1Erzurum Kalesinin Çifte minareye doğru uzanan duvarın bir ucunda halk ağzında ve bazı eski kaynaklardan ( EBU İSHAK -İ - KAZİRUNİ TÜRBESİ ) şeklinde ziyaretgâh vardır. Kalenin beden ve burçların buradan güneye doğru uzanırlar. Çifte minare medresesinin doğu tarafı da bu beden ve burçlara dayanmıştır. Yol açılırken kale duvarının türbe yapılan burcundan Çifte minareli medreseye kadar olan kısmı yıkılmıştır. Kalenin bir burcunda sonradan eski mimarı bir tabir ile ( mahv -ü isbat) yolu ile türbe haline getirilmiştir. Batıya , bahçesine açılan bir kapısı ve bir penceresi ile sokağa açılan ikinci bir penceresi vardı. Kubbesinin taşları yer, yer sökülmüştür. Kapıdan girince sağdaki seddin üzerine bir büyük sandukalı ve aşağıya doğru tarafından üç küçük sandukalı mezar vardır. Sandukalar adidir, hiç birisinde de gömülü bulunanları adları , yatanların ve ölüm yıllarını gösteren kitabe olmadığı gibi, hiç birisinde herhangi bir levhada yoktur.
Meşhur mutasavvıf , mürşîd kutup EBU İSHAK-I KAZİRUNÎ açıklanacağı gibi burada değil KÂZİRUN'da medfundur. Vefatından sonra manevi nüfuz tesiri İslam alemine yayılan KAZİRUN'lu mürşit adına ANADOLU'da bir çok zaviyeler (tekyeler) yapılmış ve zengin gelirler vakf edilmiştir.(Erzurumda da Kazirunî adına bir makam ihdas edildiği anlaşılmaktadır)
Şimdilik adını tespit edemediğiniz bir hayırsever de Erzurum'da EBU İSHAK adına bir zaviye yaptırmış ve gelirler vakfetmiştir. Mesela, KARAMAN oğlu MEHMET Bey H. 821, M. 1418 yılında Konya'da merhum EBU İSHAK adına bir zaviye yaptırmıştır.
BURSA' da da kendi adını taşıyan mahallede EBU İSHAK sokağında EBU İSHAK camii ve zaviyesi vardır. Bunu YILDIRIM BAYEZİD yaptırmış, FATİH II. Sultan MEHMET yenilemiştir. Daha sonra H.884, M. 1479 da şeyhin sülalesinden bir zat mabedi ve zaviye imar etmiştir.
EDİRNE' de üç şerefeli caminin kıble tarafında EBU İSHAK adına yapılmış bir zaviyeyi EVLİYA ÇELEBİ şöyle anlatıyor:
( Teke-i EBU İSHAK-I KAZİRUNİ cümle fukarası İSHAKI' lerdir ki silsileleri Nakşibendi Hacegân müntesibidir. Üç şerefeli camiin mihrabı önünde yol aşırı bir ulu tekkedir. )
EVLİYA ÇELEBİ MALAZGİRT' ten ( KOZLU BABA ) köyüne gelişini anlatırken bu arada da EBU İSHAK' ın halifelerinden birisinin bulunduğunu şöyle yazmıştır:
“ EBU İSHAK-I KAZİRUNİ KUDDİSE SİRRUHU Hazretlerinin hulefasından meczuplardan ulu kimesne imiş. Rivayete göre evkat-ı hamseyi ERZURUM' da EBU İSHAK ile kılıp yine burada bulunurmuş. Bura ile ERZURUM' un arası dört menzildir. Nice keramet zahir olmuş. Otuz üç tane koz ( ceviz ) dan yapılmış bir tespihi varmış. O cihetle adını ( KOZLU BABA ) derlermiş ve KISIĞSIZ tekkeciğinde günc-i gınada genc-i kanaate mazhar olmuş dervişleri vardır.” KOZLU BABA' da da EBU İSHAK adına kurulmuş bir zaviye bulunduğu anlaşılmaktadır.
EBU İSHAK H. 352, M. 963 de doğmuş ve H. 426, M. 1033 yılında ölmüştür.
Hicri 926, M. 1229 yılında ölen YAKUT-İ-HAMEVİ ( Mucem-ÜL-BÜLDAN ) adlı büyük tarihi coğrafya lügatında EBU İSHAK KAZİRUNİ' den hiç bahsetmemiştir. MENAZİR-ÜL AVALİM sahibi AŞIK ÇELEBİ H. 987, M. 1033 yılında bir sene ERZURUM' da kalmış, o günkü ERZURUM hakkındaki müşahedelerini ve ERZURUM' un tarihini yazdığı halde EBU İSHAK-İ KAZİRUNİ tekye ve türbesinden hiç bahsetmemiştir.
Bundan insanın o tarihlerde ERZURUM' daki EBU İSHAK zaviyesinin tesis edilmediği manasını çıkaracağı geliyor. Burasının AŞIK ÇELEBİ' den sonra türbe ittihaz,edildiği,muhakkaktır Bir kale askeri vazifesini yaparken,yani faal bir burcunun türbe yapılmasına imkan yoktur. Bu burcun önüne KAZİRUNİ adına bir tekye yapılmış, burç ihmal ve terk edildikten sonra burası türbe haline getirilmiştir. OLTU kalesindeki bir burç da, kale terk ve ihmal edildikten sonra türbe haline getirilmiştir.
EBU İSHAK' ın ERZURUM' da gömüldüğü hakkındaki yanlış haberin EVLİYA ÇELEBİ' den çıkıp yayıldığı anlaşılmaktadır. Tashihe muhtaç bir çok yerleri bulunan EVLİYA ÇELEBİ' nin dediklerini aşağıya alıyorum:
( ... Üç yüz elli iki remezanında alem-i vücuda ayak basmıştır. Günden güne meslek-i sofiyanede terakki ederek KUTB-ÜL AKTAB olmuştur. Umumi bir seyahate çıkıp BURSA ve EDİRNE' de makam edinmiş, andan yine ERZURUM' a gelip TEBRİZ kapısının iç yüzünde bir kule-i azimi dar-ül-kararı baki ittihaz eylemiştir. Bir ak sakallı, fakat hatun türbedarı vardır ki vakası birinci ciltte mezkurdur. )
Yine bu kulübe içinde RAVAN' da yedi ay mahsur olan şehir MÜRTEZA Paşa EBU İSHAK Sultanın ayağı ucunda medfundur. DİŞLENK HÜSEYİN Paşanın maktulü ABAZA Paşa da anda medfundur. )
Aşağıda izah edeceğimiz gibi EBU İSHAK-I KAZİRUNİ BURSA ve EDİRNE' ye gelmemiştir. O vakit BURSA ve EDİRNE Müslümanların - OSMANLI' ların değil, BİZANSLI' ların elinde idi. EVLİYA ÇELEBİ şehirlerdeki EBU İSHAK' ı KAZİRUNİ zaviyelerini görünce buralara geldiğini sanmış ve büyük hatalara düşmüştür.
EVLİYA ÇELEBİ' nin zamanında türbenin içinde üç mezar bulunduğu anlaşılmaktadır. Sona buraya dördüncü bir ölü daha gömülmüştür.
Mezarların o vakit de kitabeleri bulunmadığına hükmedeceğiz. Bulunsa idi EVLİYA ÇELEBİ adeti veçhile ya aynen nakleder, veyahut mealini yazardı.
EBU İSHAK' a nispet edilen sandukanın, bu zaviyenin müessisi ve vakıfı veyahut bir İSHAKI zaviyedarın ve şeyhin olduğunu zannediyorum.
Burasının EBU İSHAK adına yapılmış bir zaviye olduğunu arşiv vesikalarından da öğreniyoruz. ANKARA' da tapu kadastro umum müdürlüğüne bağlı bulunan kuyud-i kadime arşivinde 40 numarada kayıtlı ve H. 1000, M. 1591 yazılan bir il yazıcı defterinde şunları okuyoruz.
( Zaviye-i EBU İSHAK-I KAZİRUNİ der nefsi ERZURUM meşihat dertasarruf-ı SEYYİT ŞEYH HAN veledi SEYYİT KASIM ber mucebi defter-i atik, haliyen der tasarruf-i ABDÜLBAR BAR BERAT-İ HÜMAYUN. İki çiftlik - vakf-ı zaviye-i mezbure. An kıble-i padişah. Hasılat 1440 akçe. Hamam: harap derkurb-i Bab-ı TEBRİZ. Vakf-ı zaviye mezbure bir lab. )
işte bu kayıtlar bize açıkça gösteriyor ki burası EBU İSHAK-I KAZİRUNİ' nin türbesi değil onun adına tesis edilmiş bir zaviyedir. Zaviyenin o vakit vakıf bir çiftliği ile ERZURUM' da TEBRİZ kapısı yakınında harap bir hamamı vardı.
Eğer burada bir türbe bulunsaydı, vakıf o türbenin muhtelif vazifeleri için de gelirler bırakırdı.
EVLİYA ÇELEBİ' nin hatası kendinden sonraki eserlere de sirayet etmiştir. Mesela ERZURUM Salnamelerinde de bu hatalar tekrarlanmıştır.
( Tarihçe-i ERZURUM ) sahibi burada medfun olanın EBU İSHAK-I KAZİRUNİ olmadığının farkına varmış, bunun başka bir KAZİRUNİ olduğunu hiçbir mehaz göstermeden yazmıştır. MEHMET NUSRET Bey merhum aydınlatamadığı, içinden çıkamadığı şeyleri indi mütalaa yoluyla hallediverdiği hakkında verdiği örnekler bulunduğu için verdiği haberi de ihtiyatla karşılamak lazımdır. Diyor ki:
( Bu zat Nefehat' da mezkur olan EBU İSHAK olmayıp altıncı asr-ı hicri ricalinden TATAR ihtilalinden ERZURUM' a hicretle burada ihtiyar-i ikamet eden bir müteverri' dir. ve Eazimi İslamiyedendir. Zaviye ve türbedarlığını asakir-i nizamiye kol ağalarından Hacı GENÇAĞA namında bir zat ifa ederdi. Badevafatihi bu hizmet evladına intikal etmiştir.
EVLİYA ÇELEBİ ERZURUM' a bir çok def'alar gelip gitmiştir. Bu türbede gömülü bulundukları söylendiği iki paşa kendi muasırları olduğu için nazariyle bırakılabilir. Bundan birisi de DİŞLENK HÜSEYİN paşadır.
Sadrazam SİYAVUŞ paşanın biraderi olan HÜSEYİN PAŞA ANADOLU ve HALEP beyliklerinde bulunmuştur. AYDINDA türeyen KARIOĞLU şöhreti bir şakiyi imha ettirdikten sonra vezir olmuştur. İş bilir ,atılgan , cesur , ve fakat çok Müstevir ve hiddetli bir paşa idi..
Serdara asker toplamak ve Sevketmek için H. 1037 ,M 1627 vezirlik verilen HÜSEYİN PAŞA emrini alır almaz işini yapmış ve sonra HALEP' te bulunan serdar-ı azamın yanına gitmişti. Serdar-ı azam 1037 yılı zilkadesinin başında HALEP' te çıktı. Yedinci menzilde FIRAT nehrini geçti, ve yirmi beş günde DİYARIBEKİR' e vardı. Bu sırada bir serhat şehri olan AHISKA' yı İRANLI' ların muhasara ettikleri haberi geldi. İmdat istiyorlardı. DİŞLENK HÜSEYİN Paşa mühim bir kuvvetin başına serasker tayin edilerek DİYARBEKİR' den zilhiccenin beşinde AHISKA tarafına gönderildi. Serdar-ı-ekrem de onu takip edecekti. ERZURUM valisi ABAZA Paşa isyan halinde idi. Daha evvelce BOSTAN Paşa kendisine gönderilmiş ve HÜSEYİN paşa ile birlikte AHISKA yardımına gitmesini istenmişti. ABAZA Paşanın seraskerliğin kendisine verilmesi ve yeniçerilerin ERZURUM' a girmemeleri gibi bazı mukabil şartları vardı. Bunları serdara bildirmişti. Vezir-i azam asker kendisinin seraskerliğine razı olmadığını, bununla beraber HÜSEYİN Paşa ile AHISKA' ya gitmesi emretmişti. Vezir-i azamın asıl maksadı ABAZA Paşayı öldürmek suretiyle bertaraf etmek idi. ABAZA Paşa bunu öğrenmişti. Kendisinin öldürüleceği hakkındaki bazı mektuplarda eline geçmişti. AHISKA' ya gidiyormuş gibi ERZURUM' dan çıkmış ve ILICA' ya gelmişti. Buradan HÜSEYİN Paşaya ERZURUM kadısını göndererek nifakın ortadan kaldırılmasını söylemişti. HÜSEYİN Paşa kadıyı kovmuştu. Bir taraftan da İSTANBUL' dan KADIRGA ile TRABZON yolu ile ( 800 ) yeniçeri gönderilmişti. Bunlar ABAZA Paşa ile AHISKA' ya gideceklerini bahane ederek ERZURUM' a kadar gelmişler ve GÜRCÜ kapısında çadır kurup yerleşmişlerdi. Yeniçeriler ERZURUM' un içerisine girip çıkıyorlar, atını tımar ederken boşanıyordu. Söverek :
Ne oldun işte, hemen bir iki günedek hem sen, hem ben bu beladan kurtuluruz ! diyordu
Bunu ABAZA Paşanın adamı duymuş, dönüp paşaya anlatmıştı. Paşa kendisine bir tuzak kurulduğuna kanaat getirmişti. Gizlice leventlerini hazırladı ve sabaha yakın şehirden çıkarak yeniçerileri uykuda bastırdı, hepsini doğradı. Yakalananları esir ettikten sonra DİŞLENK HÜSEYİN Paşanın ordusuna yöneldi. DİŞLENK HÜSEYİN Paşa ERZURUM kadısını azarlayıp kovduktan sonra yanındaki paşalar vaziyetin ciddileştiğini, ABAZA' nın derhal hücuma geçeceğini hesaplayarak hemen ikindi üzeri DİYARBEKİR' e doğru yürüyüşe geçmişlerdi. Bütün gece yürüdükten sonra ertesi gün kuşluk vakti DERBENT civarına vardılar. HÜSEYİN Paşa orada konulmasını teklif etti. Görüşlerinin isabetiyle tanınan ZOR Paşa :
- Devletlü burada konulmaz. ABAZA bu cinayetleri işledikten sonra tek durmaz. Arkamızdan hemen gelir, gidelim. Bari DERBENT' i geçtikten sonra konalım, dedi.
HÜSEYİN Paşanın yanında bulunan hasta oğlu muhalif idi. Onun rahatsız olacağını hesaplayarak orada kaldı. ZOR Paşada kendisine uyanlarla beraber yoluna devam etti. Gece yağmur yağmıştı. HÜSEYİN Paşa elbisesini ve zırhını çıkarmıştı. Sırtında bir yeşil entarisi vardı. Sabah namazı ile beraber ABAZA askerleri gök demirlere bürünmüş oldukları halde rüzgar gibi HÜSEYİN Paşanın konakladığı yeri basmışlardı. ABAZA' nın hazinedarı mızrağını HÜSEYİN Paşanın boynuna sapladı ve yalmanını ( ucunu ) ensesinden bir karış çıkardı. HÜSEYİN Paşa yere düşmüştü. Can çekişiyordu. Hasta oğlu MUSTAFA Paşada öldürülmüştü. HÜSEYİN Paşanın yanındaki paşaların bir çoğu da esir düşmüşlerdi. Savaş bitmişti. HÜSEYİN Paşanın askerinden kurtulanlar HİSINKEYF taraflarına kaçıyorlardı. ABAZA Paşa kanlar içinde yaralı, yatan HÜSEYİN Paşanın başını dizine alarak :
- Hey paşa karındaş dedi !, aç gözünü ! Nedir bu kıyafet, hiç mert olan cenk esnasında da arkasından zırhını çıkarır da böyle atlas entari ile istirahat eder mi ? Nerde senin cebe ve cevşein ? Eğer zırhın olsaydı böyle helak edici bir yara almazdın ! Yazık oldu, sana acıdım!..
HÜSEYİN Paşa gözlerini açamıyor, can çekişiyordu. Onu bir beygire yüklettiler. Fakat yolda öldü. Ölüsünü yol üzerine bırakıp gittiler. NAİMA hadiseyi o savaşta bulunan birisinden böylece nakleder.
SİCİL-İ OSMANİ sahibi HÜSEYİN Paşayı yazarken :
( ... ABAZA MEHMET Paşa İsyanında 1032 de üzerine memur olmuştur. AHISHA' da gafılane harekette iken ABAZA tarafından basılıp maktul oldu. Mütehevvir ve hadid idi. Mahdumu MUSTAFA Paşadır. ) diyor.
EVLİYA ÇELEBİ' de şunları okuruz :
( ... 1036 tarihinde DİŞLENK HÜSEYİN Paşa ABAZA üzerine memur olup KARS Kalesi istihlasına gitti. ABAZA Paşa, eliyle DİŞLENK HÜSEYİN Paşa katletti. )
EVLİYA ÇELEBİ ERZURUM' un ziyaret yerlerini ve bu arada EBU İSHAK zaviyesinde medfun olanları yazarken ( DİŞLENK HÜSEYİN Paşanın maktulü ABAZA Paşa da anda medfundur. ) diyor. Bunda bir yanlışlık olduğu muhakkaktır. Burada yatan, HÜSEYİN Paşanın maktulü olan ABAZA Paşa değil, ABAZA Paşanın öldürttüğü HÜSEYİN Paşadır. Kaynaklarımızda HÜSEYİN Paşanın yolda bırakılan cesedinin buraya nasıl getirildiği hakkında hiçbir bilgi yoktur. Bu türbeye gömülen bir OSMANLI Paşası da MÜRTEZA Paşadır: Bu paşa ENDERUN' dan yetişmiştir. H. 1036, M. 1888 de vezaret rütbesiyle BUDİN ve sonra ÖZÜ ve DİYAR-İ BEKİR valiliklerinde bulunmuş ve AYŞE Sultanla evlenmiştir. Bir aralık RİKAP kaymakamı ve H. 1045, M. 1926 da tekrar BUDİN valisi olmuş, bu arada REVAN muhafızlığına tayin edilmişti. Hasta mizaç idi. REVAN' ı İRANLI' lara karşı müdafaa ederken yaralanmış, ve ölmüştü.
NAİMA, MÜRTEZA Paşanın ölümünü şu cümlelerle ifade etmiştir.
( ... Kızılbaş muhasarada tesdit edip MÜRTEZA Paşa da hasta mizaç bulunup, hem esna-ı cenkte zahimnak olmağın vefat eyleyip... )
EVLİYA ÇELEBİ REVAN müdafaası hakkında geniş malumat verirken, paşanın yaralandıktan sonra elmas yüzüğünü yutmak suretiyle öldüğünü başka bir ifade ile intihar ettiğini söyler.
NAİMA 1045 yılı zilkadesinin 13 ünde MÜRTEZA Paşanın naşının REİS efendi kethudası Mehmet ile birkaç ağa tarafından Revan'dan getirildiğini yazarsa da nereye gömüldüğünü açıklamaz.
Mağlubiyetten sonra vezir-i azam KARS ve HASANKALE taraflarından ERZURUM' a geldiğine göre MÜRTEZA Paşanın cesedinin de ERZURUM' a getirilerek EBU İSHAK zaviyesine gömüldüğü anlaşılmaktadır.
KAZİRUNLU EBU İSHAK'IN HAL TERCÜMESİ :
Adı İBRAHİM, künyesi EBU İSHAK' tır. Babasının adı, ŞEHRİYAR, dedesininki ZAZENFERRUH, büyük dedesininki HURŞİT' dir. Anası MEHDİ'NİN kızı BANUYE' dir. EBU İSHAK' ın babası ŞEHRİYAR KAZİRUN' un doğusunda İHRİNCAN diye meşhur olan yukarı köyden, anası da aşağı köydendir. EBU İSHAK' ın babası ŞEHRİYAR İRANLI bir GEBR ( kafir ) ailenin çocuğudur. Babası ve dedeleri GEBR olarak ölmüşlerdir. Kendisi sonradan Müslüman olmuş ve EBU İSHAK ile iki oğlan ve iki kız kardeşi, babaları Müslüman olduktan sonra İHRİNCAN' da doğmuşlardır. Anaları Müslüman bir ailenin kızıdır. EBU İSHAK bu kadınla Müslüman olduktan sonra evlenmişti.
EBU İSHAK' ın iki oğlan kardeşinden birincisinin adı MUHAMMET' tir. O güzel sesli idi, hafız ve iyi bir adam olmuştu. HİCAZ' a giderken yolda ölmüştür. EBU İSHAK ŞEHRİYAR' ın ikinci oğlu idi. Üçüncü oğlu HASAN EBU İSHAK' tan evvel ölmüştür. Kız kardeşlerinden birisinin adı MEYGÜN, diğerinin ki HATİCE' dir. Bunlar bir ana ve babadan olmuşlardır. Bir rivayete göre HATİCE' nin anası başkadır. EBU İSHAK EHRİNCAN' da ( HASAN İBN-İ ŞEHRİYAR evi ) diye meşhur olan evde 352 yılı Remezanının yarısına rastlayan Pazartesi günü ( M. 963 ) doğmuştur. Birisi BASRA' lı EBİTAMAM, diğeri de ŞAM' lı EBU ALİ MEHMET İBN-İ İSHAK' tır. EBU ALİ' nin KAZİRUN vadisinde ( SERVEK ) camiinde bir mektebi vardı.
KAZİRUN' da iyi bir tahsil görmüş, tasavvufta FİRUZABAT' lı EBU ALİ İBN-İ HASAN' a intisap ederek yetişmiş, bal alacak arı gibi büyük adamlar aramış, ŞİRAZ' da, BASRA' da, MEKKE ve MEDİNE' de eshab-ı hadisten büyük adamların şöhretine koşmuş ve onlardan bir çok hadis rivayet etmiştir. EBU İSHAK H. 370 yıllarında mescit yaptırmak istemişti. Gebrler mani olmuşlar ve kendisine okla tecavüz etmişlerdi. EBU İSHAK' ın KAZİRUN' da bir hangahı vardı. Bir çok kimseleri irşad ve yirmi dört bin kişiyi Müslüman etmişti. Vefatından dört ay evvel ŞEHR-İ KÖHNE ye bir cenaze namazı kılmaya gitmişti. Döndüğü zaman hastalandı. Hastalığı dört ay devam etti. Vefatından evvel Müslüman ettiği adamların ismini yazdığı sahifelerle kendisine atılan okun da beraber gömülmesini vasiyet etmişti. 426 hicret yılı zilkadesinin 8. ci Pazar günü 72 ( bir rivayete göre 73 ) yaşlarında vefat etti. Cemaat çok olduğu için cenaze namazı nöbetle kılınmıştı. Şeyhin halifelerinden EBUBEKİR MUHAMMED İBN-İ ABDÜLKERİM İBN-İ ALİ, İBN-İ SAAD, EBU İSHAK Siyer ve Menakibi hakkında Arapça bir kitap yazmıştır.
MAHMUT İBN-İ OSMAN HANİ EBU İSHAK hakkında ( FİRDEVS-İL-MÜRŞİDİYE-FİESRAR-İS-SAMEDİYYE adlı kırk bab üzerine FARSÇA bir kitap yazmış ve bu eser bazı ilave ve tadillerle ŞEVKİ şöhretli Muhammed İbn-iAhmet tarafından dilimize çevrilmiştir. Bunun SÜLEYMANİYE ESAT EFENDİ kütüphanesinde 2429 numarada iyi bir nüshası vardır. 106 yapraktır. Bunu H. 961, M. 1553 yılında imam ve hatiplerden NASRULLAH İBN-İ MUHAMMED kopya etmiştir. FİRDEVS-İL-MÜRŞİDİYE Fİ ESRAR-İS-SAMEDİYYE' nin adı AYASOFYA Kütüphanesinde 2453 ve 3254 ve KONYA' da Müze Kütüphanesinde ve daha bazı kütüphanelerinde yazma nüshaları vardır.
1942 yılında İSTANBUL' da basılmıştır.
EBU İSHAK türbesinin bahçesindeki küçük mezarlıkta sarıklı serpoşlu bir mezar taşında nesh ile altı satır halinde şu ifadeler vardır:
1- Hüv-el-Hallak-ul-Baki
2- Vekelbühüm basitun zirae'yhi bilvasit
3- Katip-i divan-i valii ÇILDIR
4- El-merhum-ül-mağfur MUSTAFA
5- Efendi ruhi için El-fatiha
6- Sene tisa ve işrin ve mietin ve elf
1229
Bu mezar H.1229, M.1813 yılında ölen ÇILDIR valisi divan katibi MUSTAFA Efendinindir.
Yine burada demir parmaklıkla çevrilmiş bir mezarın baş taşında şu kitabeyi okunur :
Hüv-el-Baki
Hazret-i NURİ Efendi kim rical-i devletin
Rütbe-i balasını ihraz ile bulmuştu şan.
BAB-I ALİ' de otuz kırk Sal hizmet eyleyüp
Müsteşar-i Hariciye olmuş idi bir zaman
Marifet-i ilm-i kitabet zatına mahsus idi
İftihar eyler idi küttab anınla her zaman.
Devlet-i İRANİYAN elçisi ile sohbete
Kıldı memr-ü mürahhas anı HAKAN-I CİHAN
ERZURUMU idicek tesrif ol zat-ı güzin
İrcii' emri sımah-ı canına irdi heman
Eyleyüp ferman-ı HAYYI LAYEZAL' e imtisal
Kıldı ruhun alem-i ukbaye ol demde revan
Türbesinde bu veliyy-i ekremin bevvab olub
İntisap etti o sultan-ı Bekaya bigüman
Eylesün siyrab - ı Kevserle cinanda ruhunu
Garga-i rahmed ide kabrin Hallak-ı MÜSTEAN
Güş edince fevtini ZİVER dedi tarihini
Eyle Yarab Cenneti NURİ Efendi mekan
Fi seneti 1259
Kitabenin tarih mısraı Ebced hesabına vurulunca 1259, M. 1843 tarihi çıkar ki bu rakamla da altına yazdığına göre doğrudur. ZİVER Paşanın hazırladığı bu kitabeye göre SULTAN ABDÜLMECİT hariciye müsteşarı NURİ Efendiyi İRAN sefiriyle konuşmaya memur ve murahhas etmişti. ERZURUM' a gelince Şevvalin 25 inde ölmüş ve buraya gömülmüştür. Kendisi OSMANLI İmparatorluğunun vala rütbesini ihraz etmiş devlet ricalinden idi. ERZURUM' da vefat eden, savaşlarda şehit olan OSMANLI Devletinin ve ordusunun büyükleri İSHAKI KAZİRUNİ türbesine ve mezarlığına gömülülerdi. Buda böyle olmuştur. Eskiler Ebced hesabıyla tarih düşürenlere müverrih derlerdi ZİVER Paşa müverrihlikte çok muvaffak olmuş bir şairdir. Sonraları tarih yazana müverrih denir ol
Muzaffer Taşyürek
.
Mustafa Çetin Baydar - 19/11/2013 - 17:20 -