ARAS BOYU, "SAVAŞ VE BARIŞ" YOLU

Mustafa Çetin Baydar

Erzurum için “Doğu'nun Kilidi” denir. Bu kilidin anahtar yuvası ise hiç kuşkusuz Aras Vâdisi'dir. Selçuklu atlılarının Aras Vadisine “Türk-İslam Damgası” vurdukları Kepertu (Hasankale) Savaşı'ndan (1049) 1914 Rus istilasına kadar Erzurum'u hedefleyen ne kadar askeri harekat varsa istisnasız Aras Vadisine uğramış; buna mukabil, yine bu dönemde barışın zenginlik ve mutluluk kervanları, bu vadiden geçerek Erzurum'u dünyaya bağlamıştır.

Aras Boyunun nasıl bir “savaş ve barış geçidi” olduğunun sembol tanıklarından biri “Çobandede Köprüsü”dür. Onun nazlı bir turna gibi kanatlarını Aras üzerine gerdiği asırların hikayesi, elbette bu yazının hacmine sığmaz. Yalnızca zihinlerdeki Çoban köprüsü imajının, Kaf Dağının ardına, İran'a, Turan'a ayak göçürmüş “Aras Yolcusu” imajı ile aynı mânaya geldiğini söylemekle yetinelim.
Aras güzergahın mânevi hatıraları ise sayılmayacak kadardır. Aşağı ve Yukarı Pasin'in “misafire hürmet, yolcuya muavenet” esasına göre inşa edilmiş “Hanedan Kültürü” bu manevi mirasın özetidir. Bey konaklarında konup göçen yolcuların bıraktıkları bilgiler ve bu bilgi alışverişlerinde açılan hikmet sofraları, Aras boyunu, bir halk üniversitesi kıvamında asırlar boyu beslemiştir. Erzurum'a üniversite yarım asır önce kuruldu, daha önce Erzurum Medreseleri üniversite fonksiyonu gösteriyor, şehir irfanını besliyordu. Aras boyunda ne üniversite ne de şehir ölçüsünde medrese vardı. Ama Erzurum'un methalindeki bu vadide yaşayan insanlar, şehir yerini aratmayacak bir irfanın sahibiydiler. Zira onları Aras boyunun zenginlik ve mutluluk taşıyan kervanları eğitiyor “geçit coğrafyası”nın maddi ve manevi alışverişleri, kendine güveni olan, başı dik, ürettiğinin efendisi, mükremin bir sosyal dokuyu inşa ediyordu.
Tanzimat dönemi, bilindiği gibi “yeni düzen” dönemidir. Avrupalı konseptinin de karıştığı bu yeni nizam döneminin Aras Boyuna getirdiği en önemli değişim Tebriz-Erzurum-Trabzon Transit yolu olmuştur. Bu yol 1850'li yıllardan itibaren inşa olunmaya başlandı. Merkezi Asya'yı Trabzon limanı vasıtası ile Batı Dünyasına bağlayacak bu yol inşaatı 1850'li yıllarda, sömürgeci niyetlerin iştahını kabartıyordu.
Komünizmin temel ilhamlarını veren ünlü düşünür Karl Marx 1853 yılında Londra'daki gazetesinde Trabzon Transit Yolu hakkında stratejik yorumlar yapıyor, Trabzon'un, Asya içlerine, Fırat ve Dicle vadisine, İran ve Türkistan'a yapılan kervan ticaretinin başlıca pazarı haline geldiğini dolayısıyla bu şehri parlak bir geleceğin beklediğini ancak Rusya'nın Kars tarafına yapmayı düşündükleri Askeri harekat ile bu ticari yol üzerindeki Horasan, Hasankale, Erzurum, Aşkale, Bayburt ve Gümüşhane'yi ele geçirerek Anadolu ticaretinin kalbi Fırat ve Dicle boylarını ele geçireceği kehanetinde bulunuyordu.
Karl Marx'ın analizi, her ne kadar Çarlığın bu coğrafyaya ilk el atış tarihi olan 1828'den yirmi beş yıl sonrasına rastlıyorsa da büyük çapta isabetliydi. Nitekim Aras Boyu'nu ele geçirmenin ikinci denemesi 1854'te Kırım Savaşı'nın bir uzantısı olarak yapıldı. Sonra 1877 ve nihayet 1914 geldi.

İKİ KARDEŞTEN SEFERBERLİK ANILARI

Tarih kitaplarının klişeleşmiş bilgileri ile yetinmeyecek bir tecessüsün sahibi iseniz, tarihi dönemeçlerin yaşandığı dönemlere ait hatıra kitapları Hızır gibi imdadınıza yetişir. Birinci Cihan Harbindeki (1914) Aras Boyu Muharebelerini Askeri kroniklerden defalarca öğrendik. Ama sivil insanların savaşa bakışları ile bu büyük vuruşmaları kavramaya çalışmanın heyecanı daha başka oluyor. Bir Üniversite hocası olan Prof.Dr. Yıldırım Sezen hiç de üzerine vazife değilken, biri babası (Halit Sezen ) diğeri amcası (İbrahim Erturan) olan iki canlı tanığa Aras Boyunun son savaştaki hikayesini anlattırmış. Sonra da Kültür Bakanlığı yayınları arasına sokarak, memleket irfanına mal ettirmiş. Yıldırım Sezen hocamızın asıl akademik meşguliyet alanı olan konularda, gelecekte ismini yaşatacak izler bıraktığı muhakkaktır, ancak diyebilirim ki, bunlar olmasa dahi sırf bu anı kitabını vücuda getirmedeki gayreti dolayısıyla gelecek kuşaklar ona minnettar kalacaktır.
Bu hikayede neler yok ki? Ermeni-Türk aileler arasındaki ilişkiler, Toplumun savaş öncesi ve savaş sonrası renkten renge giren tutum ve davranışları. Subaylar, Askerler, komutanlar.. Bunların savaş sırasında halk ile münasebetleri. İstilacı Rus askerlerinin savaş donanımlarına mukâbil, Türk askerinin giyim kuşamından, yiyip içtiklerine; silah ve cephanesinden seyr-i sefer imkanlarına kadar geriliği. Savaşta günlük hayat.. İki cephe arasında kalan yığınlar. Açlık, evsizlik, ölüm, tecavüz, soygun ve esaret korkusu. Ermeni ihaneti. Ve kanlı savaş güzergahları.. Vatanı terkediş. Yollara serpilmiş muhacir kafileleri. Henüz düşman işgali görmemiş köylerde muhacirlerin ırktaş ve dindaşlarından gördüğü hoyratça muameleler. Donarak, aç kalarak, bitlenerek, ölerek, horlanarak düşman önünden kaçanların içler parçalayan serüvenleri. Beyler, nazeninler, hanım paşaların bir anda varlıktan yoksulluğa, yoksulluktan kahredici bir çaresizliğe düşüşleri. Bir muhaceret planı olmayan devletin, Anadolu yollarına düşmüş on binlerce ailenin karşısında ne yapacağını şaşırması; sahipsizlik, asayişsizlik ve kamusal kaos. Muhacirlerin, çaresizlikten çalıp çırpmaya, yalan dolana başlamaları. Yerli halkla muhacirler arasındaki çatışmalar. Muhacirlere “gavur muamelesi”
Seferberlik anılarını anlatan iki kardeş Azap'tan başlayıp Alvar, Çiftlik, Karahasan, Aşkale, Bayburt, Kelkit, Şiran, Alucra, Şebinkarahisar, Suşehri, Zara, Hafik, Sivas, Şarkışla, Germencik, Kayseri, İncesu, Niğde, Bor, Ereğli. Karaman, Konya güzergahında başlarına geçenleri sıralıyorlar. Burada ilginç olan aynı hadiseleri yaşayan iki kardeşin, farklı vurgularla, zaman zaman farklı yorumlar vermesidir. Konya ve Karaman bahsi, istiklal savaşının iç Anadolu atmosferini aksettirmesi bakımından ayrı bir değeri haizdir. Bu değerli hatıra sahipleriyle muhaceret yollarında birlikte bulunan ve aynı olayları yaşamış olan bir kişi daha var ki, onu hepimiz büyük eseri “Kültür Değişmeleri” ile tanıyoruz. Prof. Dr. Mümtaz Turhan hatıralar toplanırken keşke hayatta olsaydı ve Sayın Yıldırım Sezen mikrofonunu ona da uzatabilseydi.
İki Kardeşin Seferberlik anılarını okurken “Bu okuduklarım, Kültür Değişmeleri'nin mukaddimesidir” diye düşündüm. Rahmetli Turhan, bizzat tatmış olduğu seferberlik acılarını, tanımlamaya çalıştığı kültürel değişim modelinde, temel verilerden biri olarak kullandığı aşikardır.. Özellikle muhaceretten dönen Horasan Çiftçilerinde izlediği ve teorik çerçevesini çizmeğe çalıştığı kültürel değişme, bir anlamda Mümtaz Turhan'ın çocukluk gözlemlerinden destek almaktadır.
Aras boyu, savaşın ve barışın ebedi yolu demiştik. Aras boyunda seksen yıldır barış var. Bu barış döneminin başında bir köy konumunda olan Horasan hızlı bir büyüme ile Erzurum'un önde gelen ilçelerinin arasına katıldı. Ancak altını çizmemiz gereken bir husus var ki, Horasan'ın büyümekten çok gelişmeğe ihtiyacı var. Bu gelişmeyi sağlaması için bilim adamlarının “Sosyal Sermaye” dedikleri içtimai zenginlik gerekiyor. Aras Vadisinin Geçit Kültürü bu sosyal sermayenin ta kendisidir. Ancak şu anda bu kültürün üstü küllenmiş, harlı ateş bu kalın kül tabakası altında kalmış olabilir. Mümtaz Turhan'lar, İbrahim Erturan'lar, Halit Sezen'ler, Zeki Başar'lar, Sıtkı Aras'lar, Yıldırım Sezen'ler, Nurullah Genç'ler, Lütfü Sezen'ler, Mevlüt Aras'lar ve isimlerini sayamadığımız daha nice Aras Evladı bu külleri eşeliyorlar. Askeri bir kavram olan “Erzurum'un kilidi Aras” sözünü artık bir barış sloganına çevirip “Erzurum'un Maddi ve Manevi Serveti Aras” diyeceğimiz kutlu dönemlere geçmeliyiz.