2TALAT UZUNYAYLALI
İlk önce Erzurum'daki mimari tecrübeye bakmak istiyoruz:
12 Mart 1918'de düşman işgal ve katliamından kurtarılan Erzurum, yakılmış
yıkılmış, adeta yekpare harabe görünümünde bir şehirdir. Erzurum'un konakları
ve camileri içlerine doldurulan insanlarla birlikte yakılarak enkaz haline
getirilmiştir. Diğer tarihi yapıların pek çoğu aynı akıbete maruz
bırakılmıştır; yakılan binaların ahşap kısımları kül olmuş, geriye ateşin ve
dumanın kararttığı, insan eti kokusu sinmiş, büyük zulmün şahidi, taşlar
kalmıştır.
Erzurum'da o tarihlerde cadde diye bir şey yok gibidir. Bitişik nizamda inşaa
edilmiş, toprak bacalı ve çoğu dar sokaklı şehir evlerinin hemen hepsini,
vahşetin, o kanlı kara yüzü, tek tek dolaşmış ve habis ruhundaki köpürmüş
zehri, izahı ve kabulü mümkün olmayan bir gaddarlıkta, bu evlerin içine,
dışına boşaltılmıştır.
Şehir merkezi gibi Erzurum köyleri de bu menfur saldırıdan ve yıkımdan
nasibini almıştır. Erzurum köy evleri, taştan yapılmış olanlarını müstesna
tutarak söylersek eğer, genellikle kerpiçten inşaa edilmiş, üstleri ve
tabanları toprakla örtülü, birer katlı evlerdir. Oturulacak, yatılacak yer,
ahır, samanlık vb. hepsi bir aradadır ve itiraf etmeliyiz ki bu evler mimari
hiçbir özelliğe sahip değildir. İptidai barınma yerleridir. Hemen tamamında
tuvalet de yoktur. Bu ihtiyaç genellikle ahırda giderilmektedir. Özellikle kış
aylarında hayvanlar ahırda, insanlar ise ahırlardaki seki denilen yerlerde,
yani hayvanlarla insanlar bir arda, aynı mekânda barınmışlardır. Bu durum
bugün bile yer yer devam etmektedir.
1960'li, hatta 70'li yıllara kadar, düz damlı, dar sokaklı, söz konusu
ettiğimiz eski evleriyle, sabah her tarafı toza dumana katarak otlağa giden ve
akşam şehre aynı manzarayı yaşatarak geri dönen hayvan sürüleri (nahır), her
gün cadde ve sokaklarına tonlarca gübre bırakan fayton ve at arabası
hayvanları, üstü açık, pislik yuvası dereleri, özellikle kış aylarında kar
kürtüklerinin (bacalardan sokağa atılmış kar yığını) kapattığı, kolayca
girilip çıkılmaz sokaklarıyla Erzurum, yarı köy yarı şehir görünümünü
korumuştur.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında kendini toparlamaya çalışan Erzurum'un, şehir
merkezindeki evleriyle köy ve kasabalarındaki evlerinin büyük bölümü
belirttiğimiz ortak özellikleri yansıtır. Yani köylerdeki evler gibi Erzurum
şehir merkezinde ve ilçelerdeki evler de, birbirine girmiş ünitelerden
ibarettir. Tandır evi, oda, ahır, seki, samanlık, bahçe vs. hep iç içedir.
Bugün, Türbe yolu üzerindeki mal meydanının tek katlı evleri, ahırları, hayvan
gübresi dökülen basmalıkları, kışlık yakacak olarak kesilmiş ve istiflenmiş
hayvan gübresinden mamul tezek yığınları, çok değil, bundan 40 yıl kadar
önceki Erzurum'un canlı ve yaygın bir ortak görünümü idi.
Erzurum'un sahip olduğu şehircilik tecrübesi üç aşağı beş yukarı bundan
ibaretti!
Resmi binalar...
Tanzimat ve Meşrutiyet dönemleriyle Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılan ve şu
anda DGM'nin kullandığı eski Valilik binası, Yakutiye Belediyesi'nin
kullandığı bina, Taşanbarlar, 9'ncu Kolordunun karargâh binaları, Erzurum
Lisesi binası, Numune Hastanesi, Mareşal Fevzi Çakmak Askerî Hastanesi, diğer
askerî bina, kışla ve tabya gibi resmi mekânlar, eski zamanlara ait tarihî
bazı cami, medrese ile Cumhuriyet'in ilk yıllarında açılan Paşalar,
Hastaneler, Cumhuriyet ve İstasyon caddeleri ve havuz başı kent girişi,
Erzurum'a, nispeten, resmi el marifetiyle, mimarı bir kimlik ve bir şehir
görünümü kazandırmıştır.
Yine Cumhuriyet'in ilk yıllarında bir bakıma örnek konutlar olarak yapılan ve
sahip oldukları bahçelerle dikkat çeken, iki-üç katlı Demirevler, eski
Erzurum'un yanı başında, bir umut olarak doğmuştur.
Atatürk Üniversitesi'nin kurulması ise modern Erzurum'un mimarî karakterinin
biçimlenmesinde öncü bir gelişme kabul edilmelidir. Fakülte ve lojman binaları
ve bunların fiziki yerleşimi, yol ve çevre düzenlemesiyle Atatürk
Üniversitesi, eski Erzurum'a, çağdaş Erzurum'un nasıl olması gerektiğini
’ayn-el yâkın' göstermiştir.
Ne var ki, Cumhuriyetin ilk yirmi beş yılında resmi bir çaba olarak görülen
planlı, modern bir Erzurum kurma özlemi ve bunun zikrettiğimiz pratikleri,
ilerleyen yıllar içerisinde, şehrin sivil mimarisine maalesef örnek teşkil
edememiştir. Erzurumlu eski Erzurum'da, eskisi gibi yaşamaya, daha uzun süre
devam etmiştir.
Modernlik adına doğan ucube!...
Şimdi bu belirlemelerin ışığında bir tespit yapabiliriz:
1980'li yıllardan sonra, İstasyon mahallesindeki örnek alınması gereken
Demirevler, hızla yıkılmaya ve yerlerine apartmanlar yapılmaya başlandı ki, bu
durum, şehrin bugünkü mimari portresini oluşturan, kötü gidişin de başlangıcı
oldu. Bu Erzurum'a yapılmış bir çeşit ihanetti ve bir mimari katliamdı.
Demirevler katliamı' nı Erzurum'daki planlı, modern bir kent olma çabasının
sona ermesi olarak görebiliriz. Şöyle ki: Gürcükapı karakolundan İstasyon
binasına, Kuşkay sitesinden İnönü mektebine ve ordan Otel Polat'a kadar ki
bölgede yer alan, bahçeli evlerin yerine inşaa edilen ve her birine bir iki
köy halkı yerleştirilen apartmanlar, şehircilik, mimarlık, bina estetiği, Türk
kültürü ve Erzurum adına dikilmiş somut bir hayal kırıklığı abidesi olarak
ortada durmaktadır.
Bu gün bu alan, hayat tecrübesi zayıf milletlere yakışır ve mimari tecrübe
biriktirememiş kentlere özgü, ucûbe bir yerleşim bölgesi olarak karşımızda
durmaktadır.
Bu apartmanlara hangi cepheden bakarsanız bakın, birbirinin ufkunu kesen, her
biri diğerinden Erzurum şehir mimarisiyle ilgili yaptığımız tespitlerin bizi ulaştırdığı
sonucu şu şekilde özetleyebiliriz:
* Erzurum nüfusunun yüzde yetmiş oranında köy kökenlidir. Şehirdeki
çarpık mimari tablo, günümüz Erzurum halkında, şehircilik, estetik adına bir
tecrübe birikiminin olmadığını ortaya koymaktadır. Daha önceden kent kurma
tecrübesi olan, ya da kentte yaşamış, sanat ve estetik üzerine, teorik ve
pratik anlamda kafa yormuş, uygulamalar yapmış, görmüş... bir kent halkının,
mevcut mimari hataları yapması mümkün değildir.
* Şehre rehberlik eden belediyelerin, bu konuda yeterince tecrübe
biriktiremediği de anlaşılmaktadır. Erzurum'un planlı büyümesi konusunda,
belediye başkanlarının bir birlerine devrettiği, bir mimari gelenekten, bir
tecrübe aktarımından söz etmek mümkün değildir. Belediyelerin dün de yoktu,
bugün de şehircilik üzerine eğitim almış, uygulama yapmış elamanları
bulunmamaktadır. Belediye meclislerinde görev yapan insanların bu konulardan
uzak, yetersiz kimseler olduğu anlaşılmaktadır.
* Şehirdeki mevcut ruhsatlı binaların tamamına yakını şehirde faaliyet
gösteren mimar ve mühendislerin eseridir. Ne var ki, bu insanların da,
Erzurum'daki yapılaşmayla ilgili bir kaygılarının olmadığı anlaşılmaktadır. Bu
güne kadar Erzurum Mimar ve Mühendisler Odası tarafından, şehirdeki mevcut
çarpık mimari tabloyla ilgili, kamuoyuna yansıtılmış tek bir açıklama yoktur.
Halbuki halkın, kooperatif başkanlarının, belediye başkanlarının, meclis
üyelerinin bilinçlendirilmesi konusunda, bu insanların, en azından Erzurum
adına bir özveri ortaya koymaları gerekirdi.
* Başta Ticaret ve Sanayi Odası mensup ve üyeleri olmak üzere,
şehirdeki diğer oda ve dernek başkan ve üyeleri, bir bakıma bu şehrin eşrafı
durumundadırlar. Şehri pek çok noktada onlar temsil etmektedir. Ne var ki, bu
kuruluşların da çarpık mimari faaliyetlerle ilgili kamuoyuna açıkladıkları bir
kaygı bu güne kadar gözlenmemiştir. Aksine, Ticaret ve Sanayi Odası, Rektörlük
konutu karşısında, çevresindeki binalarla uyum içinde olmayan, ön cephesini
kaldırıma dayamış, yani diğer binalara göre bir adım öne çıkmış, bir hizmet
binasını, dolu dizgin yapmaya devam etmektedir!
* Ve nihayet Atatürk Üniversitesi, Erzurum'u kuşatan çarpık mimari
tabloya karşı, bugüne kadar sesiz kalarak, olup bitene gözlerini kapatarak,
bir çeşit vazifeden kaçmıştır. Erzurum Şehir Planı'nı Atatürk Üniversitesi'nin
neden yapmadığını, hâlâ neden Antalya'daki, Ankara'daki, İstanbul'daki
mimarlık bürolarına şehir planları yaptırıldığını da doğrusu bilmiyorum ve
doğrusu anlamıyorum! Her ne ise; çeşitli dallarda mühendis ve çevreci
yetiştiren bir üniversite, bilgi ve tecrübesini kampüsle sınırlı tutmuştur.
Atatürk Üniversitesi'nin mimarlık birikimi Erzurum'a yansımamıştır.
Türkiye'nin en iyi kampüslerinden birisini gerçekleştiren Atatürk
Üniversitesi, hiç olmazsa, hocaları için ürettiği lojmanları ve onların
fiziki çevreye yerleştirilmesi tecrübesini, belediyelere suna bilseydi,
Yenişehir, Dadaşkent ve Yıldızkent'in daha modern, daha insanî bir karakterde
ortaya çıkmasını da sağlayabilirdi...
Eski Erzurum önemli!..
Bu genel belirlemelerden sonra bazı tespitlerde daha bulunacağız ve bir iki
öneriyle birlikte bu konuyu tamamlayacağız:
* Erzurum'u eski ve yeni diye ikiye ayırdığımızda eski Erzurum'daki
durum aşağıdaki gibidir: Eski Erzurum (Yakutiye Belediyesi sınırları içinde
kalan bölge), halen yapılaşma bakımından en kötü durumdadır. Bu
mahallelerdeki cami, kümbet, türbe, hamam, tarihi birkaç bina ile sanat ve
estetik adına bir kıymet ifade eden birkaç eski ev dışındaki konutlar, mimari
özellik ve tarihî değer taşımamaktadır. Tamamı bitişik nizamda, ihtiyaç ön
planda tutularak üretilmiş, iptidai barınaklar şeklindedir.
* Şehrin sahip olduğu tarihi doku eski Erzurum'dadır. Bunların en
önemlileri Ulu Cami, Çifte Minareli Medrese, Kale, Üç Kümbetler, Yakutiye
Medresesi ve Rüstempaşa Bedestenidir. Kaleyi, Ulu Camiyi, Çifte Minareli
Medreseyi ve Üç Kümbetleri içine alan bölge, şehir planında, sit alanı
(korunması zorunlu bölge) olarak gösterilmiştir.
* Şebeke harici, bütün tarihî çeşmeler eski Erzurum'dadır. Bazılarının
suyu kaybolmuştur ancak önemli bir kısmı hâlâ aktiftir.
* Erzurum'da trafiğe çıkan araç sayısı her yıl artmaktadır. Mevcut
yollar, özellikle eski Erzurum'daki yollar, araç trafiğine cevap veremez bir
duruma gelmiştir. Bu bölgede park sorunu her geçen gün daha da
ağırlaşmaktadır. Yoğun olarak iş yerlerinin bulunması nedeniyle Taşmağazalar,
Tahtacılar, Habibbaba çevresi, Eski Batpazarı, Gürcükapı, Pelit meydanı, Otel
Polat'ın baktığı meydan, Ehmal mahallesi ara sokak ve çevresi, Kasımpaşa
caddesi, Kavaflar çarşısı, Mahallebaşı, Gölbaşı, Tortum garajı hattı... en
sıkıntılı ulaşımımın yapıldığı güzergâhlar durumundadır.
* Sayın Güllülü, Sayın Aksak ve Sayın Gülakar, eski Erzurum'da bazı
imar çalışmaları başlatmışlardır. Gavurboğan, Vaniefendi, Dere ve Çırçır
mahallelerinde, 18. madde uygulaması kapsamında yeni yollar açılmış ve bu
yolların çevresinde yeni bir yapılaşma ortaya çıkmıştır.
* Artık mevcut şehir nüfusunun yarısından daha az bir kısmı eski
Erzurum'da oturmaktadır.
* Valilik ve Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere resmî kuruluşların
tamamına yakını eski Erzurum'dan, yaptırdıkları yeni binalara çıkmışlardır.
(Karayolları, DSİ, Köy hizmetleri, Üniversite, Bayındırlık, Milli Eğitim, TRT
Bölge Müdürlüğü, çocuk yuvaları vs. hep eski Erzurum'un dışındadır.)
* Eski Erzurum'da tek bir tane park kalmamıştır.
* Eski Erzurum'un çevresini kuşatan bölgeler ise yeni Erzurum'u temsil
etmektedir. çirkin, iç dış estetikten ve mimarî özellikten yoksun, üç beş
metre mesafeyle, bir biri arkalarına dizilmiş beton yükseltilerden ibarettir.
Binalar hava sirkülasyonunu da engellediği için, kış aylarında hava
kirliliğinin en yoğun olarak yaşandığı yerlerden birisi bu semtimizdir.
İnsanlar kendi elleriyle kendilerine modern evler değil, adeta modern işkence
haneler, bir çeşit hapishaneler üretmişlerdir.
------
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:20 -