ERZURUM İLİNİN ADI NEREDEN GELİYOR?

Bir milletin gururu, tarihi olan şehirler vardır. Bir milletin herhangi bir coğrafyadaki tarihini başlatan, şerefle sürdüren, vatana, millet ve devlete göre yaşayan şehirler vardır. Erzurum, büyük Türk Milleti'nin tarihi misyonu ve alın yazısında her zaman Anadolu'nun kilidi ve anahtarı konumunu üstlenmiş ve Erzen-i Rum'dan bu yana ebediyen Türk Milletine vatan olmuş kutlu beldelerimizden birisidir.Anadolu'nun tarihiyle uğraşan yazarların üzerinde birleştikleri bir gerçek vardır: 'Erzurum yaylasına hakim olan milletler bütün Anadolu'ya hakim olurlar. Bu yaylayı ellerinden çıkaran milletler ise er veya geç Anadolu'nun öteki kısımlarındaki hakimiyetlerini de kaybederler. Bu gerçek Erzurum yaylası coğrafyasının stratejik öneminden doğduğu için Anadolu'nun beş bin yıllık tarihinde hiç değişmemiş ve değişmeyecektir.'İşte bu tarihi gerçeği gören Türkler, Anadolu'nun fethine buradan başlamışlardır. Nitekim Malazgirt'te Bizans'ın mukadderatını tayin eden Alparslan'ın büyük kumandanlarından Saltuk, eliyle Erzurum kalesini alarak Anadolu'nun yolunu açmış ve bu kaleye dayanan Türk orduları birkaç yıl içinde Akdeniz kıyılarına varmış ve Anadolu'yu Türklere yeni bir vatan olarak kazandırmıştır. o günden bugüne dek, Türk milleti Erzurum kalesinin önünde ve içinde yirmi yedi defa dövüşmüş ve savaşlara meydan olan bu kalenin her karış toprağı bir şehidin kanı ile yoğrulmuş, her taşı bir yiğidin anıtı olmuştur.Türk Milleti olarak, tarihi mirası fevkalâde zengin bir milletiz. En büyük tarihi tecrübelerin biriktiği, yoğunlaştığı ve merkezileştiği bir vatan üzerinde yaşıyoruz. Erzurum, Türk Milletinin eline geçtiği yıllardan, Kurtuluş Savaşı'na kadar ülkemizde her önemli yurt olayında, milletin gözü ilkin, Erzurum'a çevrildi. Bütün bu olayların çözümlenmesinde Erzurum sanki rakımının verdiği bir yetkiyle, iki bin metre yüksekliğin verdiği milli gururla ve tarihi sorumluluk duygusu ile hareket ederek, Türk Milletine ve Türk Devletine olan vatan borcunu ödemiştir.Tarihimizin öğrettiği ilk hakikat Erzurum'u vatan edinmenin kolay olmadığıdır. Üstünde bugün sere serpe gezdiğimiz bu topraklar, şehitlerimizin kanlarıyla vatanlaştırdığımız ülkemizin, Türk milletinin vatanı olabilmesi için, en seçme yiğitlerini, devlet adamlarını,komutanlarını, en sevdiği, üstüne titrediği zekâları, ilim, fikir ve gönül adamlarını bin yıldır buralarda eritmiş, buralarda akıtmıştır.Erzurum'da bin yıldan beri hür ve müstakil bir millet ve devlet olarak yaşıyoruz. Artık bu topraklar bizim için varlığımızın bizzat kendisidir. Çünkü, millet olarak kendimizi onun dışında, onsuz tasavvur edemiyoruz. O, bizim için varoluş temeli, yaşamak kaynağıdır. Bundan dolayı ona en yüksek, en ulvî kıymet nazarı ile bakıyoruz. Erzurum'un tarihi önemini anlatmak için iki örnek vermek istiyorum. Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Erzurum'u şöyle tanımlamaktadır. Ben İstanbul'da ahaliyi, Erzurum'da milleti tanıdım diyen. KaplanHoca, Erzurum'da Türk Milleti'nin bin yıllık tarihinin ve kimliğinin varlığına dikkat çekmektedir.Hepimizin yakından tan1dığı Dr. Osman Arı'da Erzurum'u Varsın bu topraklardan kış altı ay kalkmasın. Bağrında sakladığı Yesevi torunlarıyla, İbrahim Hakkı'larla, vatan için toprağa düşme sırrına eren şehitleriyle, Erzurum toprakları sıcaktır şeklinde anlatmaya çalışmaktadır.

ERZURUM VE YÖRESİ İSİMLERİ

ERZURUM

Erzurum'un bilinen ilk adı, Doğu Roma (Bizins) İmparatoru II. Theodosios (408-450) izâfe edilen Teodosiopolis'tir. Ovanın başlıca müstahkem şehri olan Theodosiopolis, şimdiki Erzurum'un yerinde kurulmuştu. Roma istilâsından evvel, Ermeniler tarafından Karin (Garin, Karana) yahut Karnoi Kalak (yani Karin bölgesinin şehri) adlandırılan bu belde IV. asır sonuna doğru Roma İmparatorluğu sınırları içine alınmış ve 415 tarihinde Theodosios'un emriyle Şark Orduları Kumandanı Anatolius tarafından kurulmuştur. Bizans İmparatorluğu, Doğu Anadolu'da Sasanilere karşı topraklarını müdafaa etmek düşüncesiyle Teodosiopolis'i en kuvvetli kalelerinden biri haline getirmiştir. Bununla beraber karan adı Yunancalaştırılarak Karantis şeklini almıştır. Urfalı Mateos'a göre bu şehir Garin mıntıkasında Fırat'ın kaynadığına yakın bir yerde bulunuyordu. Sonradan Araplar tarafından şehre verilen Kâlikâla yahut kısaca Kâlî adı yukarıda zikredilen, Karnoi Kalak'tan kaynaklandığı belirtilmektedir. Belâzurî, bölgeye hakim olan Ermenyakos'un ölümü üzerine yerine geçen kâli adlı karısı tarafından kurulduğu için Araplarda Kâlikâle (Kâli'nin İhsanı) adını vermişlerdir. Belâzûrî bu konuda diyor ki, bu kadın şehrin kapılarından birisi üzerine resmini yaptırdı. Araplar bu kelimeyi,Arapçalaştırmak suretiyle Kâlikâla adını vermişlerdir. Buraya mensup olanlarda, Kâlî ismini kullanmışlardır. Bunlar arasında Kadı Ebû'l- Asba'el Kâlî ve dil bilimcisi Ebû Ali el-Kâli zikredilebilir. 892 yılında ölen Belâzûri Kalîkâla'yı, dördüncü Ermeniyye şehirleri arasında sayar ve Ermeniyye şehirlerinden biri olarak kabul eder. Ermeniyye şehirlerinden Cürzan ve Erran'ın Hazarların, diğer şehirlerin de Rumların elinde bulunduğu ve bölgedeki şehirleri Ermanyakus Beyi'nin idare ettiğini söyler. 912 yılında ölen Hordazbeh de Kitab-ül-Mesalik-ül Memâlik adlı eserinde Kalikala'yı dördüncü Ermeniyye şehirlerinden biri olarak kabul etmektedir. İbn al-Havkal, Kalikâla'nın Bizans ülkesinde Azerbaycan, Cibâl, Rey ve civarı ahalisinin gaza merkezi olan büyük bir sınır şehri olduğunu kaydetmektedir. X. asır İslâm coğrafyacıları Kalîkâla şehiri hakkında bize malûmat vererek, doğuda ev eşyasının en önemlisi sayılan Kali (halı'nın burada yapıldığını ve adını bu şehirden almış olduğunu kaydetmektedirler. Gerçekten de, Ermeni ve Rumların bu şehre hiçbir zaman Kâlikalâ dememiş oldukları ve bu ismin ancak Araplar tarafından kullanılmış olması göz önüne alınırsa, halının burada Arap hakimiyeti zamanında icât ve imâl edilmiş olması icap etmektedir. Hudûd alâm'ın yazarı bu şehrin müstahkem bir kalesi bulunduğunu ve her taraftan gelen gazilerin burayı nöbet tutarak koruduklarını ve şehirde tüccarların çok olduğunu bildirmektedir. Kalîkalâ'nın en soğuk beldelerden biri olduğunu belirten İbn al-Fatih, bu şehirdeki kilisede her türlü zehirlerin tesirini yok eden bir cins toprağın varlığından bahsetmektedir. Yunanlı coğrafyacı Batlamyus, Klikalâ'nın coğrafi konumunu şöyle göstermektedir. Kalikala şehrinin tulu (boylamı) 60o, arzı (enlemi ise Akrep burcundan 140 aşağı 38o'dır. 5. iklime denk gelir. Ebu Avn, Kalikâla hakkında şöyle der: Kalîkâla 4. iklimdendir. Boylam 63o25' enlemi 38o'dir. Bugünkü Erzurum adı ise, Erzen'in Selçuklular tarafından fethedilmesi üzerine ahalisinin Tehodosiopolis'e Kalikâla=Karin) göç etmelerine müteakip bu şehre Erzen ve Türk hakimiyyetinin ilk safhalarında bu adın sonuna Meyyâfâkirîn (Silvan) ile Siirt arasındaki Erzen'den ayırmak ve Anadolu'ya ait olduğunu belirtmek üzere Rum kalesi ilâve edilerek, Erzen al-Rûm denilmesinden kaynaklanmıştır. Selçuklular tarafından Erzurum'da basılmış paraların üzerinde şehrin adı Arzan al-Rûm, Erzenü'r-Rûm ve Erz-i Rûm şeklinde yazılmıştır. Daha sonra bu ad Arz-ı Rûm olmuş, nihayet bugünkü Erzurum şeklinialmıştır. Kısaca özetlersek Erzurum yaylası ile merkezi şehir ve ulu kalesinin tarihte tanınmış şu beş adı taşıdığı görülmektedir.
1- Karanitis/Karanitide/Garin/Karin-Kalak-Karun-Kalak (Yunan, Bizans, Roma kaynaklarında, Ermeni ve Gürcü tarihlerinde)
2- Theodosipolis (Bizins Dönemi)
3- Kali-Kala (k) (Kali/Han-Şehri) (İslâm kaynaklarında).
4- Arzan/Arzen/Artze (Şimdiki Karaarz/Karaz yerinde) Selçuklu fethi sırasında).
5- Erzen-Rum/ Erzen-ir-rûm ve Erzurum (Selçuklu, İlhanlı,Akkoyunlu, Osmanlı çağlarında).
KARAZ
Artze, Erzurum bölgesinde isminden en çok bahsettiren şehirdi.
Theodosipolis kalesinin kuzeybatısında, Karasu'nun sağ tarafında kalıyordu. XI. yüzyıl kayıtları bu şehri zengin ve kalabalık nüfusa sahip, kalesi olmayan yerleşme alanı diye tasvir etmektedir. Theodosipolis halkı tahkimatın, sanayilerinin gelişmesini engellediğini görerek buranın yakınında ticarete daha elverişli ve tamamen açık yeni bir yer kurmağı tercih ettiler. bu suretle çok mamur Arze veya Arzen şehri meydana geldi. Burada yerli ve yabancı tüccarlar İran'ın, Hindistan'ın ve Asya'nın muhtelif memleketlerinin mallarını alıp satarak servet sahibi oluyorlardı.
1049'da muzaffer olan Selçuklu orduları Arze'yi zaptettiler, kıymetli madenlerden ve mamûlattan oluşan, çok büyük ganimetler elde ettiler. Karaz'da, Bizans hakimiyetinin son bulması ve Türklerin eline geçmesi ile Artze adı Arz diye devam etmiştir. Saltuklular ve sonraki siyasi kuruluşlar Arz ismini Kara'yı ilave etmişler, böylece Kara Arz söylenişi ortaya çıkmıştır. Zamanla iki kelime birleştirilmiş ve Karaz meydana gelmiştir. Karaz kelimesi eski çağları hatırlatmaktadır.
Höyüklere ve ören yerlerine kara sıfatının verildiği sık görülür. Nitekim, Erzurum tarihinin yazarı Abdurrahim Şerif Beygu, vakıfnâmelerde Karaz'ın Kara Arz şeklinde yazıldığını işaret etmektedir.
Az unsuruna gelince, bunun milâttan önce iki bin yılının ikinci yarısından itibaren kuzey-doğu Anadolu'da Hayaşa adı verilen ülkenin bir komşusu olan Azzi ile ilgili görünmektedir.
Erzurum'un Karazlar tarafından kurulduğu sanılmaktadır.
Erzurum adı bizzat bunu doğrulamaktadır. İbn'ül Esir'de Erzurum, Erzen-al Rûm şeklinde geçer.
1900 yılında Erzurum'da basılan ve İslâm kaynaklarından faydalanan Salname-i Vilâyeti Erzurum Erzurum ile Karaz arasındaki münasebeti şu şekilde açıklamaktadır.
Roma İmparatorlarından II. Thedosyus'un generallerinden birisi, 400 yılında şimdi bulunduğu mevkide bu şehri inşa ettiği için, Theodosiopolis adı verildi. İşte bu şehir kuzeybatısında ve üç saat mesafede Erzen yahit Erdzen adıyla bir kasaba mevcuttu.
Bu şehrin mukadderatı çok kere Kalikâla Karin, Tehodosiopolis, Erzurum'un siyasi geleceğine bağlı olmuştur. Kalikâla'ya hakim olanlar çok kere Karaz'a da hakim olmuşlardır. Karaz ikinci derecede müstahkem bir şehir olduğu için tarihlerde adı Kalikala kadar
geçmemektedir. Şu anda köy konumunda olan Karaz, Selçuklulardan sonra da tarihi kaynaklarda yer almış ve halkı tamamen Türkleşmiştir.

ERMEN-ERMENİYYE

Yukarı memleket, yukarı iller anlamındaki Armenia'nın İslam kaynaklarında kullanılan şeklidir. Van Gölü'nün kuzeyi demek olup, zaman zaman daha geniş sahalara da Armenia denmektedir. Bu coğrafi ad olup kavim ve halk ile ilgili bir anlamı yoktur.
Türkiye Selçukluları devrinde de aynı yöre Ermeni diyârı olarak anılmaktadır. Bu coğrafi bölgede hüküm süren Türkler, kendilerini Ermen-şah diye de adlandırabilmişlerdir.
İslâm Coğrafyacılarının etkisinde kalan Türkler, yöreye sonradan bu adı vermeye devam etmişlerdir. Ancak Bizans-Sasani mücadelesi sırasında hayli tahrip olup boşalan bu yöreye sonradan, Türkmenler gelip yerleşmiş ve adı Türkmenia/Türkmenlik olmuştu. Ancak Osmanlı yöreyi genellikle Erzurum veya Van Beylerbeylikleri adıyla anmışlardır.
Avrupa Coğrafyacıları da aynı sahaya Turcomonie demişlerdir.

TÜRKMENİA/TÜRKMEN ÜLKESİ-TÜRKMENLİK

XV. yüzyıldan itibaren eski Armenia/Ermeniye, yani Muş, Ahlat, Bayburt ve Erzurum-Kars taraflarına verilen addır. Çünkü bu yörelerde Türkmenler, bilhassa Ak ve Karakoyunlular hakimdir.
Aslında Avrupalı Tarihçiler daha erken tarihlerde XIII. yüzyılda bu adı kullanmışlardı. Ancak XVI-XIX. yüzyıl başları arasında bu adı, Avrupa coğrafya edebiyatına hakim olmuş görüyoruz. Turcomanie XIX. yüzyılın başlarından itibaren, Avrupa'da gelişen yeni akımlar
dolayısıyla kalkacaktır.
Ahmet Vefik Paşa, Erzurum dolaylarına , Türkmenlik demekte olup, muhtemelen Turcomanie'nin karşılığı olarak vermektedir.
P. Joseph de Saint Français, La Geographie, Trevoux 1705, s.21 adlı bir coğrafya eserinde, Asya Türkiyesi'ni yedi coğrafya bölümüne ayırmakta olup, bu bölgelerden biri de Türkmeniye'nin olduğunu ve
Türkmeniye'nin de Erzurum olduğunu yazmaktadır.
Encyclopedia Britannica'nın 1881'de Edinburg'da basılan üçüncü cildinde, Asya Türkiesi beş bölgeye ayrılmakta olup Turcomania'nın merkezi yine Erzurum'dur.
A. Compendius Geographical and Historical Grammer, London 1795 adıl eserde, Asya Türkiyesi yedi bölüme ayrılmakta olup, altıncı coğrafi bölüm, Turcomania: Erzurum olarak gösterilmektedir.
W. Futhrie, New Gographical Grammer, London, 1819 adlı eserde, Turcomania'nın merkezi Erzurum olark belirtilmektedir.
Avrupalıların son asırlara kadar, eski Ptolemeus'un klâsik tabirine uyarak Büyük Armenia diye adlandırdıkları ülkede, umum nüfus nisbeti daha 14. asrın başlarında kati surette Türklük lehine değişmişti.
İbn Batuta, Erzincan ve Erzurum arasında iki rakip Türkmen ülkesinin (Akkoyunlu ve Karakoyunluların) yaşadığını anlattığı gibi, Clavijo'da burasını Türkmenlerle meskûn bir ülke olarak tanımlamaktadır. Marko Polo'da Erzurum ve çevresini Türkmen Ülkesi olarak gösterdiği gibi, bu tarihten itibaren İslâm tarihçileri de Doğu Anadolu'ya Türkmâniye
adını vermişlerdir.