..KUR'AN KIRAATİNDEKİ BİR İHTİLAFLA YENİ BİR CAN BULAN BİR COĞRAFYA /MİLADİ 657
1. Hz. Osman (ra) zamanında Azerbaycan ve Ermenistan fethi sırasında Irak'lı Müslümanlarla Şam'lı Müslümanlar kıraat farklılığı sebebiyle ihtilaf edince /... (Yazar : Osman KESKİNOĞLU Yayınevi : Türkiye Diyanet Vakfı Baskı : Anakara / 1993 / 336 shf.
Zaman 638 yılının yazıdır. Medine site devletinin temelinin atı¬lışından henüz 16 yıl gibi çok kısa bir süre geçmiştir. Arap Yarıma¬dasının, Irak'ın, Suriye'nin kara topraklarını kaplayan kara çalılar, İslam mücahitlerinin atlarının nallan altında ezilerek yerlerinde renk renk çiçekler, güller, menekşeler açmıştır. Sıra Anadolu'dadır. Dev¬letin başında halifeler halifesi olan büyük halifemiz Hz. Ömer bu¬lunmaktadır. Güçlü kumandan İrem bin Ganem komutasındaki ke¬miyette küçük, keyfiyette çok büyük olan bir ordu, batıya doğru ak¬maktadır. Son durakları yüksek yalçın sıradağların eteğindeki bir düzlüktür. Burası, daha sonraları onlarca, belki de yüzlerce ordunun uğrak yerleri olacak olan Sultan Sekisi'dir.
Karşılarına kalın surlara bürünmüş bir site çıkar. Bu, bugüne ka¬dar görmüş oldukları tüm şehirlerden farklıdır. Bir mekândan ziyâde, demirden dev bir kapı görünümündedir. Açılabildiği an, tüm Küçük Asya'nın topraklan nazende bir halı misali ayaklarının altına serile¬cektir. Dolayısıyla heyecanlıdır mücahitler. Duaya ihtiyaçları vardır, namaza ihtiyaçları vardır. Ve toplu halde büyük komutanlarının ar¬kasında "uydum imama" diyerek el bağlarlar. Ancak, imam efendi¬nin Kuran-ı Kerim'i okuyuş şekli bazılarının hoşuna gitmez ve cematten ayrılırlar. Bunlara göre kıraat hatalıdır. Büyük bir münakaşa başlar, büyük bir çarpışma güç bela önlenerek doğrusunu öğrenmek üzerine bir heyet gönderilir Medine'ye.
Kuşatmaya başlanılmaz. Çünkü, karşılarına halledilmesi önce¬likle gereken çok daha önemli bir mesele çıkmıştır.
O zamanlar Palandökenler ormanlıktır. Her tarafından sular ça¬ğıldamaktadır. Çok daha sonraları yakılan bir Erzurum türküsünde;
"Palandöken Dağında, kavalımın sesi var, Çam dibine yaslanmış, bir edalı su çağlar" denilmektedir.
Mücahitler haftalarca göklere set çekmiş olan çamların gölge¬sinde oturup, edalı sulardan içerek gelecek haberi beklerler.
Nihayet, Medine'ye giden heyet geri döner ve Kuran-ı Kerim'in itirazcıları haklı çıkaracak doğru okunuş şeklini getirirler. Ordu içerisinde iki mübarek elin avuç içleri göklere doğru kalkar. Kimbilir belki de aziz misafirimiz büyük sahabe, Abdurrahman Ga¬zi Hazretlerinin elleridir. Ve der ki; "Yarabbi bu gün olduğu gibi, bundan sonra da kıyamete dek bu şehire tüm hataları düzeltecek is¬yan ruhunu nasip eyle."" O dua orada kabul buyurulur. O gün bugün¬dür ki, Erzurum, tüm hataların, haksızlıkların, yolsuzlukların karşısındadır.
Ve Palandöken dağında tarihi makberesinde yatan Erzurum için sembol sahabiABDURRAHMANGAZİ
Bir Şehrin Ruhu M.Sıtkı Aras Erzurum Kitaplığı Dergah Yayınları 2.Baskı
3.TÜRK-İSLAM MAYASI İLE ŞEKİLLENEN COĞRAFYAYA İSİM VERİLİYOR :ERZENİRRUM ms. 1100
. Bizanslılar Erzurum'u Theodosiopolis, Araplar Kali, Ermeniler Karin Türkler ise Erzenirrum şeklinde adlandırmışlardır.
Erzunirrum sözü, anlam olarak Rum (Anadolu) Erzen'i demektir.. O devirde Siirt ile Ahlat arasında bulunan bir ikinci Erzen daha vardır ki Türkler bu Erzen'den Erzurumu ayırmak için günümüze kadar gelecek olan (Erzurum) adını kullanmışlardır.
4.KANUNİ MS 1534-35
1534 Kanuni Süleyman'ın Erzurum'u “BEYLERBEYLİK” yapması..
Bu Beylerbeyliğe müstakil sancak olarak katılan Şehir merkezi 1-Nefs-i Erzurum 2-Karaz 3-Geçik 4-Tekman 5-Karaş-Kali 6-Cinis 7-Şogayn (Aşkale) 8-Serçeme 9-Çermeli 10-Ovacık'tan oluşmaktaydı.
Kanuni Sultan Süleyman'ın onüç defa “Sefer-i Hümâyun”a çıktığı ve bunlardan üç tanesini Şii-İran üzerine yapmış olduğu bilinmektedir. Gerek Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Seferi (1514), gerekse Kanuni Sultan Süleyman'ın Irakeyn Seferi (1533-1535), başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, Osmanlı Devleti ile Şii-Safevî Devleti'nin hâkimiyet ve nüfuz mücadelesinin bir tezâhürüdür, diyebiliriz.
Kanuni Sultan Süleyman, Sivas'tan yola çıkarak; Koçhisar(Hafik), Kazlıgöl, Koyulhisar önüne varmış ve vaktiyle Fatih'in iki defa, Yavuz Sultan Selim'inde Çaldıran seferinde yürüdüğü anayolu tutarak, doğuya doğru Çeribaşı köyü, Azim çayırı, Gümüştekin, Kabakluca ova, Aktepe, Yassı Çimen, Karaviran yolu ile Erzincan'a (10 Safer 941/20 Ağustos 1534'de) ulaşmıştı . Erzincan'da Sultan Süleyman'a Şirvan Beyi II.Şirvan Şah Halil (1524-1538)'den bir elçi gelmişti .
Kanuni Sultan Süleyman Erzincan'dan kalkıp, Çubuk boğaz, Derbend-i Subha Hanı, Tercan'ı geçip, Kal'a-i Hûbân, Mama Hâtun, Cinis ve Erzurum'a vâsıl olmuştu .
29 Zilhicce 940/11 Temmuz 1534 yılı cumartesi günü İbrahim Paşa, Tebriz civarındaki Sa'dâbâd'a gelerek ordu ile burada konaklamıştı. Burada Tebriz ahalisinin seçkin bir hey'eti gelerek, Safevî başkentinin itaat ve inkıyâdını arzetmek suretiyle teslim olmuşlar, şehri yağma ve tahripten kurtarmışlardı. 1 Muharrem 941/ 13 Temmuz 1534 Pazartesi günü İbrahim Paşa, Tebriz'e muhteşem bir alayla girmişti. Böylece daha önce Yavuz Sultan Selim tarafından 1514 yılında ele geçirilen Safevî devleti başkenti, ikinci kez Osmanlılar tarafından fethedilmişti .
Serasker İbrahim Paşa, Tebriz'in idaresi için, bir kadı ile muhtelif memurlar tayin etmiş,Safevî başkenti o zamanki Osmanlı adaletiyle idare nizamı sayesinde hiçbir sarsıntıya uğramamıştı. İbrahim Paşa, gayretlerinin sonucu olarak Ulama Paşa'ya Tebriz merkez olmak üzere, Azerbaycan Beylerbeyiliğini vermişti . İbrahim Paşa, Tebriz'de iken, Şirvanşah ailesinden Sultan II. Halil b. İbrahim ile Geylan Hânı Emir Dubaç Muzaffer Han, Osmanlılara itaatlerini arz- eylediler. Hazar Denizi'nin batı kıyısında Reşt'in merkezi olan bir beyliğe mensup, Muzaffer Han onbin askerle 21 Temmuz 1534'de İbrahim Paşa tarafına geçmişti . Tebriz'de birçok tayinler yapan İbrahim Paşa, birtakım tedbirler almayı da ihmâl etmedi. İran Ordusu henüz ortalıkta gözükmüyordu. İbrahim Paşa'da faaliyetlerini serbestçe yürütmekteydi.
Bu sırada, Kanuni Sultan Süleyman'ın komutasındaki, İran üzerine yürüyen ikinci Osmanlı Ordusu, yüzbin kişi civarında olup, 1534 yılı İlkbaharından beri sefer için hazırlanmış, İstanbul, Konya, Kayseri, Sivas ve Erzurum yolu boyunca toplanmış, Padişaha katılarak 26 Safer 941/5 Eylül 1534'te Erzurum önlerinde konaklamıştı .
Kanuni Sultan Süleyman, Erzurum civarında iken bu gelişmeler üzerine, Çermik Ilıca'ya gelinince ordunun Diyarbakır'da kışlamasını kararlaştırmış, bir gün konakladıktan sonra Erzurum önlerine gelinmişti . Bir müddet dinlendikten sonra, Erzurum Kalesini geçerek konak yapmış, Kanuni Sultan Süleyman buradan fetihler ile ilgili fetihnâmeler göndermişti. Padişah burada gömülü olan azizleri ziyaret ve dua'da bulunduktan sonra, kimsenin ileri gitmemesini emredip, “Erzurum o gün nazar-ı iltifât-ı pâdişahi ile manzur olub, ta'mirine ferman olunmuştur” . Kanuni Sultan Süleyman ordusu ile Diyarbakır'a çekilmek ve orada kışlamak üzere hareket edip, Erzurum'dan Hasan kal'ası'na iki konak bir edilerek 6 Eylül 1534'de ulaşmıştı. Ertesi gün Çoban Köprüsü ve Aras nehri geçilip, 1 Rebiu'l-evvel 941/10 Eylül 1534 Perşembe günü Eleşgird ovası başındaki Aydın Bey köyü veya Alagöz, Kızlar kal'ası, Aydın Beyli yolundan, Tebriz yolunu bırakıp, Erciş yoluna girmişti .
Nihâyet, Kanuni Sultan Süleyman sefer dönüşünde, 5 Ekim 1535'de kurulan divanda; Erzurum Eyâleti'ni teşekkül ettirerek, buranın Beylerbeyiliği'ne Dulkadırlu Mehmed Beyi tayin etmişti. Mehmed Bey, kardeşleri Mirzâ Ali ve Behrâm beyler ve yeğenleri Şah Mehmed'le beraberinde Dulkadırlu Uruğu yakınları ve Tebriz'den katılan sünni ahaliyle Erzurum'a gönderilmişti. 5 Eylül 1534'de “Türbeleri ziyaret” sırasında, Kanuni Sultan Süleyman Erzurum şehrinin onarımını emretmişti. Erzurum'un onarımı henüz devam ettiği için, Dulkadırlu Mehmed Han'ın kardeşleri Pasin'in merkezindeki Avnik Kalesi'nde Tebriz’den gelen ahali ile geçici olarak yerleşmişti. Mehmed Han'da Bayburt Kalesi'ne, Erzurum’un tamirâtı bitinceye kadar oturmuştu .
Erzurum Eyaleti'nin kurulmasıyla birlikte, Erzurum ve Kars havalisindeki, Avşar- Türkmen Beyliği'nede son verilmişti. Çaldıran Seferi'nde Yavuz Sultan Selim'e itaat ve inkıyât etmiş olan Avşarlu Sevindik Han Korcu-başı, Yavuz Sultan Selim'in vefâtından sonra tekrar Safevîlere temâyül etmişti. 1534'de Kanuni Sultan Süleyman Erzurum'dan geçerken Avşar Beyliği'ni ilga etmişti. Dulkadırlu Mehmed Han'ın Erzurum Beylerbeyi olmasıyla, Erzurum ve Kars havâlisi artık bir Osmanlı vilâyeti şeklini almıştı . Mehmed Han, üç yıl kadar Bayburt'ta oturduktan ve Erzurum şehri de bu süre içerisinde tamir ve onarımı tamamlandıktan sonra, gelerek buraya yerleşmişti .
Sonuç olarak; Irakeyn Seferi ile Osmanlılar; Doğu ve Güneydoğu Anadolu ve Azerbaycan'ın Safevîler tarafından işgalini engellemişler. Ayrıca, olumlu gelişmelere,hizmetlere,beraberlik ve kaynaşmaya vesile olmuşlardır.Erzurum, Diyarbakır, Adilcevaz, Erciş, Van, Bingöl vb. şehirlerimiz tamir ve imar faaliyetleriyle daha da güzel ve mamûr hale gelmiştir.
5.İBRAHİM HAKKI ERZURUMİ / İMPARATORLUĞUN İLK ANSİKLOPEDİSTİ
(Hasankale/Erzurum 18 Mayıs 1703-Tillo/Siirt 22 haziran 1780).
İbrahim Hakkı çok yönlü bir alimdir. ll Mahmud'un izniyle Kütüphane-i Hümayunda çalışmalar yapmış çok yönlü bir alim olarak ilmini artırmıştır. O; mutasavvıf,mütefekkir, ictimaiyatçı, ruhiyatçı,felekiyet alimi,Türkçeci fen adamı ve kelamcıdır. Divan sahibi şairdir. Eserlerinde matematik,geometri,anatomi,astronomi gibi ilimlerin yanında da tasavvufa geniş yer vermiştir.
Eserleri ile dönemini derinden etkilediği gibi zamanımızda da şöhret kıymetinden kaybetmemiş olan Marifatname'sinde astronomi,coğrafya matematik tıp tedris usulü,karekteroloji, adabı-ı cima, itihadü ahvalü eşkali evlata kadar kimsenin yaklaşmaya cesaret edemediği meseleleri tam bir serbestlik içinde ele alınmıştır. Eserlerinde Gazali'nin etkileri hissedilen İbrahim Hakkı hazretleri İbn Miskeveyh, Kınalızade Ali Efendi ve benzeri ahlakçıların yaptığı gibi bir ahlak felsefesi yapmaz. O Peygamberlerin dolayısıyla Kur'an'ın ortaya koyduğu ahlak prensiplerini sunar.
İbrahim Hakkı'da derin bir insan sevgisi vardır. İnsana Kur'an-ı Kerim ’in “eşrefül-mahlükat” diye buyurduğu gözle bakar. Onda Yunus Emre'yi hatırlatan,insan sevgisiyle dolu birçok şiire rastlanmaktadır. “şeriat, tarikat hakikat,ve üçünün neticesi olan marifetin en yüksek derecesi ve mertebesi Allah'ı bilmektir. Ancak Hakkı bilmek için nefsi bilmek lazımdır. Nefsi bilmek içinde biniti olan bedeni bilmek gerekir.
Marifetname'nin her bölümü İslam akidelerini ifade eden şiirle desteklendirilmiştir. Marifetnamesiyle diğer eserleri göz önünde bulundurduğu taktirde İbrahim Hakkı'nın bütün ilim dallarından hareket ederek varmak istediği gaye insan-ı kamil olmak ve Allah'ı bilmektir. Ona göre insan,önce bedenini ve nefsini münasebeti olan insanları dünyayı,felekleri tanıyarak fizik aleminin ötesine geçebilir, Allah'ı idrak edebilir.
Sözleri
Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın hayat felsefesi, bütün durumlara iyi gözle bakmaktır. Çünkü Allah, Kur'an-ı kerim'de ifade edildiği gibi sadece iyilik yaratmıştır. Olayların ve eşyanın uygun olmayan ve olumsuz gibi görünene yönlerini araştırmak yerini iyi yönlerini görmeye çalışmalıdır. Çünkü yüce Allah'ın bir ismi Hakim'dir. Bu yüzden her şeyde hikmetli bir taraf vardır. Bu konuda şöyle der:
“Sakın deme, o şöyledir, bu böyle
Seyircisinin heman, seyranın eyle”
Hayat, her yönüyle yaşanan ve akıp giden bir seyirdir. Bu seyir içinde bizi duygulandıran, zaman zaman ruhumuzu okşayan nağmeler vardır,musiki bu nağmelerden bir cüzdür:
“Musiki, hikmete dair fendir.
Bilene, bilmeyene ruşendir
Nice esrarı var idrak edilecek
Yer gelir sineleri çak edecek”
Ancak musikiyi, ahlaki kaidelerin dışına çıkarmamalıdır. Ona göre gerçek musiki türü, İbrahim Hakkı'nın düşüncesinde yer almaz. Çünkü onun düşüncesinin esası, ahlaklı olmaktır
Ahlaklı olmanın prensiplerinden birisi, belki de en önemlisi tatlı dilli olmaktır İbrahim Hakkı, bu konudaki fikirlerini de şiirle dile getirir:
“Güzel huy, hoş melahattır
Güzel söz hem fesahattır
Bu söz hakkı serahattır
Asıl Hakk'tan inayettir.”
İbrahim Hakkı , sözün özünü zihinlere nakşetmek ister. Bunun en güzel yolu şiirdir. Çünkü hoş sözdür. Bu sebeple bir şiirinde insanın iyiliğini şöyle dile getirir.
“Cihan bağında ey akıl budur makbuli ins- i cin
Ne senden kimse incinsin ne de sen kimseden incin”
İfade edilen mülayemeti de (yumuşak huyluluk) şöyle dile getirir:
“Cümlenin aklınca gönlünce mülayim olsan
Tâ cihanda bulasın izzet ve rahat.”
Ölümünden beş sene evvel,mürşidi olan Fakirullah'ın irşad vekili olarak 1195(1781) Senesinde Tillo'da ölmüş ve hususi mezarına defn edilmiştir.
Şiirlerinden bazı örnekler:
Vasfı lisan seninledir-Vasfedemem gönül seni,
Nutku beyan seninledir-Vasfedemem gönül seni,
Her hünerin kemalisin-Her güzelin cemalisin
Hüsnile an seninledir-Vasf edemeden gönülseni,
Şevki talep ki sendedir -zevki tarap ki sendedir
Aşk ile can seninledir-Vasf edemem gönül seni,
Küncü nihan seninledir-Vasf edemem gönül seni,
Olmasa kibr ile riya-sensin o beyti kibraya,
Aynü ayan seninledir-Vasf edemeden gönül seni,
Bilmedi kime cevherin-aleme doldu kevserin,
Zevkü cihan seninledir-Vasf edemeden gönül seni,
Olsa gilaften cüda -Ayinesin cihannuma
Aslı cihansın ey gönül-vasla mekansın ey gönül,
Kevnü mekan seninledir-Vasf edemem gönül seni,
Çekmeye hakkı bendedir-canı seninle zindedir
Cümle cihan seninledir-Vasf edemem gönül seni.
Aşk ile mamur olur-hane-i viranımız
Hüznile mesrur olur-Talibi cananımız,
Herneki alemde var-Aşk imiş ey yarigar,
Olmuş leynü nihar-ilmile irfanımız
Aşk ile hoş dolmuşuz-mestu müdam olmuşuz
Fakru fena bulmuşuz-Oldu veli aşkî pâk
Dilde çu meh tâbnâk-Oldu çu zerkânımız
Hakkı çu divanedir-Aşıkı canenedir.
Aşikle meyhanedir-Şevkile hayranımız.
Gazel
Gafletten uyan ey dil kim bâl-ı sabâ geldi
Aşkın yeli esti bil câna safâ geldi.
Ey âşık-ı ruhanî,vey ârif-i rahmânî
Tenhâ gece bulanı kim câna hedâ geldi.
Ve hâbını emtâva gel kâdi-i hâcâta
Hoş başla münâcâta âvan-ı senâ geldi.
Koy hâb ü hayâlâtı terk eyle muhâlâtı
Bul aşk ile halâtı kim şevk-i likâ geldi.
Kesret kederinden geç vahdet meyini saf iç
Sen sayma vücüdun hiç ol nûr-ı ziyâ geldi.
Hâb içre olur gamlar aşk içre olur demler
Agâh olun âdemler çün avn-i Hûda geldi.
Hakkı ko bu ağyârı bul dilde o dildârı
Fevt eyleme eshârı kim vakt-i nidâ geldi.
Tevfizname
Hak şerleri hayr eyler
Zannetme ki gayr eyler
Arif anı seyr eyler
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Sen Hakka tevekkül kıl
Tefviz et ve rahat bul
Sabreyle razı ol
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Kalbin ana berk eyle
Tedbirini terk eyle
Taktirini derk eyle
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Hallaki rahim oldur
Razzaki kerim oldur
Faali hakim oldur
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
6.ANADOLUDA NEŞREDİLEN İLK GAZETE
ENVAR-I ŞARKIYYE/21 Mayıs 1869
Envâr-ı Şarkiyye hakkında kısa bir araştırma yapan Cemalettin Server Revna-koğlu, gazetenin baskı sayısının iki bine yaklaştığını bildirmektedir. Bunun doğru rakam olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak, Osmanlı arşivindeki bir belgeye göre, gazetenin birkaç sayısının Babıâli'de görevli devlet memurlarına gönderilmesi resmen istenmiştir. Yine aynı yazarın tespitlerine göre gazetede iki tefrika yayınlanmıştır. Bunlardan biri Sarıgümrükçüler'den Feyyazzâde Celâleddin Feyyaz'ın Ermenice'den tercüme ettiği Muhabbet-i Mefhusa adlı romanıdır. Bu roman gazetede 53 gün tefrika edilip daha sonra kitap haline getirilmiştir. İkincisi ise, Yusuf Ziya (Uludağ)'ın hatıralarıdır. Rusya'da geçen esaret yılarının anlatıldığı bu eserin adı Esaret Tarihçesi 'dir. 41 Yusuf Ziya ayrıca gazetede edebî ve fennî yazılar da yazmıştır.
7.93 ZAFERİ
8-9 Kasım 1877 Gecesi Türkçe bilen Ermenilerin tabyalara hile ile girip Askerimizi mevzilerinde iken süngülemeleri.üzerine Aziziye Şahlanışı.. Halkın Tabyalara hücumu. Rus birliklerine galebe çalınarak Yeniden tabyaların ele geçirilmesi
8.ERZURUM KONGRESİ / 23 TEMMUZ 1919
SİLAHLARINI BIRAKMAYAN TEK ASKERİ GÜÇ'E SAHİP-Kİ, ÇOĞUNLUĞUNU ERZURUMUN EVLATLARI OLUŞTURUYORDU-ERZURUM'UN ÜLKENİN KURTULUŞ MERKEZİ HALİNE GELMESİ
9.TRENİN ERZURUMA GELİŞİ / 20 Birinci Teşrin (20 Ekim) 1939
Tren , sosyal ve kültürel taşıyıcı olarak bir yanda Erzurum'un çehresini değiştirirken (Erzurumdaki okullara çevreden öğrenci celbi, sinema filimlerinin düzenli bir biçimde sinemalara tren sayesinde gelmeleri, spor müsabakalarının artması v.b.) beri yanda büyük merkezlere kitlesel göçler dönemi açılmıştır. Hatırı sayılır oranda ferdi seyahatler de artmış, macera arayan paralı zümreler ve özellikle iş aramak veya artist olmak için şansını denemek isteyen gençlerin trenlere çoğu da biletsiz binerek Erzurum'dan kaçışları birbirini izlemiştir.
10.ANADOLUDA İLK ÜNİVERSİTE
Gelecekte bir çok şehir üniversitesini de kuracak Atatürk Üniversitesi ABD Nebraska Üniversitesi rehberliğine ek olarak İstanbul Üniversitesinin birçok değerli bilim adamı nezaretinde bu bilim yuvası kuruldu. Ne yazık ki bu bilim yuvamıza kısa süre içinde bir doktrin çengeli atıldı, özgür bilim yerine birkaç istisna dışında resmi ideolojik söylemlerin zemini haline geldi.
11.FETHULLAH GÜLEN
ERZURUM EVLADI FETHULLAH GÜLEN'İN MİSYONU İLE EVRENSEL ÖLÇEKLİ EĞİTİM HAREKETİ “ERZURUM'DA YILDIZIN PARLADIĞI ANLARIN BİR NUMARASI” OLDUĞUNU SÖYLEMEK BİR HAKKIN TESLİMİ OLACAKTIR.
.
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:20 -